İ iye yi SON POSTA — he M Gi S Z K L Tir Sayfa 7 17 Mayıs KORKUNÇ MACERALAR ocuk gibi nlatan: Salih Mahmut çocuk gibi ağlıyan baykuş! A alih Mahmut, İstanbulun en ta- S nınmış avcılarındandır. Çok Bez- miştir. Çok görmüştür, çok adam tanımış- tır. Buna rağmen aşağıda okuyacağınız yazıyı ve bunu t*kip edecek olanları ge- tirip önümüze koyduğu zaman itiraf e deriz ki anlattığı şeylere inanmakta gç- lük çektik. İstanbulun meşhur avc!sI bi- zim şüphe dolu bakışlarımız karşısında isyan etti. Bütün vak'alarm — yaşanmış olduğunu, kahramanlarının kısmen Sağ, kismen ölü bulunmalarına rağğıen mu- hitlerinde herkesçe tanındığını, anlat- tıklarını bizzat ağzılarından dinlediğini ve bunu her zaman ispat edehileceğini söyledi. Bunun üzerine biz de çok meraklı olan bu hikâyeleri koymakla beraber ha- kikat oldukları,bahsında kendisini oku- yucularla başbaşa bırakmayı münasip gördük. Aşağıda okuya- caklarınızı — muta- sarrıf —mütekaidle- rinden bay Etemin ağzından dinledim: Yağmurlu, soğuk bir hava idi. Sabah erkenden Güze - ci- varında — «Denizli» mer'alarında avla- nıyordum. Ö gün- lerde çok — çulluk vardı.Daha ortalık Mufasarrıf müteka- eyice aydınlanma - itterden Bay Edhem mış olduğu için silâhımı kullanırken epeyce müşkülât çekiyordum. İki dağ "?mîla ae kan küçük bir dereyi takiben : lıorıesımm peşinde ilerlemekte iken derenin diğer ta- rafındaki dağdan ku üi ağlayışına benzeyen bir ses geldi. İlk defa çakalların ulumakta olduklarını zannedıî- rek ehemmiyet vermedim. Bir kaç.dakı- ka sonra ayni sesi tekrar işittim. Bir kaç aylık bir çocuk ağlıyordu derede ve çu.kur- da olduğum için karşı tarafı göremiyor- dum. Mukabil cihetteki sırta tırmanarak biraz yükseldim — ve dikkatle dinlemeğe başladım. Çocuk bir daha ağladı sesin gel- diği yere bakınca karşıdaki sırtta küçük bir çayırlıkta arka üstü yatırılmış çıplak, “ penbe, bir iki aylık kadar bir insan yavru- sunun elleriyle çırpınarak ağlamakta ol- duğunu gördüm ve şaşırdım. Bu saatte, dağ başında bu çocuğu kim bırakmıştı? Bu soğuk yağışlı havada nasıl yaşıyordu? Belki ölmek üzere idi. Hemen tekrar de- LCYG inip karşı tarafa tırmanmağa başla- ım, Oralardan ara sıra gelip geçen çingene- ler tarafından çocuğun terkedilmiş olma- sı hatırıma geldi. Yavrucağı almak, bir şe- ye sarmak, kurtarmak lâzımdı. Bütün kuv- vetimi sarfederek sür'atle karşıkı dağda Çocuğu gördüğüm yere kadar çıktım. Ora- ları aradım bir türlü çocuğu bulamıyordum. Yerini tayin ederken yanıldığıma hükme- dip tekrar etrafı dinlemeğe başladım. Artık ses de duyulmuyordu. Aînca.k karşı taraf yol verdiği için mütehayyir bir halde yine karşıya geçtim ve oxada: da teîk- rar ayni sesi işittim, tekrar Çocusu gör- düm. Ayni halde çırpına çırp sına ağlıyo || bir halde oraları tekrar tekrar aradım. Ha- || Fakat bu da kabil olmadı. Köpek hiç alâ- .| bir kadının yıkanmak lağıma küçük çocük | ıina, katılırca- |- rdu. Bu' defa bulunduğu yere| görünen ve eyice dikkat ederek yine koşa koşa oraya kadar çıktım. Fakat, hayret... Çocuk yok- 'tu. Ses de kesilmişti. Bu hali neye atfede- ir türlü tayin deemiyerek — şaşkın | ceğimi b yır.. çocuktan eser bile yoktu. Köpeğimi harekete getirmek, ona aratmak — istedim. ermiyerek sükünetle çulluk aramak- ara sıra ka göst ta devam ediyordu. Köpeğimin kaldırdığı çulluklara bakacak halde değil- dim. Dağlara tırmanmaktan kan ter için- de kalmıştım. Bilmem kaçıncı defa aşağı- dan tekrar çocuğu ağlar halde görünce artık tahammül edemedim çiftemi çevirip üzerine iki el boşalttım. Namlunun püskür- Aynı erkeği seven iki kız kardeş düello ettiler Dansöz kardeşlerden biri öldü, öteki de ağır yaralı Londradan yazılıyor: Bütün İngiliz gazeteleri Nis sahillerin- de başlayıp Londranın büyük bir otelinde nihayet bulan bir aşk faciasından bahset- mektedirler. Facianın kahramanları dansözlük yap - makta olan İspanyalı iki kızkardeş ile bir elektrik mühendisidir. İki İspanyalı kızkardeş otuz yaşlarında Ceralt Obron isminde bir elektrik mühen- disine âşık olmuşlardır. Büyüğü Felica küçüğü Mari isminde bu- lunan dansöz kardeşler Niste çalıştıkları sırada müessesenin elektrik tesisatına ne- zaret etmekte bulunan bir mühendisi tanı- mışlar ve her ikisi de çılğınca sevmeğe baş- lamışlardır. Bir kaç gün evvel iki kızkardeşin otur- duğu Londranın büyük otellerinden biri- sinde Felica kalbinden aldığı iki kurşunla ölü olarak ve kardeşi Mari de sağ ciyerle- rini delip geçen çok ağır bir kurşun yarasile yaralanmış olarak bulunmuşlardır. Odada kanlar içinde iki de rovelver bu- kardeşin düello yaptıkları ortaya çıkmış- | tır. Mühendis CeraltObron iki başına geleni haber alınca pek fazla müte- essir olmuştur. Kendisini bulmağa muvaf- fak olan gazetecilere de şunları anlatmıştır: uTçessürümün ne kadar büyük olduğu- nu tasavvur edemezsiniz. Bu zavallı hem- hemşireoin düğü dumanlar sıyrılınca tam çocuğun ağ- ladığı yerden büyük bir «puhu» kuşunun havalandığını hayretle gördüm. - O mel'un. kuşu nasıl bir çocuğa benzettiğimi — hâlâ anlayamadım. Bu işe bir türlü akıl erdire- medim. Ve hiç bir zaman erdiremiyece- ğim için de uzun uzun düşünmedim. Kuru bir yer bulup biraz dinlendikten sonra çul- luk avlamaya başladım. O akşam köy kahvesinde lîaşı.ı"ndın ge- çen bu garip hâdiseyi bazı köylü ve avcı arkadaşlara anlattım. Onlardan Recep çı-l ruş isminde biri on beş sene k_adnr “;1" yir gece köyün civarında «Deli deıie eıî ördek beklemekte iken o l_:arh. fırtınalı ş:k cede derenin açık bir yerinde genç çıp. ' ta olduğunu yeminle temin ederek anlattı. Knhvede. her kaî;- dan bir ses çıktı. Böyle ;cylj:r'ın ı-ı*ıı:ıırcı;â İ- ğetine inananlar ekseriyette idi. Avcu' e- cep çavuş © gece çok korkmuş olduğunu bu sebeple bir daha gece dereye ıuîkulmıî- dığını, ördekleri de vuramaz olduğunu i- lâve etti. — " Benim fikrimce bunlar tamamiyle xfıı.ı- hayyelenin yarattığı geyle_rd_ir. Hepsi îîmı:r efsanedir. Başımdan geçtiği hıl'de bo;ıe fevkalbeşer mahlükatiın mevcudıyeunıî kıç bir zaman inanmadım. İnanmadım çunlı_ı bu şeylere inanmak insanı hurafeye sha_pka k tefekkür sistemini bozar. Müuhake- yara înesinde isabet ve selâmet bırakmaz, her VA ee burada bitirdi. Bay Etem hikâyesini K «ndisine teşekkür ettim. Gelecek yazıda İstanbul Liman şirketi kontrol mcmurlarını; dan Bay Emin Âlinin başından geçen ço garip bir hâdiseyi anlatacağım. aeT eeeT e a yözüele yuLilartek şörüümenlüm üA lAam ADT ğ TAK ViM Hİ dim. lunmuştur. Her iki rovelverde de - ikişer| | kurşun eksik bulunuyordu. ' Mütehassıs doktorların kurşunları — ve yaraları muayeneleri neticesinde iki kız- Taf' ihten sayfalar: Yedi okka inci ile işlenen çocuk yorganı Bir hafta evvel bu sütunlarda, şait Haş- metin Velâdetname adındaki risalesinden geçmiş asırlardaki külhanbey tiplerini nak - letmiştim. Bugün gene ayni risaleden bir be- şik alayı anlatacağım. Şair Haşmet Velâdetnamesini, - üçüncü Mustafanın kızı Hibetullah Sultanın doğu- munda ve on gün on gece devam eden büyük donanma münasebetile — yazmıştı. Geçmiş asırlarda ahlâk ve âdetlerimizi, günlük yaşayışımızı gösteren bu kıymetli vesikanın bir kaç sahifesini de beşik alayı- na tahsis etmişti. Osman oğullarının eski saray an'ane - lerine göre padişahın bir çocuğu dünyaya geldiği zaman doğumunun yedinci günü beşiğini padişahın anası gönderirdi. Eğer a- nağı sağ değilse büyük kızkardeği yollardı. Üçüncü Mustafanın anası sağ değildi, Felieer ve Mari şireler aleyhine bir takım — dedikodulara meydan vermemek için sizinle biraz ko- nuşmak mecburuyetindeyim. İki kızkardeşle Niste — tanıştım. Önce Felica'yı tanıdım. Kendisine karşı müstesna bir sempati duymuştum. Aramızda müna- | sebet tamamile bir — dostluk karakterimli muhafaza etmişti. Felica ile tanıştıktan sonra kendisi kız- kardeşi Mariyi tesadüfen bulunduğumuz bir gazinoda bana takdim etmişti. Mari beni tanımağı çok arzu bulunduğunu söylemişti. Bundan sonraki görüşmelermizde de aramızdaki münase- bet hiç bir zaman dostluk hududunu aşma- etmekte mişti. n Niste işlerimi bitirdikten sonra Londra- ya dönmek mecburiyetinde olduğum için kızkardeşlere veda edip ayrıldım. Onla- rın mukaveleleri olduğundan Niste kalma- ğa mecbur idiler. Ben bu hale memnun ol- dum. Zannediyordum ki oradan ayrılmak Felicaya karşı duyduğum muhabbeti ge- çirecek, biraz sonra da tamamiyle unut- muş olacağım. Fakat bu zannımda aldan- miş olduğumu - anladım. Yirmi gün sonra Prih Edvar tiyatrosu ilânlarında iki hemşirenin isimlerin i gö- rünce Felicayı bulmak için büyük bir arzu hissettim. Bir akşam istemiyerek tiyatronun kapı- ynin önünde dolaşıyordum. Bir kadın sesi işittim akabiride bir el omuzuma dokundu. “nüp baktım, Mari idi. dor;ıl:fi yakaml bırakmadı. Beni hemşire- ıın;egl:::"ğı:l.li tiyâlmdlkî odasında kabul etti. O da çok sevinmişti. Buğünden son- ra Marinin ahvalinde bir değişiklik hasil olmuştu. Ben bu halden bir şey anlaya- miıyordum. Fakat bir gün Mari beni sevdi- ğini bana hissettirmişti. Ben anlamamazlı- ğa geldim. O 1srar etti. Bundan sonra iki hemşire arasında bazi hâdiseler zuhur etti- | ğini duydum; bu vaziyette ne yapabilir- Felicayı seviyordum, ondan ayrı ya- şamak benim için artık kabil değildi. Ma- ri de beni seviyordu. Hem de çıldırasıya. İşte üçümüzün arasındaki bu vaziyet o kadar karişık bir hal aldı ki nihayet bil - kızkardeşi Salihe Sultan da, Divan ede - biyatı tarihinde mühim bir yer tutan sadrâ- zam koca Ragıp Paşanın karısı idi. Bu se- beple Hibetullahın beşiğini koca Ragıp Pa- 'şa yolladı. Fevkalâde sanatkârane yapılmış — olan beşik yekpare bir altın levha ile kaplan - mişti. Altının üzerine trâşide elmaslar, ya- kut ve zümrüt gibi kıymetli taşlar kakıla - rak gayet nefis nakışlar yapılmıştı. Beşikle beraber içinin şiltesi ve yorga- ni da gönderilirdi. Ragıp Paşa devrin en kiymetli kumaşlarından yapılmış olan kü- den hazırlatmıştı. Bu şilte ile yorgan, her biri nadide ve kıymet biçilmez iri inciler ile işlenmişti ve bu işlemeler için tanesi bin- lerce lira kıymetinde olan incilerden tam yedi okka sarfedilmişti. Donanmanın yedinci çarşamba — günü, yüz binlerce liraya malolan bu beşik ile şil- te ve yorganı, büyük bir alay tertip edile - rek sadrâzam konağı olan Babıâliden a - hndı ve Topkapı sarayına götürüldü. Ala- ya iştirak edecekler, rütbelerine, kudretle- rine göre en parlak elbiselerini giyerek Ba- biâliye geldiler. Alay Baeabiâlinin avlusun- da şu suretle tanzim edildi: En öne divanı âli çavuşları geçti, sonra sırtlarında samur erkân kürkleri ile ve - zir ağaları, onların arkasından da gedikli ve zaim ağaları, arkadan sadrâzamın si - lâhtarı ile gedik ağaları ve yanları sıra yüz nefer atlı enderun ağaları geliyordu. Bun- ları, Salihe Sultanın helvacıları ve kethü - daları ağalar, muhzır ağa, bostancular oda- başısı ağa, sadrâzamın selâm ağası, kapı - cılar kethüdası ağa takip ediyordu. Bun- ların arkasında sadrâzam mektupçusu e - fendi ile tezkerei evvel ve sani efendiler, çük prensesin yatak takımını daha evvel -| Üçüncü Mustafanın bir kızı olunca beşiğini yollamak sadrazam koca Ragıp paşaya düşmüş. beşik ve yatak ; takımı görülmemiş bir alayla saraya götürülmüştü sonra çavuşbaşı ağa ve reisülküttap efen | di bulunuyordu. Ardınca iki yüz tabla, çe şit çeşit meyvalar ve renk renk çiçekler taj şıyan uşaklar sıralanmıştı. Bunları, tabal tabak «dilberin dudağından lezzetli» hel : valar ve türlü türlü şekerlemeler götüren ikinci bir uşaklar kafilesi takip ediyordu. Nihayet telhisi ağa,teşrifati efendi ve Sa lihe Sultanın başağası ve beşik geliyordu, Beşiği, dört nefer iriyarı çuhadar dört u ; cundan tutmuş, başlarının üstünde taşıyorı: lardı. Beşiğin sağında ve solunda kırk ne- fer beli gümüş kamçilı çukadarlar yürü - yordu. İncili şilte ile yorzâmi ise bascukadar ağa başı üstünde götürüyordu. Beşik ile şilte ve yorganı, kalabalık maiyetile — v debdebe ve ihtişam ile sadrâzam kethüj dasi takip ediyor, onun ardından da «bü 4 lend teranei şevkengiz» ile Mehterhane geı! liyordu. liden çıktı. Cağaloğlu yolu ile Mahmutpa> şa civarından, Valde hanı önünden Esi Saray (Şimdiki üniversitenin yeri) kapısı önünden Beyazıda geldi. Beyazıt camii a:] lusundan geçerek Divanyoluna çıktı, Di vanyolundan ağır ağır ilerliyerek Ayasof-, ya önünden, üçüncü Ahmet çeşmesi ya « nından geçerek Babıhümayundan girdi ve! orta kapı önünde durdu; orada herkes at« larından indi; sonra orta kapıdan gireıeJ Kubbe altına doğru ilerledi. Kubbe altın bitişik Mermerlik denilen yerdeki harem, kapısından kızlar ağası ile müsahip ağaluıı beşiği karşılamağa çıktılar. Kethüda lıey.l beşiğin ayağını öptü ve kızlar ağasına tes- lim etti, o da eğilip ayağı öptü. Müıahip'; ağalar beşiği şilte ve yorganı alarak hare« me girdiler. Sonra alaya iştirak eden iti « barlı ağalar ve gedik ağaları kubbe altına' alındılar, onlar da dap ile oturdular. Bu esnada kethüda beye bir post samur, reis efendi ile çavuş başı aş gaya, tezkerei evvel ve sani ve mektubi. lar giydirildi. | Eskidenberi bu gibi alaylara iştirak e -ı denlere teşrifat kaydi üzere atiyeler veri -! lirdi. Bu sefer de şilte ve yorganı başı üıtıî.in—â de taşıyan başçukadara beş yüz kuruş, be« şiği taşıyan dört nefer çukadara beş yüz kuruş ve enderun ağalarına aralarında tak-ç' sim etmek üzere üç bin kuruş verildi. Alay saraya gelip beşik hareme gönde- rildikten ve alaya iştirak edenler bir müd. det kubbe altında ve orta avluda istirahal şettikten sonra kalktılar. Ayni sıra ile ve ge. ne Mehterhane çalarak saraydan çıktılar ve — Babiâliye döndüler Reşad Ekrem Koçu Hayatta Gördüklerimiz Tali'ten nasıl intikam alınır? kam alayım da gör.» yor. Ve gişeden parayı alıyor. MAYİIS V Arabi sene sarı at Bd VA 13565 | Mayıs 1ZIr Resmi sene H12 1936 4 _'__,_____-'-__—r— P İMSAK ':S'AEBE— Safer B İi 5 21 25 Bi 1365 4 49 z — Öğle | İkindi Akşam' Yatsı 8. |D. | 5. D. (8. |D. |£ D. E.44984612—-—151 z.| 12 |10 | 16 07 | 19 /20 diğiniz facia meydana geldi.» Bir adam yıllardanberi tayyare bileti alıyor, numarasına hiç bir şey çıkmıyor. O ay yine ümitleri tahakkuk etmeyince talihin bu sonsuz şakasına canı sikiliyor. Dur, diyor, ben de senden bir inti- Fakat oyun anlaşılıyor. Şıyi dava a- çıyor. Hâkim: — Neden, bu hileyi yaptın?. dedi. Ö, pervasız cevap verdi: — Bana hile yaptılar. Ben de muka:- bele ettim, Nümarasını «25» lira isabet eden — Kim sana hile yaptı? numara yapmak için bir başka biletten — Kim olacak insafsız talih. Yıllar- «2» rTakamını kesip biletine —yapıştırı-” danberi beni bir çok ümitlerle aldattı durdu, ondan geri mi kalacaktım?. diz. çöküp â -. — efendilere ve gedik ağalarına pakize hil'at-ı İ İ Di a| N K r 1 5| T J 4 » * Alay bu debdebe ve ihtişamile Babıâş — ' 1 | 4 ' ; i | DA t , ü ' - e A — AA L OY ei