| / Ne yapsalar beğenirsiniz: — kışla içinde harbiye taburu ve altı top ve — kırkar adım ara ile # — wire dirler. Resim bir faytona büyük tö - — dan dua, Hergün Eski | Hikâyeler Yazan ı P. R. Atey ilmem vakanüvisleri - okumağı se - ver misiniz? — Zamanın en küçük hâdiselerinden bahseden bu kitaplar ata - sında, yahut — ürkü veya sizi bugününüzle avutan ne fıkralara — tesadül edersiniz. İşte size 1244 tarihinden bir hâdise: Avrupa - kıyafetine girmek istiyonuz. Fa - /kat acaba kendimizi halka hazmettirebile- | cek miyiz? Kuruçeşmeli Hasan Beyle Av- bazan uyandırıcı, ni Beyi çağırıyorlar. Setre pantalonla, yeni kılığa sokuyorlar ve Ramazan günü çarşı- | ya salıveriyorlar. Halk bunlara nasıl bakı- | yor, diye arkalarında da tecessüs memur - İarı var. Memurlardan yeni kıyafetin hal- ka pek çirkin göründüğü haberi geliyor. Kurüçeşmeli Ha- | “san Beyle Avni Bey niharı ramazanda ale-| nen eklü şürpten maada diğer kebairi irti- * kâp eyledikleri sebeple biri İzmite, diğeri Burta'ya nefyolunmuştur.» Bu fıksayı ekuduktan sövle bir kn pantalon we ceket değiştirmek, askısındaki — gapkalarını gözden geçirmek hatırma geli- yer. yakalarınızı, — beyaz — firak yeleklerinizi kucaklıyacak oluyorsu- sonra — insanın vatını düzeltmek, antre Gömleklerinizi, nuz, Aradan yedi sene geçiyor. Halkı resme — alıştırmak lüzim. Sırmalı ağır üniformala- — yını giyen kumandan ve subaylar — hassa müşürünün yalısında toplanmıştır. Beyler- beyi sarayı ötesinde bir tabur bahriye, üç — tabur hassa askeri ile üç top ve mızıka yer- — keştirilmiştir. Nuh kuyusu caddesinde bir — tabur, Mehmetpaşa — köşkünde iki tabur, bir alay süvari, saray ile kışla arasında da — lar, vakanüvisin sözü ile, «muntâzan tam- “zenle konulmuştur. Hassa feriği Fethi Pa- ga ile Mustafa Nuri Paşa ve hassa ve mah- — güre müşürleri faytonun önünde ve İzzet ü ve yaya karakol- | Beyle Serasker Hüzrev Paşanın arkasında elarak Selimiye kışlasına gidiliyor. Padişah “Bile kışlaya gelmiştir. Müşürler va paşa « — İar resmi kucaklarına alarak indiriyorlar. — Kurbanlar kesiliyor. Hüdayi şeyhi tarafın- sümbüli — şeyhlerinden — Yunus Efendi tarafından fatiha okunduktan son- va yirmi bir pare top atılıyor ve bütün as- “ker resmin önünde geçit yapıyor. Vakanü- 'vis diyor ki: «Birkaç gün sonra Babıâliye gönderilen tasvir alayı dahi görülecek tey- — di. Duasını sadi şeyhlerinden Hasırcızade — Süleyman Sıtkı Efendi etmiştir. » — Bu alaylar halkça çirkin görünerek, bir ' gek dedikodulara yer açıyor. Hattâ Ara- © bistan taraflarında isyan çıkıyı /— wis diyor ki: «Bilâhara bu tasvirler puşidei O setrü ihfa edilmiştir. » — Şimdi nasil masanızı birakıp, -Ankara — heykellerinin altında birer müddet durmak İ ihtiyacını duymazsınız) ! — Mogolistan başvekilinin adı ne « — 2 — Mögolistanda küullanılari paranın adı nedir? 3 — Mogolistanın nüfusu nedir? (Cevapları Yarın) (Dünkü suallerin cevapları) 1 — Pancarda şeker bulunduğunu en cevvel (1600) yılında Serres isminde bir D galine ancak 1802 yılında ve evvi adam keşfetmiştir. Fakat bu şekerin istih - Ber- ide açılan bir fabrikada başlanmıştır. 2 — Bülbüllerin vasati ömürleri 16 yıl- ;dır._ Fakat içlerinde 30 yıl yaşıyanlar da — vardır. Gençlik inanırsa kuvvetlenir. İnanmıyan gençlik karanlıkta kalmağa mahkümdur. İman onu aydınlığa çıkaran bir gemi | gibidir. İmanlı gençlik pupayelken karanlığı yararak aydınlığa İnandıfı gemisini yü- . doğru ilerler. İleride gördüğü ışık onun imanı gemisine hava hizmetini görür, yelkenlerini rütür. Fakat gençlik imansız olursa, oportünist kalırsa, ruhu kara- SON ' POSTA NResimli Makıîle şıdir. İnanmak bi rir, hayaı manasızlaşır, Gencin hayatına mana veren inanı- iyaçtır. İnanmak ruha kuyvet veren bir mo- tör gibidir. Büyük adamlar, büyük işler yapan büyük insanlar, bep inananlar arasından yetişmiştir. İnanmıyanlar orta ve silik kalmağa mahkümdurlar. SÖZ ARASINDA Kadınlar Doktor Şahtı Niçin Sevmezlermiş? Hitler hükümeti ile arası açıldığı için, nazik vaziyetin neticelenmesini müteakip, iktısat nazırlığından istifa edeceği bildiri - len döktor Şaht, bilhassa kadınlar tarafın- dan hiç sevilmemektedir. 1925 senesinde, maliye nazırı bulun - duğu zaman kadınların şapkalarından, yük- sek' vergi tarhetmek istemiş, fakat dilleri durmıyan bayanlar, aleyhine a derece şid- detli bir propaganda yapmışlardır ki, bu tasavvurundan vaz geçmeğe mecbur ol - muştur. ... “Ne Yapayım Sinirliyim, Elimi İnsan Eline Süremiyorum ,, Fransada bir boşanma “davasında erkek şunları söylemiş: — Bay başkan, karımı çıldırasıya sevi- yorum... Ondan beni Allah aşkına ayır - mayınız... Beni bedbaht etmeyiniz, ne ya- payım sinirliyim. Elimi, insan eline, ve du- dağımı da insan yüzüne süremiyorum. Ben şektali de tutamam. Sinirliyim. Onuün için karımı bir kerecik olsun öpemedim, Mahkeme, kocaya karısınr ayırdı. hak vemmedi. Vi ... Parisin İyi Ve Kötü Taratları Hakkında Bir Mukayese Patisteki Ameriköli talebeler, — işsizlik zamanlarında toplanıp, Parisin iyi ve kötü taraflarını mukayese — etmek istiyerek şu karara vüsil olmuşlar: Dünyanın hiç bir yerinde gençlik fay - da ve eğlenceyi bir arada bü kadar mü - kemmel bulamaz. Bir taraftan mükemmel mektepler ve kiymetli hocalar, diğer ta - raftan Kartiyelâten ve genç kızlar.. mukabil... Odalar Amerikaya nazaran da- ha dar ve basıktır. Ve sinemalarla radyo aletleri pahalıdır. Fayda ve — mahzurları mükayese etmişler. Ve Fransada oturma- ga karar vermişlerdir. | ” Beğel 3 — Ölümden sonra saçın ve tırnağın | — Uzamakta devam edip etmiyeceği bilgin- — İler arasında münazaalı bir meseledir. Me- selâ doöktor Constantin Jarus isminde bir Zati tıraş ettikten sonra mumya haline ge- — türdiği bir cetedi, 25 yıl sonra açıp baktı- ğt zaman sakalının ve tırnaklarının Üçer Şantim uzadığını görmüşt Buna mu - abil bazı doktorlar da hakikatt Oğuyacağını. bu şekilde uzamanın esâren e cilt içinde mevcut kılların ve tırnakların çemsice gevser gevşemez dışarıya fırlama « ' dan jbaret olduğunu söylemektedirler. hayattan | unra devam etmiş bir uzama keyfiyeti ol-| Biy gazeteci arkadaşımız anlattı: Geçen cumartesi Mühendis mektebinin yıldönümü idi. Bit- tabi böyle, memleket ümranına kıyımnetli yardımları dokunan ve bir çok münevverlerimizi sinesinde yetiştiren bir ilim müesse- sesinin yıldönümünde cemilekâr yazılar yazmak biz gazetecik lerin borcu sayılır. bir Türk başbuğu, akeanile Üzerine HERGÜN BİR FIKRA | Cehennem Azabı Üstat Ekremin büyük biraderi Re- caizade Celâl Bey merhum sözünü sa - kınmıyan takımdandı. Küçük kardeşi ne kadar halim, selim, idi ise, o © ka « dar ataktı. Şire olan kabiliyetini yal - niz hiciv ve hezil vadisinde kullanarak körletti. Hicvi © kadar severdi ki, srası ge - lince, önünü, arkasını — gözetmeksizin nükteyi yapiştırmaktan hâz duyardı. Vilâyetlerden birinde mektupçu bu- Tunduğu bir sırada, irtikâp ve irtişası kadar zulmü ile de meşhur olan vali hastalanmıştı. Celâl Bey ziyaretine gitti ve kendi - sini fevkalâde dupkuıı ve muztarip bul- du. öğe Nuılıınu. paşa hazretleri? diye sordu. Vali: — Otfi, çok muztaribiml. Cehen - nem azabı çekiyorum! Deyince, Celâl Bey: — Cehennem azabı mı?. Erken de - mi, efendimiz?. dedi. BULMACA V — Çok ince cam, yerine — getirme. 2 — Hastalığa yakalanmamak için yapı - lan ameliye, bir erkek ismi, su. 3 — An - latan, üstün aksi. 4 — Enki devirlerde a- kar sahibi. $ — Sönü edatı. 6 — Lâhim, 7 — Gelecek, bir (1) yazı yazdığımız İSTER İNAN olur. Fransa Hariciye Nazırının Ingilizçe Bilmediği nasıtl anlaşıldı? Mösyö Flanden Londrada — bulunduğu zaman kendisini ziyaret eden gazetecilere: — Sabretmeli, vaziyet iyileşiyor. İngi- liz gazeteleri de lı.)ıi!ı'ıe yazmağa başladı- larl.. demiş. Halbuki diğer taraftan İngiliz gazetele- ri. Hitlör lehinde boyuna kalemi yürütü- yorlarmış. Bu vaziyeti gören Fransızlar üç şıkka ihtimal vermişler: Ya Flanden, aldatılıyor, yahut Fran - sızları aldatıyor, ve yahut ta, çok iyi bildi- &i iddia edilen ingilizcenin (İ) sine bile vükıf değil. Paris gazeteleri nihayet üçüncü ihtima- li kabul ediyorlar. B — Büyük bayvan, bir Z ilâvesile çabuk olur. 9 — Aşılamaktan emri hazır, tuta- cak yer. 10 — Nota, gerileme. 11 — Eltra- fına oturulan şey, hesap tabiri. Yukarıdan aşağıya: ? — Para İçile uğraşan, kırmın. 2 — Yapmak, yia. 4 — İymekten emri hazır, bir şehri - miz. 5 — Bir kıt'a, ianeler. © — Hayır manasna gelen iki harflı bir telâffuz, zi - hin. 7 — Kesilme, mağara. & — sicim, yüzler, uzağı gösteririz. 9 — Birleşme. |0O—— Sahte, istikbal. 11 — Namaz kılınmadan evvel alınan şey, sicim. Dünkü Bulmacanın Halli: Soldan sağa: ! — Salâhiyet, 6. 2 — Alan, semiz. 3 — Yek, ellemek. 4 — Akıllı, ha. $ — Ek, kir. 6 — Dam, dan. 7 — Bu. 8 — Yaz. 9 — Pasaklı. 10 — Ahk, o. Sıra, korkak. Yukarıdan aşağıya: | — Seyahat, pas. 2 — Elek, salı. 3 — Lâkırdı, '#&ır. 4 — An, yat., 5 — Elem. 6 — halık, balık. 7 — Yel, 8 — Emel, &r. 9 — Tim, kaya. 10 — Zehir. |) — Ev, karın, tok. İSTER İNANMA! Bu arada ben de bu kıymetli mektebin bir tarihçesini yap- mak vazifesile mektebe gittim. Karşıma çıkan salâhiyettar zat- tan mektebin tarihçesi hakkında malümat istedim. Bana bütün soğukkanlılığı ile ne cevap verdi bilir misiniz? — Biz gazetecilere beyanatta bulunmaktan memnuuz!. dedi. İSTER İNAN İSTER İNANMA! Böyle Deyin!. E. Ekrem-Talu İlah, taksiratını affetsin! Suç« ka mu idi, değil mi idi? Onun orasını, dekllerin çürüklüğüne rağmen İkendisini elektrikli sandalyeye oturt- (tuktan. sonra, paskalya tatillerini Flo- ridanın güneşli ve çicekli sahillerinde geçirmeğe giden hâkimter bile bilmez. İnsanlar adalete bir şekil verip te bir muhakeme usulü kuralıdanberi misline henüz belki de tesâdüf edilme- miş olan uzun ve zalimane bir işken« ceden sonra, bir çocuğu çalıp mekten maznun Bruno Hauptman, mevhum borcunu sosyeteye ödedi Onunki, alelâde bir suç, alelâde bir muhakeme, alelâde bir. mahkümiyet ve alelâde bir ölüm olsa idi, menhus sandalyenin üzerindeki son ihtilâcın« dan sonra unutulur, kendisinden baha bile eden olmazdı Fakat Dreyfüs davası Fransa tari« hine nasıl karışmış ise, Hauptman me-< selesi de Şimali Amerika Birleşik dev-« letlerinin tarihine ©o suretle geçmiş, ona aktan ziyade karaya yakın bir sayfa ilâve etmiştir. Onun içindir ki, güya bir efkârı umumiyeyi tatmin maksadile idam edilen bu Alman ma- öldüre VI —| Son rangozun daha senelerce menakıbi dillerden düşmiyecektir. Hele şimdi, sıcağı sıcağına, bütün dünya matbuatı, her tarafta merhamet uyandıran bu adamın, ölürken göster- miş olduğu metaneti yaza yaza bitire« miyorlar, Ölüm, hele vakit ve saati malüm olursa, pek okadar soğukkanlılıklâ karşılanan bir şey değildir. Onun kars şısında metin olabilmek için, herşey« den önce vicdanen (müsterih, nefsin« dlen cin Bükninak Üzundur Eacok manın son sözleri de, kendisinin böyle olduğunu gösteriyor. Kendisini siya« set meydanına götürmeğe gelen — gar- diyana: — «Oğluma, babasının korkma- dan öldüğünü söyleyin!.» Diyen bir adamın seciye kuvveti, vicdan huzuru kargısında hürmetle eğilmek gerektir. Çok şükür ki Amerikalı hâkimler: den biri de ben değilim; yoksa, ömrü: mün sonuna kadar vicdan azabı çe hrâim!.n < lT —-'_'-_Ö Hâdiseler Karşısında: Şarlo Evleniyor mu? Şarlo, son filmini birlikte çevirdiği Pau» lette Goddardla filme başlamadan evvel ni ikindiden sonra gelir. 3 — Şa- |.. işanlanmış: — Filim bitsin, demiş, evleniriz. Filim bitmiş, Şatlo yan çizmiye başla » mış. Akıllı adammış vesselâm: Köprüyü geçinciye kadar; keçiye, Abe dürrahman çelebi, diye aldatmayı bilmiş. * j Şarlonun ilk kansı Mildred Harrismiş. nişanlısı Paulette Goddard. Harrisle geçinememiş, bakalım Gaddarla geçinebile- cek mi? | * Bir kaç kere evlenmiş olan Şarloya gu hikâyeyi söylemek istedim: — * «Adam ölmüş. rubu cennetin kapısına ıiımiş Cennetin kapıcısı sormuş: — Hayatta iken ne yaptın? — Evlendim. — Öyle ise kâfi derecede azap ('kın.ıy sindir. Gir cennete.. Adam cennete girmiş, arkadan gelen sevinmiş: — Ben, demiş, iki kere evlendim. Cennetin kapıcısı kızmış: — Defol, demiş, burası timarhane de « #il, bir defa evlendin iyi; fakat akıllan « man, ikinci bir defa daha evlenmemen lâ. zırndı.» * Filimdeki Şarlo güldürür, ellisinden son- ra âşik olan Şarlo gülünç olur. i K İMSET |