pe” Profesör Gcegg — 265 den devam — Son seyahatimde, Zürihten Nise i- nerken Cenevrede bir kaç gün kal- dım ve derhal hürmetli dostumu a- radım ve onunla iki akşam, benim otelin ufak bir salonunda başbaşa saatlerce konuştuk. Son sene zarfında kendi başı- na gelen macera, Cenevre gazete- lerinde bile yer tutmuş olduğu için gizli bir şey değildi, fakat çok ib- rete lâyık bir vak'a idi: Profesör Geegg'ün yeni damadı bir ticarete atılıyor; bu ilim adamı- nın kefaletile alış verişlere giriyor; damat sermayesini batırıyor ve bu- nun neticesi olarak profesör Gcegg- ün nesi var nesi yoksa, oturduğu köşke kadar elinden çıkıyor. Bu, olur, görülür bir şeydir; ti- caret hayatıdır, kazanmak, Zarar etmek tabiidir. Kefil vaziyetinde o- lanlar da, tacirin taksiri yüzünden uçuruma yuvarlanabilir Profesör Gcegg, ömrünün sonun- da kendi başına gelen bu acı dar- beye tahammüle mecbur kalmıştı. Fakat onun rahlesinde ders okuyup hayatta mevkiler tutan binlerce es- ki talebesi lâkayt kalmıyorlar: Ce- nevrede veya Avrupanın sair yer- lerinde bulunanları, hemen :toplan- tılar yapıyor, mühim bir para top- luyorlar ve bu parayı profesör Gceg- ge kaydı hayat (Viagöre) maaş ve- rilmek şartile bir sigorita şirketine yatırıp senedini eski hocalarına çok nazik bir tarzda ve hürmetle elle- rinden öperek teslim ediyorlar. İşte benim ibret alınacak vaka dediğim budur. Feleğin darbesile zarurete düşen bir hocaya karşı onun eski talebesinin derhal faali- yete geçip fili ve maddi bir neti- ceye varmaları ve ihtiyar ilim ada- mını son nefesine kadar rahat ya- şamak çaresini temin etmeleri ka- dirşinaslık ve nimetşinaslık nokta- sından çok alkışa lâyıktır Profesör Gcegg bana eski tâle- e bu abidin gi anlatır- ken — “Ömrümü ders vermeğe has- retmiş olmasaydım bana böyle yü- rekten yardıma gelenler bulunmaz- dı. Çünkü insanlar çok maddi dü- şünürler; İnsanları yalnız ilim yük- seltir. , Evet, insanları yalnız ilim yük- seltir, fakat ilim ile beraber fazilet ve ahlâkın kıymetini bütün bütün unutmamış olan İsviçrenin Cenevre muhitinde olduğu gibi, temiz bir havanın mevcut ve mahfuz olması şarttır. Muhterem profesör kendi ma- cerasını alâka ve teessürle dinledi- ğimi gördüğü zaman sordu: — Siz beni seversiniz bilirim; bu muhabbetinizin asıl menbaını söylermisiniz — Muhterem profesör; haya tımda on sene kadar ben de hoca- lık yaptım; gençliğimde çok kıy- metli hocalardan ders okudum. O- mürlerini sizin gibi ilmin neşrine vakfedenlere karşı pek derin hür- met ve muhabbet beslerim. Çünkü ben talim hizmetinin nekadar zor ve çetin olduğunu, mahsulünün ise dünyanın ber yerinde az olduğunu bilirim. Sizin gibi yorulmadan, sar- sılmadan kırk sene bu çetin yolda gidenleri, sade ben ve sizin sevgili eski şakirtleriniz değil, bütün ilim müştakları çok derin saygı ile teb- cil ederler. Musaadenizle bu ko- nuşmamızı gazeteme yazmak isti- yorum, bana yadigâr ee iğinin resmi de beraber basaca Dedim. profesör amca A elimi kuvvetle sıkmakla bana ce- > vermiş oldu ve gözleri nemli idi... Ahmet İhsan TOKGÖZ * Siryus ve Ayşın — 268 den devam — Ruhuna ince bir ege rubası geçirdi, yükledi kamburuna.. Fecir yaklaşırken ay âşıkları Siryusun ağuşunda seyrederek uzaklaşıyor- du.. Siryus artık mukaddes bir yuva ol aşıklara... Bazan çok açılan aşıklar onların yıldızdan yıldıza atlıyarak kol kola yürüdüklerini görürlermiş. İşte onun için Marmaranın mehtabı çekicidir. Açılanlar bir vecd içinde uçmak isterler. İşte onun için Egenini mehtabı aşk yaratıcıdır... Dur Neptune bu gece üç dişli yabanı beline daya |(*)| Egeden bir yelkenli ile Ayşemi alacağım süzülerek Marmaraya da- cağım.. Aygemle Ayşının yükselişinin mihrabına çıkacağız.. Siryusu seyre dalacağız.,. 71 Nepfune-Deniz İlahı, Elinde üç dişli bir yaba lutar. © muşlardı, Bugünkü Şiirimiz — 271 den devam — Bu şarkı dolaşır dört duvarda, Bu şarkı gezer parmaklıkları, Bu şarkı nefestir onlarda, 1 Kirli beyaz bir mendil gibi parça parça akıyordu gün, duvarlara Mavi gözleriyle bağıra bağıra gitti aramızdan bir kişi Kaldık 123 adam. Orada yine başladılar: “İner camlara akşam. çiligant, çiligaml,, A. Kadrin bu şiirlerine bakıp, bu güzel şiirlerinden sonra daha orijinal, daha güzel şiirler yaza- cağın& inanıyorum. Ö, mısra değil, mısralarla konfuzisyonu yapıyor. Bu toplu güzelliğin içinde birde mıâralarına dikkat ederse, kendini büsbütün bulacak, Samim KOCAGÖZ Peri — 273 dan devam — * Çok sevdiği Kekik ko- kulu, siyah şarabın tesirile başı dönüyor, içini gittikce kaplayan garip bir sıkıntı hissediyordu. İb- tiyar peri kafasından tamemen silinmişti. Ani ve mukavemet edilmez istekle; tekerlek ve strafı altın yaldızla işlemeli aynanin atlası örtüsünü kaldırdı. Dağılan ince bir toz tabakası aitından güzel yüzünü derin ve sonsuz bir hazla seyretti, * Ertesi sabah sarı tül perdeleri arasından sayısız kara sineklerin uçuşmakta olduğu yatak odaşına giren hizmetçiler tuvalet aynası- nın önünde büzülmüş, gülünç ve insana tiksinti verecek derecede girkin bir mahlükun cesedile kar- şılaştıkları zaman dehşet içinde kaldılar. Ve bu korkunç sirri şim- diye kadar kimse anlıyamadı.. Hüseyin HULKİ 275 — Servetifünun — 2409 PA AŞMA