On Iki Adaya Dair Eski Yunan Büyük Erkânıharbiye- tinin başında bulunmuş bir general Avrupa barışını yakından alâkadar | #den bir moseleyi ortaya attı. Bu Merdle, gimdilik İtalyanın — elinde lunan on İki adanın aldiyetidir. Bu Yunaa Generali ise Dosmanis'dir. neral Dosmanis'in kaymetli bir tetkik mahsulü olarak meydana koy- Muğu bu müvzua göre evvelce Yuna- Bistanın elinde iken İtalyaya Iotikal #den ve daha evvelleri kusmen Tür- kiyöye ald bulunan on ikl adanın İtalyanlıkla — hiçbir. alâkası yoktur. iyrıca, İtalyan hazinesine bir ağırlık Ve külfet olmaktan başka İktısadi kıymeti ve faydası da yoktur. İktasadi bir kıymet ve faydasi olmi- Yan bu adalardam bazıları. tahkim #dilmiştir. eiheti birçok Beşriyat Fransızca Eko dö Pari ga Zübaha etmiştir. -İtalyanlıkla .ııı. “ Olmuyan, iktısadi bir menfaat temia #tmiyen ve Türk kıyılarına son derece Yakın bulunan bu adaların olsa olsa Türkiyeye karşı yapılncak bir tecavdz tenasında bir kıymetleri olabilir. O da Stkerlik noktal nazarından. İtalya bey- İlği barış severliğini ilân etmektedir. Türkiya e dosttur. Türkiyenin barış Severliği işkil götürmez bir hakikattir. Şu halde: İtalya bu adaları Yunanla- fana geri vermelidir ki ilân ettiği bu düşüncenin samimlliğini İspat etmiş Oldun. Genral Dosmanisin muhakemesi İşte bu mantığa ve Mmuhakemeye dayanmaktadır. Bu Adaların Yuna- histana geri verilmeleri hakkında bir diyeceğimlz yoktur. Çünkü Böyle bir halde, bu toprakların geologya bakı- mından vaziyetlerini gözden geçirmek lâzımdır. Eğer bu adılar Ege kıyıla- ğlı ise bize, değilse Yunanlı- k lâzımdır, derim. mdan evvel de yapılacak ir iş olduğuna kanilm ve . her barış seven kanidir. Bu adaları tahkimatlarından teerid etmek. Bize olan sevginini değli, kendi | iddiasına elan alâkasımı isbat etmek letiyorsa, İtalyanın böyle yapması bir Siyasa zeruretidir. — Süreyya —— Katalonyada Yenl! Tövkifler Barselon, 17 (A. A.) — Katalonya tendikaları tarafından İş federasyo- Suma yardım yapılacağını —Öğrenen almış ve 20 kişiyi Edebi Tefrika 20 18 / 12 / 984 Fazla düşünemedi. Yakınların- da ayak çıtırdıları çoğalmıştı. h- te, yevrek bir kadın çıglığını, kalın bir erkek kahkahası boğdu. Ba çığlığı koparan Behice İdi, korkmuş gibi sıçırayıp kalkmış, tlrafına halka olub gülenlere kaşlarını çatarak bakıyordu: — Ay, ödümü kopardınız? Beyhan okadar dalmıştı ki Be- M çığlığı ile bzdan Hoğrak Muş, ve korkudan olduğu yerde Behicenin kIL da, a ması MK di rağNaam Keklt okadar meharetle idare ediyordu ki insan inanmasa bile, meharetine en takdir etmek mecbu- Tiyetinde kalacaktı. Be; balyorda” Tn SAA el dapı Cevad G.ıu...n..,.ı ıııyı Araya onları bulmuşlardı ve peş- =dıhdııırhk bir #ürü takılmıştı. Beyhan, Cevad Galibi daha ;'.İlıh buldu. Cuıdm(."ıılh vıwhdı TMIŞ 8ai ve n kları mloıludı «Renard Argentçer denilen Behiceyi, Onu beyenmekte haklı buldu. Çünkü Cevad Galib, cemiyette, daima hoşa gitmek, hoş söyle- mek, hoş görünmek ve güldürmek HARİCİ k Eğer Bir Harb Olursal. Amerika Cümhur Reisi Şimdiden Salâhiyet İstiyor Nevyork, 17 (A. A:) — Relelai- cümhur — Bay Kuzvelt'in kongreden diğer devlotler arasında bir savaş çıkarsa Ametikanın alacağı -durumu tayin ve Amerikanın bitaraflığını ne güretle muhafaza edeceğini tesbil et- mek İçin — Reisisümhura — fevkalüde selâhiyetlar verilmesini istemak niye- tinde olduğu beyan edilmektedir. Fransa Ve İtalya Anlaşması Roma, 17 (A.A.) — Tribune gaze« tesi yazıyort “Hakikat, nihayet ezki noktal nazarına gülebe çalmış ve Fram- #a ile İtalyanın Avrupa siyasetindeki hattı hareketlerini - müessir neticeler vermek Üzere « biribirine yaklaştır mıştır.,, Bu gazete, M. Lavalin Roma seya- hati hakkında diğer gazeteler tarafın« dan verilen haberlerin pek okadar doğru — olmadığını ve bu ziyaretin müsaid bir zamanda yapılacağını yaz- maktadır. Sar Havzasında , a : Bir Hâdise Sarbruk, 17 (A. A.) — Bir zabit yanlış bir manevra neticesi otomobill ile bir kadımı yaraladığı için halkın hücumuna uğramış ve kendisini ölüm tehlikesi karşısında sanarak tabanca- sile ateş etmiş, bir ndamı karnından yaralamıştır. Bunun üzerine bir baylı kaldırıl- Bırpalanan zabitla hastaneye masına mecburiyet hasıl olmuştur. Kazaya uğrayan kadımnın yarası ağır değildir. Hükümet şiddetle tahkikat yapmaktadır. Zabite işten el çektiril- miştir. Sarda Bir Nümayiş Sarbrük, 17 (A.A.) — Alman cebe hesinin terlib etmiş olduğu nümayiş sükün içinde geçmiş ve hiç bir hâdise olmamıştır. vazifesini üzerine almış sınıftandı. Behice, birden kendini korku- sunu ve hiddetini unutmuş gibiy- di. Sol elini ağzına götürdü, bir kahkaha kopardı ve sağ elile de Beyhanı gösterdi: — Aman yarabbi.. Beyhan, büsbütün korkmuş! Behicenin etrafını çevirenler, derhal Beyhana — dönmüşlerdi; Beyhan, kulaklarına hdır kızar- mıştı. Behice, yan yan Harun Ş- naziye bakıyordu. Harun Şinasi bir mumya gibi sararmıştı. Behice, bir sıçrayışta Cevad Galibe yaklaştı, (Hcî:.dhhıı _dl ve w M G.u — Aıb.:- 1 Farkındayım | Der gibi başını eğmişti. Behice, İçin için .Gllıor&ı — Bunların ikisi de toy... Behice, Beybanın yanına gitti S Böyle mi duracaksın hep? Haydi davran... Cevad Galib utanan, kızaran genc kızın imdadına yetişmişti. Saygı ile şakayı karıştırarak öyle alaylı bir nezaketle Beyhanı ko- lundan tutmuş ve birden ayağa |Cümhur Reisile Başbakan Otorite Ve | z ;’ hal denize atlamalısınız! SON POSTA TELGRAFLAR F rasada Demokrasi Söz Gelişi Ediliyor i İstıkraraMuarızOlmadıklarımSoyİedılerl Paris, 17 (A.A ) — Cümbur Reisi M. Löbrön Fransa Belediye Rolieleri Meclisinin — toplanışında bir — nutuk söyleyerek, — Fransanın — diktatörlük kurmuş olan memleketlerin izinde yürümek istemediğini, büyük İngiliz demokraı yanında yer almış oldu. gunu, Fransanın ruhu için, ciğerlere lâzım olan hava kadar elzem bulu- nan hürriyetin muhafazası icab etti- gine işaret etmiş, fakat memleketi kuvvetlendirecek olan otoriteye ve hükümet istikrarına da müarız bulun- madığını söylemiştir. M. Löbrön , nut- Inıııuı s#onunda demiştir kiz — Ferdi menfaatler, müşterek milli menfaate daha bariz bir şekilde bağlı” olması lâzımdır. , Cümhur Reisinden sanra Başbakan M. Flanden söz alarak demiştir kl — Mücsseseler, canlı mevcutlar gibi doğarlar, ihtiyarlar ve ölürler. Yalnız mücsseselerin tekrar gencleş- mek ve monşelerindeki meziyetleri tekrar ele geçirmek gibi bir meziyet- leri vardır. Bütün siyasi rejimler, zamanla Fitgide artan bir çok sullsti- malleri kabule mecbur olurlar. Hare- ket hissini ve mesuliyet düşüncesini kaybederler. Dokşokrasilerde hayat- Tarının bu safhasına gelmiş gibi görü- nüyorlar. Bu safhada ü tekrar dirilmek veya ortadan kalke mak Vâzımdır. Ferdin kurtuluşu ve halk kütleleri. mukadderatının 1lahi Aşin o kadar çok ümid veren bu Amerika Askeri Hazır- Demokrasi ve hürriyet lehinde mühimi sözler söyliyen M. Löbrön rejime biz çok merbutuz. Onun için bu rejimi çok dar olan muhafazakâr. hk zihniyetine feda edemeyiz.,, M. Flanden, cumhuriyet rejiminin otorite ve devam melhumlarına mu- arız olmadığını — söyledikten sonra şöyle demiştir. “— Biz bu iki mefhu- mun birincisini tesla, ikincisini de İ yeniden ihya edeceğiz., ohhklara Hız Verdi! Vaşington, 17 ( A.A, ) — Hııbl,ı encümeni Başkanı Bay Dern, vermiş olduğu raporda 11,750 olan zabit #a- yısının 14 bine ve 117,517 olan asker sayısının da 166 bine çıkarılmasını istemektedir. Rapor, 60 milyon dolar harcanarak kışlalar yapılmasını istemekte ve hava labalıkta - sıkıldiğim, durursa, — kaçmak anlamıştı. — Kan başınıza çıkmış ha- mımefendi! bir duş lâzım... Der- biraz daha isteyeceğini Beyhanı elinden tutmuş, denize doğru sürüklüyordu. Arkasından bağırdılar: — Sen, esvabınla mı denize eksin? 'i"Eıvıd Galib kuvvetl kesilmiş gibi Beyhanın elini bıraktı, kol- larımı iki yana sarkıttı: — Bunu temamile unutmuştum Onun cevabına, — Behicenin etrafına toplanmış olan — grub, çılgımlar gibi gülüyordu. Cevad , Galib, — yumruklarını kalçalarına dıyımııtı: — Kabahat bende değil ki.. Bebice, sordu: — Ya, kimde küçük bey? Cevad Galib, boynunu çar- pını Beyhanı gösterdi: Kabahat hammefendide.. Keudilıdnl görür görmez, göz- lerim kamaştı; üzerimdeki esvab- ları birakin, takdim - edilmemiş olduğumu d:i'hı' unutuverdim. ice, ağır onlara doğru yiriycrdl— Beyhan, eye bak- tş biraz evvel etrafını saranlar, ılıııdl. bir Kınlîçınlu maiyeti gibl arkasından 'k eliyorlardı. Ce- vad Galibin bu “kompliman,, ına hep birden el çırptılar. Behice, Kuraliçe edasını mu- kaldırmıştı ki onu görenler, sirkte | hafaza ediyordu; onları biribir'e- mârifet sanıri Cevad Galib, genç kızın ke- gösteren bir cambaz | rine tanıştırdı; — Beyhan Hanım... Ceyad Galib Bey.. göçlerinin — berkitilmesi. içir aökeei tayyarelerin iki bin üçyüze çıkarılma- sım tavsiye eden tayyare encümeni raporunu onamaktadır. Harbiye —Bakanlığı — derhal 600 tayı pılmannı ve bunların üç sene içinde - bitirilmesini de İstemiş: tir. Sonra Hınııı Şınulyı döıdl — Sizi takdime hacet yok, ııkl arkadaşsınız ! Haran - Şinasi, dudaklarında bir gülme bqkıîu mı, bir ağ- lama sonu mu belli olmiyan bir bükülüşle bıkıyordw thaıı elini uzatmak İstedi, uzatamadı, başını eydi, hafifce: — Bonjur, Beyhan hanımefendi! Diyebildi. Behice, gözlerini Beyhana dik- miş, kaşlarının arasını buruştura- rak adeta: — Ne duruyorsun? Elini uzat- sanal Diye emreder gibi bakıyordu. Beyhan kendini topladı, elini Harura uzattı, gülümsedi: — Bonjur Beyefendi. Behice, Beyhanın yola geldi- ğini görünce, Cevad Galibe işaret etmiş, etrafındakileri oyalamiya başlamıştı. Beyhan Behicenin bu manev- rasını görünce, İçin için sevindi, yüreği ferahladı. Behice, hakika- ten, dediği gibi Idare ediyordu. onun kuvvetini, Beyhan da tasdik etmişti. Harun Şinasi, nazik ve kırık bir sesle, Beyhana birşeyler söy-« liyordu, Fakat genc kız, onun söylediklerinin bir tekini “anlami- yordu Belki Harun şinasi de, ne konuştuğunun farkında değildi. Beyhan, ondan, kabil olabik diği kıdır çabuk kurtulmak, nefes almak istiyor; Harun Şinasi, ebe- diyete kadar uzayabi ecek bir yakınlığın ateşile yanıyordu. Cevad Galib, gürültülü gürük | kalı dki Cebheli Bir Mesele.. İzmirden “G.,, imzasile bir mektub aldım. Bu kadın okuyucum diyor ki: Çoktanberi size yazmak istediğim şu mektub üzerinde kendi kendime mukayeseler yapıyorum. Bazan ken- dimi haksız bularak susuyorum. Bu- gün yine coşkunum. Halledemediğim şu moselede benl tonvir etmenizi rlca ederim: Kocam ile dokuz senedir. evliviz. İki çocuğumuz var, mes'uduz. Her hususta — anlaşmışız. — Arkadaşlarım saadetime gıbta Ederler. Seviye, fıkir Iibarile uygun bir çiftiz. Fakat teyze, kocam çok mantıki; ben ise oldukça hayali bir kadınım. Her bususta iyi bir alle erkeği olan kocam hislerimin tatmin? husasunda İhmalkâr. Meselâ: Bazı akşam bililtizâm durgun duru- rum. Tabisten şen olduğum halde fevkalâde olan bu vaziyetin neden meş'et ettiğini sormıya lüzum görmez. Kendisine —ihtar ettiğim — zaman belki bir şeye camım — sikılmıştır böyle sakin durmayı arzu etmişimdir suallerimle seni sıkmak istemediğim için sormadım der. Kocam bir yerde memurdur, sabah sekizde — vazifesine gider, akşam yedide gelir. Günün on bir «nati vazifede, sekiz sâat uykuda beş #santten ancak Üç eaati başbaşa kalabiliriz, bu müddet zar- fında gazete okuür, gazeteden bana havadisler okur, belli başlı bir mevzu üzerinde konuşmayız, ben konuşup görüşmeyi, neşeyi çok severim. Ko- cam okumayı sever, — ağırbaşlıdır, fakat neşeme müdahsale ctmerxr, ne yapayım İnsan kendi kendine neşe- Tenemer ya, bu arzularımızdan ne o, me de ben fedakârlık yapamıyorur, aramızda istemiyerek münakaşa eksik elmuyor, kocamı çek sevdiğimden bütün isteklerimi onda bulmak İstiyo- rum, haksız mıyım ?., * Ben bu mektuca ilâve edilecek bir mütalea bulmuyorum, dokuz yık- dır süren bir vaziyet tabilleşmiş de- mektir. Onu, olduğu gibi kabul et- mek, derd yapmamak İâzımdir. TEYZE Fon Pıponln Vazifesi Lendta, 17 (A.A. ) — Deyli Meyl gazetesi, Bay Fon Papenin Viyana elçiliğinden ayrılarak Sarre'de Alman komiserliğini üzerine alacağına dalr ertada dönen bir şayiayı yuııkhdıı mı gülüyorr, sağa sola cevab yetişliriyor, herkesle ayrı ayrı meşgul oluyordu: — Ne yıpılııı. Behice Han- mefendi? Biz mi soyunub denize girelim? Yoksa sizler mi giyinib motöre gelirsiniz? Behice, sağ elile çenesini, sol elile de sağ kolunun — dirseğini tuttu, almımı — buruşturarak — dü- şündü: — Mesele mühim! Beyhana sordu: — Sen, ne dersin, Beyhan? Beyhın. bu soruştan; Behi- cen'n: — Aldırma; lâf olsun, diye soruyorum. Sen, keyfine bak! Demek istediğini anlamıştı. Fakat kalabalık, >ona cesaret vermişti; ahmak 'bir koyun uysal- hiğile baş sallamak istemedi; baş parmağını şakağına yapıştırdı: — Evet, mesele mühim! Duü- şünelim! Fakat, bu “mühim mesele,, yi Cevad Galib balletti, Harun Şi- nasinin omuzuna, ikl üç fiske vurdu: — Biz, evvelâ —mayolarımızı giyer, denize gireriz. Yorulduk ter içindeyiz. Ve çatık blir suratla Behiceye bakıyordu: — Sizin yüzünüzden efendi. Behice yanağını çukurlaştıran bir gülüşle, onu tepeden tırnağa kadar süzdü: — Neden? hanım Ç Arkası var )