SON POSTA ” Sayfa ”'5 Konuşma; Halid Ziya Uşaklıgil'in KIRK YIL'ı Yazan : Nurullah Ataç — Nurullak Ataç - |riyor. Bugünün gençlerine inanılmaya- Halid Ziya Uşaklıgilin hatıraları, 'cak bir hayatın tasviri gibi gözükecek İlk Paraşütçü Türk Kızı, Cumaovalı Yıldız Şimdi De bugünün karilerini iki cihetten alâka- |o sayfalar biz yaştakileri kendi hatıra- dar eder: Her şeyden önce Türkçenin larımıza daldırıyor. Gerçi ben bundan 16000 Metre Yüksekten Yere Atlamı 4 belki en güzel romanlarını yazmış, |yarım asır evvelini bilmem, fakat bi- Ülzmir (Özel)'— Altı ay içinde on , pöüz, Ükla ' atkalle aeleğez ve'biz A z K A $ Fikret'le beraber «edebiyatı - cediden-İzim çocukluk yillarımız da, Halid Ziya ü yi kurmuş bir muharririn hatıraları ol- | Uşaklıgilinkinden pek farklı değildi. 2000 Metre Yüksekten | Yere Atlıyan Kız l İzmirdeki Esrarlı Cinayet Zarifi Öldürenler Bulundu ce Ankara üzerinde 2000 — metre- tı'ı kelümik reroliyle mbatomük bir re: temin eden Türkiyenin paraşütçü kızı Yıldız Uçman uçuşlarını şöyle an- LA')'or: — İzmirin Cuma ovası köyündenim. k'.')'ürvıi.iıe çok yakın olan Seydi köy 'yare karargâhından havalanan tay- ’_*mler üzerimizden geçtikçe beni de- h bir düşünmedir, alırdı. Hemen her ufuklarda gözlerimle — uçuşları- M takip ederdim. K Orta tahsilimi İzmir orta mektebin- yapıyordum. Gazetelerde rekor ya- ecnebi tayyareci kızların muvaffa- etlerini okudukça karar vermiştim: PAyyareci olacaktım. Daha mektepteyken bir çok yerlere ı— vurdum.- Eskişehirdeki tayyare Eıı:binz gönderdiğim müracaat isti- neticesiz kalmıştı. Kız olarak dün- 'a gelmenin bedbahtlığını o günkü adar kuvvetle hissetmiş değilim. Baş irduğum her müestese ayni menfi 'apla beni geri çeviriyordu. Orta mektepte benim bu hevesimi leyen «Fikret» isminde bir kız ar- am vardı. Bir gün bana bir tay- i kız resmi yaparak hediye etti. inda şu cümle yazılıydı: — En büyük arzum senin uçucu- hevesinin tatmin edildiğini gör- tir... Ümitlerim kırılmış değildi.. Herhal- ._lıir gün müracaatımı kabul edecek- ihe emniyetim ve ümidim vardı. Ör- Mektebi bitirdikten sonra Ankara- gitmiştim. Maksadım musiki mual- mektebine yazılmaktı. Cazetelerde haber gördüm: — Türk kuşu klübü açıldı. İsteyen- baş vurabilirler». Bir istida ile müracaat ettim. Derhal Mi kaydettiler. Artık isteğime kavuş- um. Herhalde muvaffak olacak- İlk uçuş antrenmanlarımı, tayyare- Yıldız. Uçman açuş elbisesiyle ciliğin alfabesi ve en esaslı kısmı olan (M, S. 4) ismindeki plânörle yaptım. Tepeden uçuşları ve dönüşleri tamam- ladım. Yirmi gün önce (M. 8. 4) plânö- ründen farklı olan (P. 8. 2) plânörü ile uçtum. Benim için en mühim ve se- vinçli bir gündü o, Öğretmen, Romanof (P. S. 2) ilke uçuş yapacağımı söyledi. Hemen han- garlara koştuk. O gün düz sahada yal- nız iki uçuş yaptım. Ertesi gün tepe- den düz uçuşlar yaptım. Dört gün sonra da dönüş antrenmanlarım tamam oldu. Bir cumartesi günü paraşütle atlaya- caktım. Her zamanki gibi 400 veya 800 metreden atlayacağımı — zannedi- yordum. Bir çok defalar bu yükseklik- ten paraşütle atladığım için artık bu irtifalar bana çocuk oyuncağı gibi ko- lay geliyordu. Muallim, Anohin o gün yanıma yaklaştı: — Yıldız, dedi. Bugün 2000 met- reden atlayacaksın. Bilmem neden bu sözlere inana- mamıştım. Bir muallimin — talebesiyle alay etmesine imkân var mıydı? Emir, emirdi. Uzun bir — seyahate çıkar gibi kalın bir tulum giyindim, Başlığımı taktım. Bir defa paraşütleri muayene ettim. Hepsi yerli yerindey- di. Paraşütleri tak emrini — alır almaz paragşütümün başına geçtim. (M. 2) de sar, ıv.lıı.fmfv. SAA İ vi Giridli Mehmet ve Kadı. İzmir (Özel) — Yangın yerinde ağır yaralı ve Zarif adlı bir adamın bu- lunduğunu ve ölürken kendisini kimin vurduğunu söylemediği bildirilmişti. Zabıtanın tahkikatı neticesinde bu esrarengiz cinayet — aydınlatılmıştır. Zarifin pek sefil bir telâkki yüzünden Giridli Mehmet ve Kadri isminde iki kişi tarafından öldürüldüğü — anlaşıl- mış, ikisi de yakalanmışlardır. Mehmet ile Kadri cinayeti inkâr etmektelerse de bulunan deliller aeyhlerindedir. Vecihi ile birlikte yükseldik. — On dakikalık bir uçuştan sonra ze- min artık gözle görülemiyecek kadar küçülmüş, karıncalaşmıştı. Gittikçe ir- tifa alıyorduk. İrtifa saatinden kendi- mi alamıyordum. 1000, - 1500, - 1800 ve nihayet 2100 metre, Bu esnada mo- tör durdu. Korku hatırıma gelmiyor- du. Muvaffakiyetsizlik ihtimali hiç te beni rahatsız etmiyordu. Ne de olsa bu benim için, bilhassa Türk kuşu — için bir şeref uçuşuydu. Dikmelere tutunarak kanada çık- tım. Kanad ucundaydım. Sert ve so- ğguk bir rüzgâr çehremi kamçılıyordu. Saon emir verildi: — Atla, Yıldız! Sol elimi dikmeden bıraktım. Gök- ler âleminden sonsuz başluklara doğ- ru, tıpkı denize atılır gibi baş aşağı ken- |dimi bıraktım ve halkayı çektim. Çiçek gibi başım üzerinde — açılan paraşütümle başbaşaydım. Ne korku, ne heyecan, ne muvaffakiyetsizlik se- bebi, hepsi, hepsi de öldüler. Yere ayak bastığım zaman arkadaşlarım etrafımı hükümet denilen teşkilâtçı h;y'ele ver: ki; duğu için. Serveti - Fünun Zümresi için Bunun içindir ki bazi simaları, Çerkez doğrusu çok haksızlık ettik, yine de|kalfa, zenci köle çehrelerini tanır gibi etmekteyiz. Bu, zaruridir, çünkü on-|oluyorüm. Osmanlı imparatorluğu ha ların eserlerinde bize tamamiyle yap- macık gibi gelen bir hava seziyor, en beğenmediğimiz, en yıkmak istediği- yatının, ailesinin son devresi... Fakat Kırk yıl'ın birinci cildi bu ci- hetten de bizi tatmin etmiyor. Halid miz şeyleri buluyoruz... Fakat zamanı- Ziya Uşaklıgil bir tarihçi olmaktan ka- mızın «modaların mdan, pığııî ze le-|çınmış; halbuki kitabı ancak bu suret- rimizden bir an için ayrılıp ta düşüne-|le faydalı olurdu. cek olursak bugün sevdiğimiz, en çok bağlandığımız şeyleri de yine onların kurduklarını görürüz. Bize gerçekten garba dönmek arzusunu getirenler on- lardır. Bazı mısralarındaki temizliğe, a- kıcılığa bakarak: Muallim - Naci'yi, bütün «edebiyatı - cedide» cilerden üs- tün bulduğumuzu anlar olur; — fakat bir de «Tercümanı - Hakikat» edebiya- tını meydanı boş bularak galebe — çal- mış diye düşünün.. O zaman «Serve- ti - Fünun» cuların en küçüğüne bile neler borçlu olduğumuzu anlarız. Kırk yıl 'ın (1) birinci cildi bizi bu cihetten tatmin edemiyor; Halid Ziya Uşaklığil onu çocukluk, yetişme yılla- rının hikâyesine hasretmiş. Ancak sön sayfalarda muharririn, sonradan alaca- Halid Ziya Uşaklıgil onu yazabilir miydi? Hiç şüphesiz ki hayır; çünkü kendi çocukluk yıllarını hatırlarken o hayata bir tahassür'duysa bile yine o hayatı sevmez. Zaten kendi eseri, ken- di yaşama tarzı o hayata karşı bir hü- cum, bir isyandır. Çerkes kalfalar, zen- ci köleler, Arnavut elbisesi giyen ço- cuklar kalktı ise, bunda Halid Ziya U- şaklığil ile arkadaşlarının büyük bir tes siri olmuştur. Severek tasvir edemiye- ceği o hayatı istihza ile anlatmak, bir «polemik» kitabı vücuda getirmek te istememiş. . © halde Kırk yıl, hiç olmazsa bu bi- rinci cildi okunmayacak — kitaplardan mıdır? Hayır, hiç de değil; ben onu, tatlı bir roman gibi, bir hamlede oku- ği çehre belirmeğe başlıyor. Fakat daha | 4 . Bilmem muharririnin hayranı ol- bir gölge halinde... duğum için midir? Bu kitap bana son Bu birinci cild, edebiyat tarihimizi | yıllarda okuduklarımın en ehemmiyet- aydınlatmıyorsa da bizi muharririn ço-|lilerinden, en sürükleyicilerinden biri cukluk yıllarına, bundan yarım asır ön-| gibi gözüktü. Üzerinde Halid Ziya U- ceki İstanbula, İzmire götürerek kendi | şaklıgilden başka birinin adını görsey- hatıralarımızı uyandırmak zevkini ve-|dim yine bu kadar sever miydim? Bil- (1) 1 inci cild, 178 sayfa, 80 kuruş. aldılar. Ve beni tebrik ettiler. miyorum. Fakat Aşkı memnu'u, Mavi va Üai rare Wüküm böer | Gd halinde anlattığı çocukluk hatıralarına Bundan sonra 4000, 6000 metre-|alâkadar olmamak kabil mi? den atlamak için tecrübeler yapaca- Bu birinci cild, edebiyat tarihimizi ğım. Öyle ümit ediyorum: Çok yakın |Jaydınlatmıyor dedim. Bir bakımdan öy zamanlarda, beynelmilel rekor sayıla-|le; fakat onu dikkatle okuyan, muhar- bilecek kadar yükseklerden Türk kı-|ririn romanlarındaki şahısların asılları- zının hızlı çalışmasını bütün dünyaya|nı, hiç olmazsa bir çok bareketlerini duyurmağa çalışacağım. Muvaffak ol-|ilham eden hâdiseleri bulabilir. Ama mamaklığıma sebep yoktur. bu, psikolojik tenkide, büsbütün ayrı Adnan Bilget — İbir iş. rakki ile başlayan bu acı ve sakat âdet|kat bu fırkacılık yarası ondan — sonra miştir. Adeta milyonlarca insan derler |hâlâ izini kaybetmedi. Hâlâ hükümet|daha da açıldı, deşildi. Bir de hürriyet, kapısından girmek için hükümet fırka- İitilâf devresi bizim memur sınıfımızın — Bizim kanunlarımızı yerine ge-İsının pasaportunu taşımak lâzım ge- KERVAN YÜRÜYOR. -03 ât yaşayışının bütün bağlariyle bu Prağa borçlu olanlar için hâkim fır- Hin şakat prensibine boyun eğmek- — Bürhan Cahit 26 -3-869 —Haklısın Hasan Bey. Bu bize es- ki devirlerin bıraktığı kötü miraşlardan İbiridir. Daha pek eskiden hani yeni do- şka çare var mı? İşte ittihadı te- İğan çocuklari anaları: “inin dış ve iç siyasetteki beccrik- klı-,ri. bilgisizlikleri arasında açılan 8 yaralardan biri de budur. S Politikacılığı ekmek — meselesi *mak! Benim oğlum büyüsün ninni Şatafatlı paşa olsun ninni. Diye büyütürlermiş. Bacak kadar veledlerin bayram günleri teneke kılıç ve sırma kordonlu paşa — elbiseleriyle rımıziı müdafaa etmek, çocuklarımızı yetişlirmek, bütün memleket vazifele- İrini yapacak bir şirket, bir kumpanya bir grup istiyoruz. Ona para vereceğiz, İçimizden asker toplaması için izin ve- receğiz, Bizi çeksin çevirsin! kuk kitaplarında devlet âlet midir, ga-! yet midir diye bir bahis vardır ya, Bu-ı’ nun açık ifadesi anlattığım — gibidir. Amma hükümetler daima ve her yer- HMultandı.'bu. olaa: devlet teşkilâtı- İkiymeti kalımadı. Bir geç nin mahsulü hükümettir işte! Hani hu- 'teşkilâtında vazife istedi mi ona soru- tirmek, hakkımızı, nefsimizi, hudutla-|diği kanaati var. Bunu önce ittihadı terakki yarattı. Kadrolarını kendi mensupları, bende- leri ile doldurdu. Öyle bir hale geldi ki (ihvan) dan olmayanlara âdeta yaban- cı bir devlet tebaası gibi bakılır -oldu. Bilgi, san'at, ehliyet gibi vasıfların hükümet yorlardı; — Hangi klüptensin. Kaydın nere- de? Ve ittihadı terakki de inanmıştı ki »Bunun içindir ki halk tabakası ile|sokaklarda gezdikleri o devirden sonra Ümet fırkası arasında iki tarafı da|dünden pek farklı olmayan bir yeni zih- | "* 4 bir itiyad peyda oldu. lk tutunmak, yaşamak için mut- niyet başladı. Fırkacılık. Türk aileleri devlet hükümet partisine dört elle safıl- | yegâne seçim kaynağı olduğuna o ka- X lâzım geldiği kanaatinde. | Hükümet te kendini kuvvetli — tut- ' için mutlak bütün makanizmasını (|i teşkilâtına tutturmak fikrinde! İK Ve gariptir. Şimdiye kadar gördü- "üz örnekler bu fikirlerin ne kadar olduğunu ispat ettiği halde bu- bile bazıları öyle — sanıyorlar ki iş |larında iş tuttular. Para ekmek | Ve hayatlarını çocuklarına örnek yap- hi olmak için mutlaka — hükümet) tılar. İ' 'tak, para kazanmak, bir '_ ine bağlatımak lâzım. Bunun ne- de şu oluyor: Tavsiye, iltimaa, * hısım, akraba gayreti kolera gibi “ık bir halde bünyemizi sarıyor. | Hkardıya kulak misafiri olan eski KÇ muallimi yeni mebus (| * etti: dar inanmışlardı ki daha küçük yastaki evlâtlarını oraya ısındırmak ve soka- bilmek için hazırlanıyorlardı. Bizim ne- sil böyle yetişti. Hepimiz yaşamak için devlet koltuğu altına sığınmayı düşün- dük. Bunu yapamayan ve Türk olma- yan tebaamız da boş kalan kazanç yol- kazandılar. Bizim devlet koltuğu altında pire gibi, kene gibi yaşamamız ahlâk ve se- ciye noktasından da bizi sakat bıraktı. Hükümet kuvvetini Majorite'den alan bir idare hey'etidir.. Kanun ve Haydar | maddeleriyle iki taraf arasında yapıl-|değiştirdikçe biz de ekmek kaygusu ile|du. mış bir mukavele devlet idaresini bu teşkilâtının | de bu tarife aykırı birer teşekkül ol-|en küçük hükümet seksiyonundaki bir muşlardır. Yani Majoritenin idare ve-|hademe bile kendi — mensuplarından, killeri oldukları halde müekkillerine |klüplerinden oldukça kurduğu hükü- hâkim olmuşlardır. Bu demokrasi de-'met yıkılmaz, sarsılmaz bir teşkilât o- nilen rejimin başka başka karakterde |lacaktır. milletlerdeki neticesidir. Bazı milletle- Bu sakat düşünce çok geçmeden tin karakteri daha ziyade Monarchieye | patlak verdi. meyyaldır. Onların idaresi daha kolay-| — Büyük harbin idaresiklikleri yüzün- dır. Fakat bazı milletlerin bünyesi da-|den hezimetler, facialar başlayınca it- ima 38 ateşlidir. Oralarda demokrasiyi|tihadı terakki hükümeti de teşkilâtına elifi elifine tatbik etmekten başka|kuvvet verdi, Efradına dört elle sarıldı. çare yoktur. Meselâ Fransa — gibi.|İçinde suistimali ayyuka çıkanları, re- Bunları bir tarafa bırakalım, Bizde mil- |zaletleri göz yumulmaz hale varanları İt bir itiyad haline gelen memur ve dev- |bile tutmakta devam etti. Zannediyor- let zihniyetini anlatıyordum. — Devlet |du ki içinden biri ayrılırsa kendine cep- kapısını kendi evimiz gibi bilip mek-|he alacak, gayri memninlar kafilesine tepten çıkar çıkmaz oraya koşmamı-|bir nüfus daha karışacak! zın neticesi gu olmuştur ki hükümetler Bu ters dügünce ile hırlı, hırsız bü- değiştikçe ve her hükümet — teşkilât|tün avene ve mensubini ile kökünden makanizmasını kendi zaviyesine göre | yıkılıp gidinceye kadar sallandı, dur- kalıptan kalıba girmişiz. İttihadı te- İşin siyast cephesini bırakalım. Fa- seciyesine bir balta daha indirdi.Ekmek kaygusu ile mücadele edenler bu sefer kapanan itihadı terakki klüplerinden hürriyet, itilâf klüplerine akın ettiler. Bu artık çirkin, elim bir itiyad oldu. Mütarekede İngiliz muhibleri cemiye- tine kadar sürüklendi. Daha sonra bi liyorsunuz sağa kaçan bir kaç fırka tecrübesi daha görüldü. Bunların hepsinin bir vasfı vardı: — Öteki fırkanın gayri memnunla- rını kadrosuna almak. Halk cephesinden de fırkaların bir manâsı vardı: — Yeni bir ekmek kapısı bulmak! Şimdi düşünün ki iş başına geçecek bir hükümet kendine yardımcı olarak bu zihniyette, bu karakterde bir kala- balıktan medet umuyor ve buna karşı da fırkacilık gayreti güdüp tayınını art- tırmaktan başka bir şey düşünmeyen bir kalabalık rejimin mesnedi, muhafızı oluyor. İttihadı terakki devrildiği —zaman binlerce ihvanı onu tutmak şöyle dur- sun arkasından yüz kızartıcı hakaretler yağdırdılar ve kendilerini kurtarmak için en azılıları bile : — Ben zaten çekilmiştim. Allah be- lâlarını versin! Diye naralar attılar. Bu fırtınadan sonra artık siyasi ka- naatlerimiz durulmuş milli -benlik ve birlik canlanmış sanıyorduk. — İnkılâp ve mücadele bunu yapmıştır ümidine düştük (Arkası var) D