—En kuvvetli şair, romancı ve hikâyecimiz kim? — DA ' « Yusuf Ziya ne ——— ——— *x.1 4 “En kuvvetli şair sorgusunun cevabı ruhumun ©o şekil alır, Mehmet Akiften Nâzım Hikmete kadar.. Nâzım Hikmetten sonra mı? Ondan sonra ağız kalabalığından SON, POSTA Avrupanın mukadderatile alâkadar bir seçim Fransadaki seçimde kimler kazanacak? Seçim ay sonunda yapılıyor, en büyük parti radikal sosyalist partisinin kuvvetini kaybedeceği ileri sürülüyor Fransa umumi seçim arilesinde bu- | lunuyor. Bu ay içinde seçim propagan- | daları yapılacak, seçim nutukları söy- | diyor? günkü ihtiyacına göre başka ne Binnaz şairi Yusuf Ziyat — Mesrutiyetin ilânından bugüne ka * dar gelmiş şairlerimizin en kuvvetlisi kim- linin açmazından suya sabuna do-l sıyrılmanın en mükemmel oyu Ve dedi, duygularımızın muh - anlarında muhtelif cevaplar verebili - 1 olur, Mehmet Akife hayran ka « vatan sevgisile çarpan idu. Buna, riz. Gü bi Her mısra, bir yiğit göğsüdür: Gündüz insan sesi duymaz, gece gör * | mez bir yık, Yolcu haykırsa da baykuş zibi — çığlık çıklık ! *Bu diyarın hani sahipleri?..» dersen, cinler, *Hani sahipleri?» der karşıki dağdan bu sefer! Gün olur, Ahmet Hâşimi kalbimin dert ortazı yaparım; Ne kadar gamlı bu akşam vakti, Bakışın benzemiyor mutade! Gün olur, Faruk Nafiz dilimden düş - mez Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da gene, Seni aşkım, canavarlar gibi takip ede- cek! Gün olur, Orhan Seyfi, içimdeki keli - mesiz duygulara şekil veriri Boğuşmak, hayat denen sebepsiz savaş imiş, Yaşamak en sonunda — dikilen t—w Bütün ıztırapların en korkuncu işte bu: Bir avuç toprak olmak düşünen bir baş için! Gün olur, Nâzim Hikmetin aslan sesile | gezdirdim. kalbimin yeleleri kabarır: Akın var, Güneşe akın! Güneşi zaptedeceğiz, Güneşin zaplı yakın! Toprak kokuyor bakır sakallarımız! Ve tayin edemem, hangisi daha kuv - vetlidir. Bu sorgunun cevabı, ruhumun © günkü ihtiyacına göre şekil alırı Mehmet Akiften Nâzım Hikmete kadar... — Ya Nâzm Hikmetten sonra gelen - ler? — Nâzım Hikmetten sonra ağız kala - balığından başka ne geldi? Behçet Kemal mi? Onun (7-4-7) lik misralarından Fa - ruk Nafizin diyişini, Orhan Seyfinin lisa » tinı, Halit Fahrinin kafiyelerini, benim a- hengimi çıkar, geriye. sahte bir cezbe ile cennetleri satın almıya çalışan bir derviş kurnazlığından başka ne kalır? Eğer, bize feragat dersi veren bu deli - kanlı, edebiyatı bir ticaret vasıtası haline sokmasaydı, yataklı vagonla Londraya de- Üil, otobüsle Keçiörene bile gidemezdi! Yutuf Ziya gittikçe coşuyordu: Kendi rivayetince inkılâp edebiyatı yapıyormuş! İnkılâp edebiyatı: Ah inkılâp, vah inkılâp! Yahut: Ah Ankara, vah Ankara! Diye, Seyitahmet — deresinin muhar » tem ayındaki sine dövenleri gibi höngür - demekle olmaz. Biz, Osmanlı İmparator - Tuğunun mağşuş havası içinde, milli vezni, hâlis türkçeyi, yerli duyguları sanat gaye- lerimizden sayarken: Ah Türkçülük, vah Türkçülük! Diye mi dövündük? Nâzım Hikmetini bizim içtimal nizamımıza aykırı dileklerle dolu şürlerinde: Ah komünizm, vak komünizm! Diye bir mısra bulabilir m * in? — Canım, Nâzun Hikmetten sonra bir Behçet Kemal çıkmadı ya? Diğer gençler- de mi böyle? Hepsi böyle... Ne — söylediklerinin bile farkında değiller. Hele bir tanesi: — Şür, duygu değil, düşüncedir! diyor. ve bir edayi âlimane ile soruyor: — Bize felbsefi telükkilerini gösterecek ne verdiler? Bunu soran delikanlı farkında değil ki, dimağdan gelen bir düşünce his inbiğin - den süzülmedikçe şür olamaz: Ziya Gök Alpın *Yeni Hayatın meydanda: Baştan başa düşünce... Baştan başa — mısralaşmış '| | b ı Yusuf Ziya kanaatler... İçtimat, iktısadi, siyast düz - turlar..» Fakat bunlara şiir diyemezsiniz a? Hem bu delikanlı bilmelidir ki, onun ve «düşüncev dediği şey, senelerin kırış - tırdığı alınlarda olur. Öyle yirmi yaşın - daki, favorili yanaklarda değil Delikanlı şairlerin haftalardanberi tut - tukları çanağa bir nebze alüka daha sız - dırabilmek isteğile sordum: " — Yazdıklarının hepsini okudun mu? — Hayır... Elime — geçirilenlere — göz İçlerinde, kendi — eserlerinden örnekler verenler de var. Ne biçare şey - ler Yazabbit.. Zavallıların kalemleri daha, kelimelerin tabii tecvidini bozan çocuklar özendiği gibi konuşuyor. Hiç bir duygunun düğümünü meharetle çözüp söylediklerini görmedim: Hepsi ke- kemet Ve hepsi de, Faruz Nalizlerin, Orhan Seyfilerin, Halit Fahrilerin yanında, çınar diplerinde süren yabani mantarlar kadar bodur, cüce kalırlar... Birüâz daha eştim: — Onlar da sizin ne yaptığınızı merak ediyorlarmış? Yusuf Ziya: — Biz ne mi yaptık? diye yerinden fır- ladı. Ve haklı bir isyanla ilâve etti: — Orhan Seyfi vezni, lisası, mevzwu, her şeyi tam yerli olan (Peri kızı ile Ço - Tmedikse bile, Beyoğlundan İstanbula ge - tirdik. Ve müstehzi bir eda ile şülerek sordu: — Biz Beyoğlundan İstanbula getirdik, fakat onlar nereye götürüyorlar acaba? Senin onların yazdıklarını — okuduğun | var mi? Dinle bir tanesini: Gözlerinde ölen güneşin yası, Okuyaraktan bir ölüm duası, Ovalara doğru alçalmadalar, Kargalar bir garip org çalmadalar! Merakla sordum: — Surrealiz mi bu? — Değil... Bak bir tane daba dinle: Orada da geçiyor günler... Duyar gibiyim orda da; Ömrüm burda da tükenirken, Orada da, belki bir adada, Geçiyor özlenen günler... Ve: — Kifil dedirtmeden devanı ediyor: — Al bir tane daha: Evim, eşyam ve paramı, Nem varsa yakıam, ve bir an, Kaybetsem siyalh bir duman, Arkasında hafızamı, Koşsam, koşsam, koşsam! Sabrımın sona erdiğini anlamış olacak |kiz — Kuzum, dedi, ne olur, son bir tane |daha dinle Kanı çekiliyor evlerin, | Eriyip, dökülüyor damlar. Şimdi rüya görür damlarda, Soluk, uzun yüzlü adamlar... » Ve yarım mısra dinlemiye tahamralilüra kalmadığını sezmiş gibi ilüve ettit lenecek, — nihayet sonunda Fransada üçüncü cümhuriyetin tecesü sündenberi yaptılar — seçimlerin — en mühümmi neticesini belli edecektir. Fransada sol partiler ilk defa ola rak, birleşik bir cephe teşkil için bir- leşmiş bulunuyorlar. Bu cepheye Fron Populaine adı verilmiştir. Radi kal sosyalistlerden başlıyarak komü - nistlere kadar bütün sollar bu cephe - ğe dahil ' bulunüyedar. “Çünkü ” bap Framnsada Faşizm tehlikesi bulunduğu- na kanidirler. Front Populaire (Sosyalist cephesi) uzun müzakerelerden sonra müşterek ayın |bir program üzerinde birleşmiştir. Prografinın en belli başli maddeleri Framsa devlet bankasının, silâh fab - Tikalarının,” domiryöllümünü -milldesti: rilmesi ve haftada kırk saatlik mesa - inin kabulüdür. Frankın fiyatanı dü- şörmek için de bir takım kararlar ve - rildiği anlaşılıyor. n Buna imkân bulunup bulunmadığı henüz malüm değildir. Fakat Frânsa - da hayat pahalıdır. -Ziraat ile meşgul olan halk, memnuniyetsizlik göster - mektedir. Maişet pahalılığı vergilerin şiddetine atfolunmaktadır. Bunlara göre vergiler çok ağındır. ve — adilâne bir şekilde tevzi olunmamıştır. Herkes te yeni vergi -tarhetmenin imkânsız olduğuna kanidir. Kazançlar — Misalleri biraz daha çoğaltacak o - lursam, bizim Beyoğlundan İstanbula ge - tirdiğimiz o lisanı oaların nereye götür - düklerini anlanuın. Cüldüm: — Nereye götürüyorlar? © da güldü: — Nereye olacak. Tümerhaneye! Ve ilâve etti: |denler!.. — Romasda ve hikâyede de böyle mi? —I..o.ı-wr..ıwu.:"" & TRLE Dü Kü t Führiyi, Reşat Nuriyi ve beni inkâr e- Bi a li ' masrafları kapamıyor. Onun — için masrafı kısmak üzese yönü tedbir ak mak İâzımdır. Fransızların çoğu siyas” mücasese- lere karşı itimatlarını kaybetmiş, — bu mücsseselerin yeni şeraite uygun ol - madığına inanmış bulunuyorlar. Fransa, hiç bir vakit, halkım kahir sahip olmamışsa da hükümet daima Bugünkü rejimi tenkit edenlerin ço- — Tabü... Yakup Kadri, Peyami Sa -İğu son zamanlarda suüstimal ve tered-| — Önümüzdeki — intihapta fa, Aka Gündüz, Mahmut Yesari... Hep|di kangreninin fazla yayıldığını söylü- | intihap hakkının verilmesi — meselesi ayn ayrı lezzetlerle okuduğum romancı -| yor ve kabahati rejime yüklüyorlar. İktısadi şerait çetinleştikçe bu ten - | , j Radikal sosyalist partısi erkânından Daladie Heryo gık bir mahiyet almaktadır. Fransu medeniyeti, katolikliğin — damgasını taşır, Fransadaki radikal — sosyalistler ve farmason, kilisa düşmanı, kadınlara intibap hakkı verilmesi — aleyhtarıdır. Âyan meclisine renk veren fırka bu- İdur. Fransada ise âyan meclisi par - lâmentodan daha kuvvetlidir. Kabine azalıkları fırka — liderlerine tevzi edilirken iç bakanlığına bir ra - dikal sosyalistin getirilmesine daima dikkat edilir. Çünkü — iç bakanlığının gizli tahsisatı büyüktür ve bütün bele- diyelere hâkimdir. Jandarma ile seyyar Kıt'alar iç bakanının emri — altındadır. Ve bunların seçim işlerinde büyük te siri vardır. Fakat Fransada radikal sosyalist - İlerin nüfuzu gittikçe azalıyor ve bun- ların yeni seçimden harap bir halde İçıkmaları — muhtemeldir. Maamafih bu partinin Fransanın hayatında mü- 'him bür rol sahibi olmakta, bir kaç yıl daha devam etmesi imkânı da mev - cuttur. Radikal sosyalist bir ekseriyetten müteşekkil olan âyan meclisinin ka - dınlara intihap hakkı verilmesine —a- leyhtar olması, yalnız kadınların kili- »ve taraftarı olmalarından değil, bun - dan başka Napolyon kanununun kadı- ni iktısadi ve siyasi bakımlardan erke- ge bağlaması yüzündendir “kadınlıra en mühim meseleler arasında yer alı- caktır. Kalbe, Yeşil Gece, Acı, Damga... | Bizim neslimizin remancısı alan Resat | Nurinin bu eserlerine yetişebileek içia, bu | İ a | Çalı Kuşu, Akşam Güneşi, Dudıkıımkm"ü düçe verici bir mahiyet al-| — Fırkalı e biel l ü maktadır. Yalnız bu münasebetle *U |zünden Fransada her hük met bir te, noktayı batırlatmak İâzımdır. Fran -| merküz hükümeti olmağa — mecbur - ban) » yazarken Türk edebiyatında man- |(Çocuklar, ayaklarının altına daha bir çok *anım içinde me olunsa olsun bunların |dur. zum hikâye ne idi hatırlıyor musun? 'Tam karşıma gelen şüir: en gülünç lâ- kırdılara facia ahengi vermiye çabalıyan bir tuldatçıyı taklit etti: Seninle işte Rozin, işte bak, bu leyli hazan, Mübeddel oldu baharı müzehhere.. Ne yazık. Ve tabü halini alarak sordu: — Beğendin mi manzum hikâyeyi? <ık Nafizin «Han duvarların 1n - dan önce Türk şürine bak! nesinde oynanan manzum piyes şu idi: Hayal, hayal, hepsi hab, Hayalâtı bicsasli bilhesab! Doktor Tomas, o insanı kâmil, Sahrayi cunun bu Darı muhayyel! Yusuf Ziya ellerini açtı: — İşte bizim yaptığımız... Türkçeyi bu halden © hale koyduk. Hece veznine bu yumuşaklığı verdik. Matmazel Rozinin aç- kını inliyen şürimizi Anadoluya götüre - yılları basamak yapmak mecburiyetinde- | dirler. * | | Hek Faldı Rifkinin kalemi bizim u- İrak edebiyat dünyamızda çölde mucizeler gösteren Peygarber üsüsundan (arksızdır. | Ve © da bizim inkâr edilen neslimizin ço- İcuğudur! Ben hayli kabatan not kâğıtlarımı top- larkes © son sözünü söyledi j — Şimdi gel, bizim nesli ata yerden kal- | dır, ve gençleri fecri ati ile başbaşa bırak; Uçar kartallar etrafında kürsi tema »| a şama, | Mücessem rubu şeb pervazdır güya Ki ilhamın! — İşte onları bekli bizden evvelki lisan. bizden evvelki vezin ve Bbizden ev. velki şürt Naci Sadullah Çiprutun muhakemesi Habeşistanda Adisahaha — şehrinde Ala - Vala Mücssesesine göndereceği iddiasiyle Afyon inhisarından — aldığı akisleri harici işlere tesir etmez. Fran-| - Bu yüzden ber hükümetin teşek - sızlar harici bir düşmana karçı derhal|külünden önce fırkalar karşı karşıya birleşirler. İgeçerek pazarlıklar yaparlar ve het Fransız siyasetinde dinin tesiri mü- |fırka kabinede işgal etmek — istediği himdir. Fransız hükümeti lâyiktir. Fa- |mevki üzerinde uzun uzadıya teklil- kat sağı soldan ayıran âmil, artık es -|lerde bulunur. kisi gihi kilisa düşmanlığı değilse de| Bu yüzden Fransız siyaseti tezep - halk sağda oturanları dim - taraftarı, |zübe uğramaktadır. Fransada çiftçiler solda oturanları ihtilâl taraftarı say -| aranaında meminuniyetsizlik — vardır. makta devam ediyor. Orta sınıflar rahatsızlık — içindedirler, Başka memleketlerde modası geçen | Amele arasında müfrit — düşünceler bu düşünüş, Fransız siyasetinde bâlâ |ilerlemektedir. j bir tenlitedir. Gelecek seçim, sola doğru temayül z 4 l der gibi görünen efkârı umumiyenin Fransada din deyince akla katolik -| C© B y Teseni KĞ ” Vo Fransida İmiçlik olmak |'09 hüdizeleden ne şekilde AĞA ; lduğ göstermektedir. ibasna içtimak bir jekilnde tana' edari| — ğî:.'::ı.. beraber Fransa “sürpriz Onun için parlâmentoda yahudi li-|memleketidir. Bu yüzden kat'i- bir derlerden biri bir kaç yıl önce kalulikimüulu yürütmek imkânsızdır. oln—_o—u:u. Bu yüzden mesele çapra- | (Daily Teigraph) | Hayatta Gördüklerimiz 3 bin kilo afyonu ne yaptığı belli ol- mayan komisyoncu Çiprutum duruş - masına dün sekizinci ihtisas mahke- mesinde devam edilmiştir. Muhakcıne tahkikatın tevsii için başka güne bi - rakılmıştır. Burgazda çam yangını Dün Burgazadası çamlıklarında bir yangın çıkmış, dört bes çam ağacı Çalınan yüzük sattığını söylüyor. — Olabilir efendim. — Madem ki yözüğü alan siz değil- siniz. Neden sizde bulumuyor?. O gene kayıtsız cevap verdi: — Bu yüzük bana hediyedir efen - dim — Kimden? Sustu, bür iki dakika sustu, sonra mü- Davacı da, suçlu da birer genç ka -- din. Davacı anlatıyor: Bir kaç aydanberi teker teker mü - cevherleri çalınıyormuş. Bu hal gün - lerce devam etmiş. Nihayet bir yürü- Künü suçlunun parmağında gücmü; Şimdi dava ediyor. Şahil olarak ta yüzüğü aldığı kuyumcuyu gösteriyor Hâkim suçludan sordu yandiktan sonra söndürülmüştür. Yan- | ginin nedeni çıktığı tahkik edilmekte- dir. tebesalim ve alaycı bir tavırla davaçıya — Bu yüzük kimindir?. bakarakı — Benin elendim. / » — İyi amma kuyumcu yüzüğü kime Muazzez FAİK sine sorabilirsiniz. Hanımın zevcinden dedi, kendi « j İ )