4 Nisan 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4-4-93€ Ermeni Komıtecılerı Çocukları İçin Bir MaEte Son Posltanın Tofrlkası ; Şişlide Tü k | Kurmuşlardı Bunlar en ziyade, kuvayi milliye çetele- rinin İstanbul civarında görünmiye başla - dığı zamanlar faaliydte girişmişlerdi. En mühim tahkikat merkez ve menbaları, ( Şi- le) idi. Şileden başlıyarak —dahile doğru (Paşaköy) e kadar muhtelif İsöylerde sa - kin olan Rum komitecilerinden de muave- net görmektelerdi. Ayni zamanda Hamdi, Karadeniz iske- lelerinde de birer ajan tedarikine teşeb - büs etmişti. Bu ajanlar vasıtasile, İstanbul- dan Anadoluya geçen valtanperverlerin kim oldukları öğrenilecek; ve bunların İs- tanbulda bıraktıkları aileleri hakkında ta- kibat ve tazyikat icra edilecekti. Fakat bu mel'un casusun da sırrı keşfedilmis; gele- cek fenalıkların önüne geçilmişti. Polis müdürü umumisi Hasan Tahsin Beyin en kuvvetli vasıtalarından — biri de, (Nedim) di. Nedim, evvelce, (Seyrisefain) de biletçi iken Hasan Tıham tarafından ikinci komiserliğe tayin edilmişti. İılınhuldı, bilhassa kendi mıntakası ©- lan Şişli taraflarında komiteci Ermenilere fevkalâde müzaheret eden komiser Ne - dim, ayni zamanda bu kömiteciler tara - fından yapılan bütün cinayetlere de azami| surette müsamaha ederdi. Sayılmasına imkân ve ihtimal olmıyan bu cinayetler arasında bir çok Türk ailele- rinin boyunlarını büken ve bir çok masum Türk yavrularının felâketile neticelenen bir mesele vardı ki; o da (Türk çocuklarını çalmak) tı. Yanlarında birer İngiliz polisi olan bu komiteciler, Türklerle meskün olan ma - hallelerde, sokak aralarında dolaşırlar; ka: ra gözlü, karakaşlı, az çok Ermeni tipine benziyen çocukları yakalarlar; babasının feryatlarına rağmen: | — Bu çocuk, Ermeni çocuğudur. Fılaıı yerden kaçırılmış, buraya getirilmiştir. Kaç gündür arıyorduk. İşte şimdi bulduk. Diye alıp götürerek Şişlide, şimdi tram- vay merkezinin karşısında bulunan boş bir eve kaparlardı. Şikâyet, para etmezdi. Ancak muhtelit İngiliz mahkemesine müracaat ederek bu- rada çocuğun Türk olduğunu isbat etmek, ondan sonra mahkemeden bir hüküm istih- sal eylemek elzemdi. Bu mahkemeyi teşkil edenlerin ve kâ - tiplerin hemen hepsi de Ermeni komiteci- leri idi. Mahkemeye müracaat eden dertli analar ve babalar, çalınan evlâtlarının nü- fus kâğıtlarımı gösterirler; şahitler dinle - tirler; fakat bütün bunlara rağmen hakla - rmı kolayca ihkak edemezlerdi. Davacı mevkiine geçen komiteciler: — Bu çocuk, tehcir esnasında falan yer- de, filân muhacir kafilesinden çalınmıştır. Anası, babası, Kafkasyanın falan sehri - ne kaçmıştır. Bir kere de oradan sorulsun. Diye, derhal ortaya bir iddia atarlar - anasyımnın, dı, Artık ondan sonra tahkikat başlardı. Mevhum ve uydurma isim sahipleri haf- talarca, aylarca aranır, bulunamaz; bu su- retle tahkikat uzadıkça uzardı. Bu müddet zarfında mahpus bulunan çocuk dayaklar, tehditler altında inim inim inler; kendisine verilen (Artin, Kasbar, Karabet) gibi bir ismi benimserdi. Şayet çocuğun mahkemeye gitmesi ve yahut bir heyet isticvap edilmesi — lâzım gelirse, gene çocuk bir çok şeylerle teh - dit ve tahvif edilir; o heyet huzurunda ço- cuğa zorla; — Anam, Hayganoş, hıhıuı, Vartan. Bunu efsane zannedenlere canlı bir mi- sal gösterebiliriz... Bir ay evveline kadar (Son Posta) gazetesinde italyanca mü - tercimliğinde bulunan ve bugün de mer- mualarda çalışan (Bay Yaşar), ayni ma- ceranın günlerce kurbamı olmuştur. Bay Yaşar, aslen Çerkestir. Sapanca ve yahut Adapazarda çok maruf bir ailenin evlâdıdır. Bu ailenin bazı efradı da, mem- | lekette isimleri herkesçe tanınmış sahsi - yetlerdir. Böyle olduğu halde; Yasşar, mü-| tareke senelerinde Büyükadada ailesi mez- dinde ikamet ederken, ayni suretle yaka- lanmış; doğruca Şişlideki o (Türk cacuk- | ları makteli) ne götürülerek kapalılmıştır. Valdesi ve bü'ün a'lı efradı, baş'arını vurmadık yer bırakmadıkları halde evlât- .İren manivelânın başına bizzat lariıttı kurtaramamışlardır. Nihayet valde- si göz yaşlarile İtalya sefirine müracaat et- miş; sefirin merhametini celbeylemiş; gü- nün birinde bir İtalyan askeri müfrezesi Şişlideki binanın etrafını çevirmiş; cebren içeri girerek; Ermeni komitecilerinden mü- rekkep kadınlı erkekli bekçilerin gardi - yanlık ettiği bu maktelden (küçük Yaşar) ile tam on sekiz çocuğu halâs eylemişti. Meseleye şahsiyat karıştırmamak — için; ayni şekilde bir facianın kurbanı olan ve bugün de izi bulunamıyan, kendimize men- sup bir yavrucaktan bahse; ve dayanılmaz bir ıztırabı tazelemiye luzum görmüyo - rüz. ) İşte, polis müdürü umumisi Hasan Tah- sin Beyin hususi adamı olan komiser Ne -|/ dim Bey, gözlerinin önünde cereyan eden bu cinayetlere müsamaha eder; bu cinayet- lerin kanlı faillerinin üzerlerine de kanat gererdi. Komiser Nedim, bir hayli zaman bu su- | retle çalıştıktan sonra, 337 senesi teşrini- sani ayında Hasan Tahsin vasıtasile İngiliz İstihbarat servisinden emir almış; (tüc - car) maskesi altında Anadoluya geçmiye hazırlanmıştı. Fakat kurnaz casus, İstanbuldaki Türk istihbaratının, bu meseleyi haber aldığını duyar duymaz, bu maceraya atılmak'an vaz geçmiye mecbur kalmış; yakasmı da, bu fâni dünyadaki adaletin pençesinden kurtarmıştır. Bugün, yüz ellilikler arasında; matrut ve makhur bir surette ve büyük bir sefa- let içinde yad illerde yaşamaktadır. - * Günler geçtikçe ve Anadoludaki (milli varlık) m kuvvet ve azameti de daha zi- jyade tebellür eztikçe, (istihbarat. servisi) faaliyetini arttırıyor; daha mühim faaliyet sahalarına baş vuruyor; daha ciddi istih - barat vasıtaları arıyordu. (Papaz Fru) vasıtasile (İngiliz muhip- ler cemiyeti) nin gizli teşkilât — şubesine kuvvet verilmiş; bir taraftan casusluk eden- lerin adedi çoğaltılmakla beraber, diğer ta- raftan da şu iki mesele üzerinde esaslı faa- liyete geçilmişti: 1 — Gerek İstanbulda ve gerek Ana - doluda milli mefküre ve şuuru felce uğra- tacak propagandalara azami kuvvet ver- mek (1). 2 — Anadoluda İtilâf devletlerinin mü- dahalelerini icap edecek isyan ve ihtilâl te- şebbüsa'ına girişilmek. Papaz Fru, bu makineyi harekete geti paREki a Her şeyden evvel kendisine daha emin bir merkez yapmak istemiş; ikametgâhını şimdiki (Libreri Mondiyal) ile (Degüjis) mağazası arasındaki apartımanın ikinci ka- Burayı, kendince aldığı tertibat vechi- le tefriş ettirmişti. Apartımanın — kapısın- dan bir hol'e giriliyordu. Bu holun yanın- da da - İngilizlerin (rahat köşe) — dedikleri bir oda bulunuyordu. Sedirleri, divanları, sedef işlemeli ta- bureleri, duvarlarında asılı olan sırma iş- lemeli kumaşlarıyla tam bir şark odasını andıran bu raha: köşenin en göze çarpan yerinde, gayet nefis bir talik yazı ile yazıl- miş “olan (Re'sülhikmetü — mehâfetullah) levhası göze çarpıyordu. Fakat garip değil midir ki; hakikaten dünyanın en büyük hikmetini ihtiva eden bu levhanın altında, bu hikmetle tamamen taban tabana zıd işler görülüyordu. Va- tanlarına ihane: edenler; — beş on İngiliz altını mukabilinde milletinin bütün esrarı- nı ııtmıl: isteyenler; kalplerinde zerre ka- dar (Allah korkusu) ve vicdanlarında kü- “çük bir haya ve hicap duymadan bu levha-. milletin | altında oturuyorlar; masum bir hayatına katacakları zehir için, (papas (1) Propagandanın esasını, şunlar teş- kil edecekti: A-— Kuvayi milliye erkânı, kâmilen İt- tiha'çılardan mürekkeptir. B —— Bunlar, halifeye isyan etmişlerdir. C — AÂnadoluda milleti haraca kesmiş- lerdir. D — Başları sikıldıği takdirde, Bütün hirisliyanları katledeceklerdir. Frü ile müzakerata ve pazarlığa — girişi- yorlardı. Osmanlı imparatorluğunun (dahiliye nazırlığı) gibi en mühim vazifesini ifa et- miş olan (Mehme: Ali bey), Fransızca o- larak çıkardığı (Antant) ismindeki gaze- tenin İngilizce nüshasını çıkarmayı papaz Fru ile bu odada müzakere etmiş; Türk milletinin mukadderalına darbe — vuracak olan bu propaganda vasıtasma; — en katı kalplere bile ( Allah koörkusu) nu ilham et- mesi lâzımken — bu büyük levha * altında karar vermişti, ( Arkası var ) RADYO Bu Akşamki Program İSTANBUL *18: Dans musikisi (plâk), 19: Çocuk saati, hikâyeler, 19,30: Çocuklar için muh- telif kolay eserler (plâk), 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Soön hâbertler. Saat 22 den sonra Anadolü ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile- cektir. ANKARA 19,30: Müzik hakkında konuşma. 19, 45: Plâk neşriyatı. 20,10: Ajans haber - leri. 20,20: Karpiç şehir lokantasından nakil (orkestra). | BÜKREŞ 12.,35: 15,10: Plâk ve haberler. 18: Askeri bande. 19: Sözler. 19,15: Operet plâkları. 20: Haberler. 20,15: Koro. 20, 40: Konferans. 21,05: Cazband. BUDAPEŞTE n 18,30: Orkestra. 20,10: Plâk. 20,40: Piyes. 21,45: Çotcuk korosu ve senfonik “23,30:'Cingene Yüusikisi. 19: Şarkılar (Bariton-piyano). - 19,25: Kuartet. 19,40: Muhtelif. 21: - Hafif mu - siki. 21,45: Haberler, sözler. 22,30: Şen | sahneler. 23: Mucsorgskı musikisi. 24,05: Hafif musiki, könser. MOSKOVA 186,30: Şarkılar. 19,45: Plâk konseri. 20: Festival neşriyatı. 22: Almanca emiz- yon. 23,05: Fransızca. PRAG 20,15: Ksilofon - Tubafon solo. 20,25: Konf. 20,40: Şarkı, hâlş kuüarteti Tadyo .Şrameli. 21,40: Piyes. 22,20: Dohnanyinin eserlerinden piyano koönseri. 23,15: Plâk. 23,30: Bar numaraları. BERLİN 20: Musikili skeç. 20,45; Haberler. 21, 10: Valslar. 23: Haberler. 23.30: «Soönu iyi» adlı neşriyat. 5 Nisan Pazar İSTANBUL $ 12,30: Muhtelif plâklar ve halk müsi - kisi. 18: Operet parçaları (plâk), 19: Ha- berler. 19,15: Muhtelif plâklar.. 20: Kon- ferans: Ziraat Bakanlığı namına (Pehdik Bakterioloji enstitüsü şeflerinden Ekrem Vardar tarafından (Davar ve Merinos ko- yunları hakkında) 20,30: Stüdyo orkestra- ları. 21: Eminönü Halkevi gösterit kolu. Saat 22 den sonra Anadolu gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. DOI.ASAMAZ SINI Z Mn? BİR İLâN BU'rUu ÜLKEYİ HER GÜN DOLAŞIR! |bulunsa, olamaz mıydı? ajansının | | — Heder Olan Hayat Yusuf Eşref, «Teminatn bankasın- da veznedardı. Bir sabah, bankanın müdürü bütün memurlarını çağırdı. ve kendilerine müessesenin tediyatını tatil etmek mecburiyetinde kaldığını bildirdi. Böylece, bir parasız, açıkta bırakı- İan Yusuf Eşref iki ay borçla, harçla güç'belâ geçinerek, kapı kapt- iş ara- mak için dolaştı; bulamadı. Nihayet, çok sevdiği karısını ve de- licesine bağlı bulunduğu üç yavrusunu | aç ve sefil görmeğe tahammül edemi- yerek kendini denize atmağa - karar vermişken aklına bir şey geldi: Çocuk- luğunda pek çok macera romanı oku- müuştu. Amerikaya meteliksiz gidip te, dünyalar kadar servetle dönenler ol- muştu. Bunların arasında. bir de Türk Ekcünssnd Ekreni'z'Talü Yazan: |sına hürmet ediyor ve çok sevdisi ça- cuklarını şımartarak büyütüyordu. Yusuf Eşrefin gelmesine dair de hiç bir lâf yoktu. Halbuki günün bırınde,. İ çıkageldi. Bir ay sonra, Beyoğlunda bir bira- hanede buluşmuş muhabbet ediyor- duk: — Azizimt dedi. Sâna bir şey söy- lersem, şaşarsın: Bahtiyar olmak için elimde her türlü esbap bulunduğu hal- de aslâ bahtiyar değilim. Maceram sen- ce malüm, Bu âdeta bir peri mazalıdır. Fakat-öyle bir peri masalı ki, maalesef — bir kâbus ile netiecleniyor. Yüzüme öyle dik dik bakma. Kat'iyyen deli de- — gilim. Değilim amma, başım da rahat değil. Karımı yine eskisi gibi seviyo- ki karim değil. Kararını verdi. rehine koydu ve Koca Mustafa Pa- " | ki sen değilsin, şada — babasın - Y ARIN . dostum . — - dan kalma evini — Yocok! Ben Kibar Dostlar hiç değişmedim , dim. Arada sırada, genç ve vefakâr ka- rısı Şaziye ile çocuklarını yokluyor- dum. Biçare kadın çok müteessirdi.. Durmadan göz yaşı döküyordu. Gitgi- j de teessürü hafifledi, gönlünün yarası | unuldu. Kocasının ayrılığına alışınış gibiydi ve bankadan arada bir, ehem- miyetli paralar alıyordu. - Belli idi ki, Yusuf Eşref gittiği yerde çalışıyor, ka- zanıyor ve kazancını da hep buraya ailesine gönderiyordu. Kendisini yakından tanıdığım için, ötedenberi sürmüş olduğu — pek basit yaşayış tarzında hiç bir değişiklik ol- İmadığını da kat'iyetle tahmin edebili- yordum. O yalnız sabahtan akaşama kadar çalışmaktan, didinmekten vezk alır, işinden ve ailesinden başka hiç bir şey düşünmeğe vakit bulamazdı. Lâkin onun yavaş yavaş kabaran serveti burada çesaslı bir inkılâp yap- mıştı, Şaziye, Hoca , Mustafapaşadaki evden, önce Kıztaşına, sonra, sonra da Beyazıda, Cağaloğluna, ve oradan Şiş- liye, sekiz odalı, kaloriferli, sıcak sulu, asansörlü bir apartımana — taşınmıştı. Bazan, kadın bana soruyordu: — Kocam buraya dönünce, kendi- ğgım? Burada sürdüğümüz yepyeni ha- yata nasıl ısındıracağım ? Bilirsiniz ya: O, babasının o üç odalı evine bayılır. Bütün emeli orada yaşayıp, gözlerini hayata orada yummaktır. Yusufun avdetini hem istiyor, hem | de bundan korkuyordu. Benim renksiz ve sıska tanıdığım, daima ya çorap örerken, yahut ki elbi- se, çamaşır yamarken gördüğüm Sazi- ye hanım, kıymetli mücevherlere, pa- halı kürklere, ipekli model — elbiselere müstağrak, dudaklari ve tırnakları bo- yalı. geveze, vardakosta bir yosma ol- muştu. Helâl süt emmiş, hilkaten namuslu sini bu değişik hayata nasıl alıştıraca- bir- kömür şile - ; Buna sen hayret binin — anbarına Yazan: Burhan Cahit edersin ; fakat' atlayarak, — ha - — - seni — kat'iyyen bersizce Nevyorka gitti. 'temin ederim: — Ben ne idiysem ge - Ben bunu haber alınca, Yusuf eş-İne oyum. — İstanbul kaldırımlarına reften ziyade, geride bıraktıklarına acı- | tekrar bastığım gün, kendimde -ayni ri buldum. Sanki ben, (veznedar imişim gibi. Karıma, çocuk- larıma karşı gönlümde duygularda da .zerre kadar fark yok. Fakat neyleyim * ki, bu evde ben onları arıyor, bulamı- yorum, Öyle anlar oluyor ki: «Bu pa- ra nereden geldi? » diye kendi kendim- den soruyorum. Zengin olan ben de- gilim.. Onlar. Otomobile onlar bini- yor, ben yine tramvayla gidip geliyo- rum, Lâkin işin daha fenası var: Şa- bana yabancı geliyor. Sevişiyoruz.. Çocuklarıma gelince, onlar da birer ya- bancı. Şu halde, görüyorsun a? Zaval- h bir adamiım. Bu on yıl süren ayrılık görünce sarılıp öpmek istedim. «A- mı bozacaksın!» dedi. Ne yalan söyli- — gitti. Ne yapayım? Alıngan olmuşum, zahir. Bu sosyetenin hususıyctlerme tahammül edemiyorum. Karımın misa- fir kabul ettiği günler evden rum. Param harcansın, bence hemmiyeti yok; fakat bir ev, bir bu- cak, samimi bir yuva sahibi Bunu olamayınca, fena halde ke&erle- niyorum, dostum. — Hiçl. dedi.. Ve bir müddet düşünür duktan sonra, benden ziyade kendine hitap ederek, ilâve etti: gibi dur- kendi olavım. — E, peki! Ne olacak? diye sordum. çt rum, Fakat ne yapayım ki o, benim es- — “ a —— Sen de eai ü el — hazları, ayni zevkleri, ayni düşüncele- — on yıl önceki — itine'ü 47 vti ceğtölei £ a ge | iR4 BR N ğ ziye ihtiyarlamış.. Fakat onun muhiti — Fakat ben onu rahatsız ettiğimi hissey- — lediğim gibi, o da beni rahatsız ediyor. — i her şeyi altüst etti. Geldiğim akşam, bizim evde danslı bir suvare veriyor- — larmış. Kızım Cavidanı balo esvabı ile Bo Sağf'm ç ai . e KA SA" S B HMA 'enik Süizl yeyim? Fena oldum. Bayağı gücüme — lı.açı_vo- hiç e- * SA ç y j man, babacığım! Dikkat et, makiyajı- r._.;_ HarEk D — O pis banka da, ne diye iflâs et- a ti?. Ne rahattım gişemin nınasmda' r bir kadın olduğu için kocasının hatıra-

Bu sayıdan diğer sayfalar: