lTauukçıı!uk Bahsi (ııl . l T Tavuklarda “Verem,, Tavuk veremi pek bulaşıcı bir hastalıktır. Tehlikeli olduğu gibi | his olunmiyacak bir şekilde baş- layıp eserleri belli olacağı zaman bütün sürüye sirayet ettiği görü- lür. Soğuk ve ratıp memleketler- de tutulan tavukların *6 10 nin ölümüne sebebiyot veren vereme, *tıcak ve kura memleketlerde pek az tesadüf edilir. Tavuk veremi * Bacille Tuberculosiş avium ,, ie- | mindeki bir mikrop tarafından | husule gelip insanlardaki verem | mikrobundan pek bariz bir surette farklıdır. Bazı âlimler tavuk vere- minin insanlara sirayet edemiye- ceği kanaatinde İseler de birçok doktorlar tavük vereminin Insan- lara ve bütün memeli hayvanlara geçebileceğini isbat etmişlerdir. İnsanlardaki verem de tavuklara kolaylıkla bulaşabiliyor. Veremin istilâ ettiği bir ma- halde mikroplara karşı mücadele etmek hakikaten çok zor bir iştir. Sirayeti için başlıca 3 sebep tanınmıştır: 1 — Kümesteki hasta bir hay- vandan diğerlerine sirayet; bu hasta tavuk ya İrsen veremlidir, yahut kümes veya parkelerin ve- remliler tarafından bulaştırılması ile olur. 2 — Serçe, güvercin gibi uçan kuşlar veya parkelere giren çıkan insanlar vasıtasile. Veremli kuşlar parkeler Üzerinden uçarken, par- keler dahilindeki yemlik ve suluk- lardan İstifade ederken mikropla- rını © muhite saçabildikleri gibi parke dahiline giren çıkan insan- lar da ayakları vasıtasile mikrobu nakledebilirler. 3 — Tavuk vereminin İnsan- lara sirayetine sebep olan yumur- ta; bazıları tarafından müstesna bir hâl olarak telakki edilen yu- murta vasıtası ile veremin İnsan- lara sirayeti birçok mütehassıs doktorlar tarafından birinci sebep olarak gösterilmektedir. Yumurta borusu dahiline girebilen verem mikrobu yumurtayı bulaştırdıktan sonra hem © yumurtayı yiyen, hem de yumurtadan çıkacak civ- civ daha doğmadan hastalığı kapmış olurlar. Mikrobun sağlam vücuda bu- laşması daima hazım cihazı vası- tası İle oluyor. Defi hacet ile ha- rice attıkları mikropları gıda ve sokarlar. Mikroplar da yaşar, yahut damarlara geçe- rek karaciğere girer. Şu halde tavuk veremi hazım cihazında te- karrür ediyor diyeceğiz. Verem alâmetleri pek belirsiz olarak kendini gösterir; ilk dev- rede iştihanın ve normal bir gı- danın devamına rağmen tedrici bir zafiyet göze çarpar, hayvan kederli bir hal alup fakrüddemin harici alâmetleri kendisi gösterir. Bazan da topallık ârız olur ve bilâhara hayvanda ishal de baş- hyarak temamile dermansız kalır. Bu bahse tekrar temas ede- ceğiz. Erenköyı Berekat Tavuk Çifliği Hasan (1) Tavuk ve Tavukçuluğa ait olan -— TAKVİM —— Rum! 18 *Eylâl - 1358 S T Vakli | Erz Va'd |B Güneş ( l1 43 3 81 Alıp Öğle | 6 02 | 1i 0s) Yata İkimdi | v 16 Gün ÇARŞAMBA Hızır || 30 26 Eylül 934 — 144 ı | Ara'ıt 15 Cem-ahar 1355 1 Vasati ıısm İmsak |10614 1 Beyazıt Kulesinde .. 44 Senede Tamam 2,851,848 Ayak tca Merdiven İnili_p, Çıkılır Mı? Emektar Kule Bekçisi Anlatıyor: “ .. Bir Aralık Elim Kurtuldu, Kulgdgq Aşağı Uçmıya Başladım. Fakat... ,, Tam 178 merdiveni çıkı mek için mutlaka insanın Balkan eolempiyatlarında 1500 metre koşu şampiyonu olması lâzım.. Koca kulenin merdivenleri de Babilden aşağı değil ha.. Yoksa nefes nefese kaldığım, tıkandığım için mi bana böyle geldi?. Yazık, enç — yaşımda ihtiyarlamışım!.. wlenin tarassut höcresinde beni bekçilerden biri karşıladı. Amma M Kule, şimdiki Üniversite kapısından esrki bir şato gibi görünür. ne iyi, ne nezaketli karşılayış!. Derhal cezveyi mangala sürdüler. İçlerinden 18 senelik gözcü olan Mehmet Ef. gülüyordu. — Ne yaparsınız beğim, kışın bizim dert ortağımız, yârimiz, yarânımız bu kahve.. Ha deyince cezveyi sürüveriyoruz. Pencere dibindekl masalardan blrine oturmuştum. Dışarda deh- şetli bir rüzgür var, alabildiğine esiyor. Tubaf acaip, keskin bir ralıkla esiyor, camlar zangırdıyor. Gözüm, bir aralık aşağılara uçu- verdi. Ta Mevlânekapılara, Bakır- köylere kadar herşey, bütün ev- leri, camileri, servileri görüyo- rum. Boğaz, yeşilliklere bürün- müş, ihtiyar bir kadın gibi.. Ikide birde sanki olduğu yerde Üşüyor, büzülüyor. Ben derince pencereden dışa- risini seyrederken — içeriye 65 lik bir ihtiyar girdi. Nefes nefese idi. Memurlar derhal ayağa fırladılar. Biri şapkasını aldı, öteki sandal- yesini getirdi. İhtiyar adam deriİn bir “ oooh!.. ,, çekerek iskemleye çöktü. Bana döndü ve elini göğ- süne bastırarak : — Merhaba evlâti, dedi. Bu ihtiyar, belki kule kadar ihtiyar görünen 44 senelik bekçi Şükrü Efendidir. Düşünün, kırk dört sene bu adamcağız burada çalışmış, 44 sene gün aşırı bu merdivenleri inip çıkmış, 44 sene | buradan İstanbulun duman tüten yerini bulmak için göz kırpıştırmış. Bir anda hesap ettim. Şükrü Efendi bu kırk dört sene içinde acaba kaç merdiven İnip çıkmış- tır?. Evet, bu hesap insana dehşet verir: Biliyor musunuz kaç merdiven?. Tamam iki milyon sekiz yüz elli bir bla sekiz yüz kırk sekiz.. Evet, bu kadar.. Şaştınız. değil mi?. Tasavvur edin ki, bu rakam gün aşırı, yani Şükrü Efendinin yirmi dört saatta bir inip çıktığı mer- diven adedidir. Ya onun fazlaca, hergün çıktığı merdivenler. * Şükrü Efendi ile karşılıklı konuşuyoruz. Beyazıt kulesinin bu 44 genelik emektar — gözcüsü, çıplak — başını — sivazlıyarak — İç Havuzun önünden eeki Harbiye Nezareli ve Beyazıt kulesi böyle bir arada ne güözel dururlar. çekiyor : — Kırk dört sene bu, bey evlâdım.. İnsan demir olsa çürür. Tam 19 yaşında bu işe başladım. O zamanlar benimle beraber eski adamlar vardı. Kulenin bir başağası bulunurdu. Allah nur içinde yatırsın Sadık ağa. Tâ Yeniçerilerden kalma bir pir idi. Ben kuleye yazıldığım taman © 90 yaşında iİdi. Amma, öyle kötürüm, sarsak doksanlıklardan değil, enine boyuna, dinç, sapa- sağlam adamdı. Sonra Muhittin Kule ve fener.. ikisi de bizi gözleyen iki cansız bekçidirler, ağa, Necip ağa vardı. Hep bera- ber çalışırdık. Ben onları baba gibi severdim. Onlar bana evlât gecelesi gibi bakarlardı. Biz konuşurken, bekçilerden biri, elinde dürbün mütemadiyen dolaşıyor, pencerelerden dışarıya dikkatle bakıyor. Şükrü Efendiye sordum: —Bu kulenin yapılışı hakkında neler biliyorsun Şükrü Efendi? — Beyazıt kulesi yapılmazdan evvel, Ağakapısında, şu Süley- maniyenin yanmda ahşap bir kule varmış. Bir gün bir yangın çıkmış, kule çıra gibi döne döne yanmış, çöküvermiş. Hani bu sana şaka gibi gelmesin. Yanan kulede bizim bu Boyazıt kulesin- Beyasıt kulesi böyle göklere doğra başkaldırmış gibi durur. den çok küçük değilmiş hal.. Sonradan yangını gözlemek için Süleymaniye camlinin minareleri kullanılmış.. Fakat kule işini ya- gııııımıı!. Etraftan vezir vüzera ultan Mamudun kulağına fısla- mışlar, o da bu kulenin yapı- masını emretmiş. Aylarca çalışı- » yüzlerce adam uğraşmış, bu #lpsivri binayı kurmuşlar.. Bu kulenin temelleri de hani yabana atılacak temellerden değildir. Ta şu karşıdaki Üniversite binasıma kadar uzanır. Onun birkaç misli de derinliği vardır. Beyazıt kulesinin — gözcüsü, elindeki dürbünü ikide birde gör- lerine götürerek, ayakkaplarını gıcırdata gıcırdata dönüyor. — Şikrü Efendi. Bu 44 senae içinde burada başınızdan geçen korkunç birşey oldu mu? Şükrü Ef. yine başını — sivaz- ladı: — Bak anlatayım: Galiba 30 sene evveldi. Sofularda bir yangın vardı. Ben nöbetçi idim. Yangını farkeder etmez koştum, haber verdim. Bir arkadaşla beraber şu 78 ayak tutan yukarı kata çık- tık. O zamanlar yangını haber vermek için sepetler vardı. On- ları asacaktık. Dehşetli bir rüzgâr vardı. Sepetler bir türlü elimizde dürmuyor, tutunamıyorduk. Bo- calayıp durüyorduk: - Birdenbire nasıl oldu, anlıyamadım, mütbhiş bir çığlık koparirken kendimi boşlukta buldum. İniyordum, deh- şetli bir sür'atle aşağıya İniyor- düm. Gözlerim kararmıştı. Aşa- ğısı gözlerimde bulanmıştı. Kor- ku boğazımı tıkamış, kulaklarım büyük bir bir uğultuya boğuk- muştu. Bu aralık gözüme arka- daşım - ilişti. O da benimle be- raber, arkamdan uçup geliyordu. Gözlerimi kapadım ve ölümü bekledim. Fakat... Şükrü Ef. bu müthiş hâtırayı sanki tekrar bütün fecaatile his- setmiş gibi olduğu yerden asabt asabi oynaştı : — Fakat... Kendimi şu gör- düğün balkonun içinde buldum. Aşağıya — düşmemiştim. Buraya takılmış, kalmıştım. Arkadaşım da ayni halde idi. Yaralanmış, bayılmıştık amma, ölümden de kurtulmuştuk. Gözcü yine ayaklarını gıcır- datarak geziyordu. - saatiniz. burada nasıl geçer Şükrü Efendi?. dört arkadaşır. 24 saatte bir vazifemiz vardır. Gece Karl Mektupları Hamamlarında Pahalılık Kütahya ilıca hamamlarında yiyecek —ve içecek fiatlerinde dehşetli bir pahalılık. Burada & kuruşluk köylü sigarası 7,5 ğa ve 6 kuruşluk halk sigarasi 9 kuruşâ satılıyor, alâkadarların — nazarı" dikkatini celbederim. Kütahyada Abidin Çolakoğlu Kandillide A. Şevket Bey: Mektubunuz — vazıh değildir, refikamıza fana muamele yapati nahiye müdürü hakkında vilâyet | veya vilâyet muavinliği makamınt şiküyette —bulunmanız — muvafık olur efendim. — * x Ankarada — Sakarya — mahallesindt R. Hâdi Beye: Belediyenin — kestiği cezanın kanunsuz olduğuna dalr bir kanaa* tiniz vraa mahalli Sulh mahkeme- sine müraçaatla bu cezaya İtiraf edebilirsiniz. — Yalnız Ankaradâ değil, bütün Belediyelerde inşaat ruhsatiyeleri bir takım şartlara bağlıdır. Herkese istediği sokakta istediği yükseklik veya alçaklıktâ İnşaat — yapması için müsaade edilemez, Çünkü bu şehirin güzel liği ile alâkadardır efendim. * Kasımpaşada Ekrem Beyet — Halkevi — içtimat — yardım | şubesine müracaat ediniz ıfendi: altı saat, gündüz Üç saat çalışırız. Gündüz ne ise, bir türlü geçiyor. Fakat gece, hele kış geceleri çe“ kilmiyor. Dehşetli fırtına, kasırgâ, bora, kar fırtınası, sağnak içinde bir görsen burasını Bey oğlum, Hafazanallah cehennemden aşaği — kalmaz. Korkunç, müthiş bir şey — oluyor. Hele o dehşetli fırtınalar patlıya patlıya gürlemiyor mu, insanın içi parçalanıyor. Şükrü Efendi kahvesini içerken yine başını sıvazlıyordu : ğ — Ya İşte bey evlâdım, bu kule şimdi tam 106 yaşında.. Bunun hemen hemen yarı ömrü de benim ömrümle bir geçti Şimdi 63 yaşındayım. Yarın öbür gün artık bacaklarım tutmıyacak, buraya çıkamaz - olacağım. O zaman halim neye varacak, onü düşünüyorum. — Tekaüdiyen var — Şükrü Efendi. Bir kenara çekilir rahat edersin, * — Tekaüdiye mi? Bizim lc- kaüdiyemiz yok. Biz ücrütle ça'r şırız.. Ah keşki tekaüdiyem o'sa da böyle hergün kötü kötü <lis — şünmesem.. Elinde dürbünile dolaşan 1:ö* betçinin ayakkabıları boyuna çı- gırdiyor. f — Hayatında gördüğün en büyük yangın hangisidir ? W — Fatih yangını!. Maazali h ©, bir Afetti. Tuhafı şu ki, Fatilı yongınından iki saat evvel Hus* revpaşada yangın çıkmış, birkaç ev yandıktan sonra söndürülmüştü. Ondan sonra Fatih alev aldı ve tâ Altimermere kadar yürüdü. O yangını bir de siz buradan örecektiniz. Hey Allahım hey, İstanbul kıpkızıl kesilmiş, kızıllık ta Marmarayı bile boyamıştı. Fe- lek bu, insana meler gösteriyor . iŞ 178 merdiveni tekrar inerkeü düşünüyorum: Bu 44 — senelik emektar gözcü artık iş yapamır (İıı:ık hale gelince ne edecekl. 'e aklıma derhal belediye geliyor: “Belediye bu emektar memu- runa bir İstisna ile ya tekaüdiye verir, yahut ta ikramiyel.,, Diyo- rum. Verir mi dersiniz?. *