29 Kânumnevvel TTT — CANAKKALE “ypiltere “Büküömeti tarafindan Gazt PFz. ne hediye edilen eserin teretlmeşi v V ae Yazan: Ceneraf Oglanden Orada Türkler De Ayni Müşkülâta Uğramışlardı Fakat şayet müttefikin ami- rallârı böyle bir hareketi tasvip etmezlerse, Maydosa doğru ile- rilemek, düşmanın münakalesini kesmek ve Marmara da — bulu- nan İngiliz tahtelbahirleri İçin bir üssülhareke tesis etmek Üzere Kabateçeden taarruza geçilme- sini tavsiye ediyordu. Bu raporu aldıktan sonra Jeneral Hamilto- nun Jeneral Gouraud. hakkında muhtıra defterine yazdığı şu cüm- le gayet manidardır: “Jeneral Gouraud'ya madun bir kumandandan ziyade bir müavin mazarile baktığım için, şimdilik ikimizin de vaziyeti ayni suretle görmemiz benim - için çok kıy- seçtlidir. ; Yarımadadaki vaziyet ile ya- kından alâkadar olanlar, temmuz ayının evasıtına kadar bekleme ile geçecek günlerin, bilhassa €enup mıntakasında, çok endişe- li olacağını tahmin ediyorlardı. görünüşe göre istilâ kuvvetleri şimdilik Türklere Faik olduklarını Göstermişlerdi. Halbuki Türkler her zamanki gibi büyük bir ce- saretle harp etmekte devam edi- yorlardı. Fakat gunu da - itiraf etmek lâzım ki, müttefikin kuvvei seleriyesinin her cliz'ü temadi eden bu —muharebenin tesirini hissat- mekte ve takviye kıtaatınm azlı- ğından dolayı birçok — taburlar, bilbassa 22 inci fırkanın taburları #ciz bir vaziyete düşmekte idiler. Müsavi bir nisbet dahilinde mw- | allim efrattan mürekkep bir ta- burun mükemmel vazife görebi- leceğine itimat edilebilir. Muallim efrat tecrütbeli ve metindir. Acemi | efrat ise, yeni ve kendini mual- lim e.rat gibi göstermiye Gzim ve heveslidir. Fakat 18 haziranda, İngiltereden —gönderilen — bütün takviye kıtaatı hesap edildiği takdirde ve şayet o zamana ka- dar tek bir zaylat bile verilmezse yalnız 42 inci fırkanın piyade ta- burlarını yeniden teşkil etmek için 6000 efrada ihtiyaç vardı. Filhakika öyle bir zaman gelmişti ki cüz'ütamlar artık vürut edecek acemi efradı. temsil edemiyecek bir hale girmek Üzere idi. Bu takdirde gelecek olan acemi ef- radı uzun müddet ve hat hari- cinde talim ettirmek mecburiyeti hâsıl olacaktı. Türkler de aynı müşkülâta maruz kalmış olsalardı. bu vazi- yetin okadar büyük bir tehlikesi olmıyacaktı. — Jeneral — Hamil- ton'nun — kumandası altında piyade tapurları en muktedir zabit ve en muallim efradını kaybettiği halde, Türkler, zayiat- larını telâfi etmek için en iyi ve | en mükemmel ordularından iste- dikleri kadar efrat getirtebiliyor- lardı. Bu suüretle hemen hemen 25 — nisandan beri etmekte olan — istilâ mütemadiyen yeni — kuvvetlerle çarpışmıya mecbur - oluyorlardı. Bu yorgunluk, bilhassa cenupta, Alman * tahtelbahirlerinin vürudu Üzerine müttefikin donanmasının karadaki efradı himaye edeme- mesi ve bundan istifade eden Türk — balaryalarının, — bilhassa muharebe orduları 4 ı Anadolu sahilindeki bataryaların ateşlerini artırmaları yüzünden bir kat daha tezayüt etmekte idi. İhîlyılı ve hatta istirahata çekilen efrat bile bu topçu aleşinden masun kalamıyordu ve islirahata çekilmiş bir taburun 24 saat zarfında verdiği zayiatm bazen ileri siperlerdeki taburların zayi- atına muadil olduğu nadir değildi. Bu müz'iç vaziyete inzimamen, şimdi de hava amansız bir düş- man kesilmekte idi. Öğle Üzeri güneşin harareti tahammülfersa idi. Bar nabilecek gölgelik yoktu. Siperlerdeki az miktarda bulunan su, susamış, yanmış - efradın su- suzluğunu gidermiye kâfi gelmi- yordu. Düşman siperlerile mütte- fikin siperleri arasındaki sahada defnedilmemiş cesetlerin neşret- tiği mütbiş koku bütün ileri mevzileri istilâ etmişti. Mikroplu toz dumanları eksik olmiyordu. Doktorların ittihaz ettikleri bütün tedbirlere rağmen, efradın “ölü sineği,, dedikleri büyük büyük sinekler ortayı sarmıştı ve bun- ları yutmadan bir lokma yemek yemek kabil olmıyordu. (Arkası var) Özür Dleriz çokluğundan Müudericatımızın * Hı. Yusüf » tolrikamızı noğrede- medik özür diler'x. Hi KARADENIİZ POSTASI ERZURUM vapuru _'(lklnpunuevv'elperşemb ci günü akşamı Sirkeci'den hare- ketle ( Zonguldak, — İnebolu, Ayancık, Samsun, Ordu, Gire- sun, Trabzon, Sürmene ve Rize- ye azimet ve avdet edecektir. Fazla tafsilât için Sirkecl Yelkenci Hanındaki acentalığı- na müracaat. Tel; 21515 Nam Vapur idaresi ADANA vapuru 29 Kânunuevvel Perşembe günü saat 18 de Sirkeci rıhtımından hareketle doğru Çanakkale, İzmir, Kuşadan, Antalya, Mersin ve Pa- yaân için yolcu ve eşyayı ticariye alarak azimet ve avdet edecekt r. T.!ıillışlçlıı Gı:'ı.:ı.. Glııııu h'—lu. Sit mer P İt egi A e V e V LA tamamile mahzursuz olan mural Bro «Knoll» ımnıelerini istimal kom| hevi tüp- .. wıı;'_':"f.ııı sablır. Terde ecintedleri PERŞeE iCüa .29- VCi KÂNUN 033 Kasımsi || . SON POSTA Da Gömdük ( Baştarafı | inci sayfada ) lediyenin idaresi altına geçecektir. mzalanan devir mukavelene- | mesine göre belediye bu sene şirkete mühim bir para vermi- yecektir. Şirkete 25 sene müd- detle verilecek — olan tazminat gelecek seneden itibaren başlı- yacaktır. Belediye tarafından bu | iş için ayrılan 800 bin lira, ter- | kos tesisatının - genişletilmesine, | su miktarının arttırılmasına tah- sis edilecektir. Belediye birkaç ay sonra daha bol ve daha te- miz su vereceği kanaatindedir. SON POSTA: Karilermüze bu müjdeyi verirken, bu uğurda ne ka- dar çok çalıştığım zi hatırlıyarak büyük bir iftihar duyuyoruz. Sene- lerdenberi İstanbulu bir yangın harabesi ve bir baykuş yuvasına döndüren ve halkı susuz birakan bu şirket te artk tarih'n malı oldu. Karilermiz iyi hatrlarlar. Tİstanbulun başına be'â olan bu müesseseyi yıkmak için mütemadi surette çalıştık. Terkoös muüsibe- tindean kurtulmanız için neşretti- ğimiz matbu istidayı binlerce kariimiz doldurdu. Büyük bir kitlenin — arzularını - taşıyan — bu istidayı Büyük Millet Meclisine verdik. — Halkı alâkadar — eden işlerde hassas olan hükümet te, davamızda bizi — haklı — gördü. Tahkikat ve tetkikattan sonra iddiamızı tesbit etti. Artık 933 senesi başlarken İstanbul, terkos heyulâsının yükünü omuzlarında duymıyor ve rahat bir nefes al:yor. Şehirin bu ihtiyacını lâyıkile kavramış olan belediyenin de bu | işte muvaffak olmasını temenni ederir. — TAKVİM — Araol D Ramazan 1351 Raal 18 İci Kânun BU | 2-|s ll öğe İz 22 160 van D1 oo l 28 (l üesli |9 48 |a s6) ait K | 12 5g a— a — ——— t FRATELLİ SPERCO Enrico Sperco ve mabdumları bhaletleri Gulata Özucü Vakıf han (Sabık Arapyan Han) T inci kat 1-10 Tol, B. O. 4792-1 CIB ROYALE NEERLANDAİSE vapur şirketi - Amaterdam ! Terkos Heyulâsını Anvora Rotordam,Amsterdam ve Hamburg için yakında bareket edecok vapurlar: tes vapuru ©8 kânunuevvele doğru. ufiııı'ı:ıılıı yapuru'6 K Hermes vapuru (9 iye doğru iye doğru y Compagnle Royale Neasrlandalse vapur çirketi — vanılasile ve bilumum Necerlandalşes Vapur acantaları arasın daki mühaberat sayesinde DÜNYANIN BÜTÜN LİMANLARI için emtla kabul edilir ve DOĞRU KONŞİMENTO veri- Tebilir. Yakında Burgaz, Varna ve Köstenceye hareket edecek vapurlar Hercules vapuru 28 K, evvele doğru. Hermes vapuru 1L K, saniye doğru Amsterdamdan beklenen vapurlar: Hercules vapuru 28 K. evyele doğru Haermes vapuru 11 K. saniye doğru Amnsterdamdan hareket edecek vapurlar Hermes vapuru 21 K. evyele doğru Ceres vapuru 4K, Baniye doğru. NIPPON YÜSEN KASHA (Japon vapur kumpanyası ) Yokolama, Kobe, Dairen, Tsingtao, Shanghai, Honkong, Singapor, Colombo, Buez, Port Sait, İzmir, İstanbul, Pire, Ceonevre, Valencim Liverpol ve Olasgow limanları arasınıda doğra posta. ÇAktarmasız ve doğru) Tayooka Maru vapuru 21 K. evvele doğru. Dakar Maru vapuru 19 K, ganiye doğru. 'Talsilât için Galata'da Altıncı vakıf Banında FRATELLİ SPERCO, ENRİCO, BPERCO ve MAHTUMLARİ halefleri vayur acontalığına Mmüraddat. Tel 4 “atazl * ee ae e— — e a— a— K [ ;i"Y,ATR"Ğr [ z | Darülbedayi'de: “ Kadın lşî_lgekleşir_ı_çe Y sü “Kadın erkekleşince,, Hüseyin Rahwi Beyin ilk piyesi değildir; fakat “Hazan bülbülü,, hiç oynan- madığı için bu yeni eseri meşbur romancımız'n tiyatroya ilk iltifatı sayabiliriz. Her sanatin kendine has olan kaideleri, ölçüleri ancak tecrübe ile Ööğrenilir. Bunun içindir ki Büseyin Rahmi romancılıktaki ustal ğına hayranlığımız. ne dere- cede olursa — olsun, — piyesinde acemilikler — görmiye — hazırdık. Lisanmı — tamamile — sahne lisanı değil; bazı cümleleri takip etmek kabil değil. Sahne lisanının, ko- nuşma İisanımızın aynı - olmasını, yani ondaki bütün düşüklüklerle malül olmasın: istiyenlerden deği- lin; fakat Hüseyin Rahmi Beyin piyesindeki gibi uzun cümleler, arlık kitaplarda bile — görmiye tahammül edemediğimiz kelimeler ( meselâ “ tecehhüz ,, ) seyirciyi rahatsız ediyor. Hüseyin Rahmi Bey bundan sonra tiyatro için başka bir eser daha yazarsa hiç şüpbesiz ki lisanını daha munis- leştirecek ve bilhassa bu piyeste görülen dağnıklıktan çekinecektir. * Kadın erkekleşince ,, fevka- lâde bir dağnıklık hissi veriyor; ismin işarek ettiği mevzu ancak son perdede başlıyor. Zaten o son perdede piyesin bütün iskeletinde bir değişiklik oluyor: o zamana kadar ikinci derecede görmiye alıştığımız şabıslar, iki tabloyu yalnız doldurmıya çalışacak kadar ön safa geçiyor ve birinci derc- cede gördüğümüz ve piyesin asıl mevzuu sandığımız büyük hanım ortadan — kayboluyor. — Bittabi Hüseyin Rahmi Bey bir eserde vahdet aramıyacak muharrirlerden değildir. Piyesinde bir insicam bulunduğunu da ispat — etmek kabildir; fakat böylece bulunacak vahdet, sırf düşüncemizin eseri olacağı için, —sanatın aradıgı | vahdet değildir. Bu vahdetin ne olduğunu — mevzuu — anlattıktan sonra söyliyeceğim. Mebrure Hanım gayet müte- hakkim, haris ve kadınlık hak- kında eski hükümlerin çoğuna sadür bir kadındır. Hüseyin Rahmi Bey bu tipi çok iyi tasvir etmiş; onu hayatta olduğu gibi değil, büyülterek, hayattaki örneklerin- den daha tam, daha sâf bir hale getirerek tasvir etmiş. İki perdede biz hep Mebrure Hanımı seyredi- yorurz, her sahne onun hırsını, tahakküm — arzusunu biraz daha göstermek içindir. “ Kadın erkek- İeşince , — bu yüzden — Octave Mirbeau'nun, geçen sene Darük- bedayi'de «“ f. adamı ,, ismile oynanılan * Les affaires sont les affaires,, ini hatırlatıyor. Mebrure Hanım, o piyesin İsidore Lechat'sı gibi bir tiptir; onun kadar kuv- vetle tasvir edilmiştir, onun kadar kuvvetle — hicvedilmiştir. Fakat, yine Mirbeau'nun eserinde olduğu gibi, o ilk perdede bu Mebrure Hanımdan başka canlı denecek bir tek şahıs yoktur, hapsi onu meydana çıkartınıya birer gölğedir. Mebrure Hanım — oğlu Ali Süreyya'ya, sevmediği ve kendi- sini sevmiyen — zengin bir kızı almak istiyor. Fakat Ali Söüreyya sevdiği Nebahat ile gizlice evleni- yor. İkisi de fakirdir; Ali Sü- reyya'nn bir bankada az maaşlı bir işi var, Nebahat de bir tarafta daktiloluk ediyor. Mebrure Hanım oğlunun evli olduğunu, bir oto- mobil kazası neticesinde Ööğreni- ğnr, bütün düşünceleri, prensipleri ilâfına yaralı gelinini de eve almıya mecbur oluyor. Fakat hiç bir hususta uzlaşamadığı, iffetin- den de şüphe ettiği Nebahat'ı oğlu İle beraber evinden kov- makta gecikmiyor. Bundan sonra Mebrure Hanım sahneden çekiliyor ve piyesin asıl mevzuu başlıyor. Ali Süreyya da, Nebahat ta pek az para î'ı- zandıklarından evlerine bir hiz- metçi tutamıyorlar; çocukları da var, ona birgüön biri, bir gün biri bakacak. Fakat Süreyya isyan ediyor; bankada — çok İşi var, gitmezse belki işinden çıkarırlar. Çıkıp gidiyor, Nebahat ta hasta olan çocuğu bırakarak gidiyor. Akşam eve döndükleri zaman çocuğu ölmüş buluyorlar. Hüseyin Rahmi Bey bununla, kadın erkek- leştiği uolı(;iirdı evin bir “ saadet ocağı,, mıiyacağını termçk iıüy*ı:r. Kadın evde mıl.d:ı, tabiat da bunu emreder diyor. Bu davanın münakaşası uzundur; onun için bunu bir başka sefere bırakacağım. Çocuk öldükten sonra eve iki mektup geliyor; biri Süreyya'nın eski bir metresindendir. Nebahat okuyunca bir kıskançlık kavgasına başlıyor. Bütün erkekleşmek ar- zusuna — rağmen — bir kadındır; hislerine hâkim olamıyor. Kayna- nası Mebrure Hanım da yaralı oğlunun karşısında bile, hislerine hâkim olamıyordu. Belki Hüseyin Rahmi Bey bunu göstermek iste- miştir ve eserin vahdeti burada- dır. Fakat bu yukarıda da söyle- diğimiz gibi, hissolunan değil, ancak tasavvur olunan bir vahdet- tir. Piyesin sonunda Süreyya'nın babası, torununun cenazesi ba- şinda bu kıssadan bir hisse çıka- rıyor. Bu nutuk eserin, Tüzümsuz olduğu için en xayıf tarfıdır. “ Kadın erkekleşince , pek yakında kitap halinde çıkacakmış; o zaman Hüseyin Rahmi Beyin bu esrinden tekrar bahsederiz. Fakat kitabın bırakacağı tesir ne olursa olsun ve bir çok kusurlara rağmen “Kadın erkekleşince ,, nin ilk iki perdesi, yani Mebrure Hanımı tasvir - eden — kısımları kuvvetli ve güzeldir. Mebrüre Hanım rolünü Neyyire Neyyir Hanım oynadı; her zamanki gibi iyi Idi; Hüseyin Rahmi Beye çok yardım etti. Öbür san'atkâr- lar için bir şey söylemek kabil değildir; çünkü temsil — ettikleri eşhas — birer canlı — mahlüktan ziyade birer fikir, birer davadır. Dava, fikir sahnede ne dereceye kadar teşhis edilebilirse onlar da o kadar muvaffak oldular, Nurullah ATA — “Mühendis Meklebi Darülfünuna — İlhak Edilmemelidir ,, ( Baştarafı 1 laci sayfada ) Mübendis mektebinin tedrisatını ! darülfünunun yapabileceğini, bina- enaleyh bu müessesenin Darülfü- nuna ilhak edilebileceğini söyle- mişlerdi. Mühendis Kudret Hakkı ve mühendis Bürhanettin Beyler Darülfünun müderrislerinin fikir- lerinin tamamile aksini müdafaa etmektedirler. İktısat Vekâleti müfettişlerinden mühendis Kudret Hakkı Bey diyor N.lühendiıliğln muhtaç ob- duğu tabil ve riyazi ilimler büs- bütün. başka bir tedris tarzına -ihtiyaç gösterir, netekim Alman- ya'da bütün ilim ve Fen şubeleri Darülfünuna merbut olduğu halde mühendislik tahsili ayrıca, Ali fen mekteplerinde yapılmaktadır. Mühendis Dr. Burhanettin Bey diyor ki: — Mühendis mektebinin tahsili müddetinin kısaltılması, memle- kete ait tetkikatın da ilâvesile tahsilin bir az daha amelileştiri- mesi lâzımdır. Mühendis mekte- binin Darülfünuna rabtı değil Darülfünunun elektrik ve m mühendislik kısmının mübendis mektebine raptı icap eder. İşte bu eşaslarla teşekkül edecek Ali mühendis nıılırı.glro islâhı Vâzımdır. mektebinin — modren eei Blle bi dler Ş Hirrüüll ü