HAN hanımlar odalarına çekildikten son ra, gece yatısına alıkonulan misa- fir kahve ocağına elınır, orada Kınagecesi gibi eğlenilirdi; ilâhiler türküler okunurdu, hafızlar Kuran okurdu; Nefise Mollanın da sesi yanıktı. Molla, kendi elile yalnız efendisile hanımının kahvelerini pişirirdi, Kapucubaşı zade E.... Paşa, sabahları anberli kahve i- gerdi: fincanın dibine küçücük bir gül goneğsi gibi gümüşten bir şhokkacık oturtulmuştur, içine an- ber konulur ve delikli kapakçığı kapanır, anber kokuşunu kahve- ye verir; bir küçücük anber hapı on, hatta onbeş gün gidebilir. Hacı Dudu, asl adı ile Hacı Hafize Dudu, emektar sütnineler. den idi; bağrının süt kaynakları kuruduktan sonra konağın misa- fir ağırlayıcısı olmuştu ; emrinde, ferace ve yaşmak Alıcı iki kız vardı. Misafirler kıratlarına göre odalarda ağırlanırdı ; büyük he- nımlar her misafire çıkmazlardı ; el öpmeğe kız ve gelin getirildiği vakit de, muhakkak kıymetli he- diyeler verilirdi bu kıymetli hedi- yeler kumaş ve mücevherdi. Hırıstalı Fatma-abla, konağın bütün hizmetçilerinin âmiri idi, , Onların derdlerini dinler, araların- da dedikodu olmamasına dikkat eder, onların dikişlerini diker, on- lara dikiş, nakış, dantele örmesini çorab örmesini ve bütün ev işle- rini öğretirdi; kızları hamama 0 sokar, saçlarını o tarayıb örerdi; gelinlik çağa geldiklerini hahım- Özlediğim ve onda yepyeni bir dünya bulacağımı 'ümit ettiğim rüyalarına bir sembol olarak gire- bilmeyi arzu ediyorum, Sen, artık benim için uzak ve efsanelerle do- lu erişilmez bir masal meyvesi gi- bisin. Seni maddeden &zâde sadece bir ruh olarak tasavvur ediyorum. Düşüncem semâlarda kanat çır- pıyor. Ve gözlerime ineti tatl bir uy- ku beni rüyalarında yüzmiye da- vet ediyor. Kenan HARUN M E — 11 inci sahifeden devam — lara ilk defa o açardı; köy, çift lik, değirmen ve konağın dış hal- kı içinden kızların zevk ve ruhu- na uygun delikanlıları geçmekte hüner sahibiydi. Hediye-abla, hanımın, sabahtan akşamakadar karçısında ayak hiz- metine nezaret ederdi; hizmetçi- lerin en güzellerinden iki kızda onun emrindeydi, gözleri Hediye ablanın gözünde, işlerini, kaş, göz, kirpik işaretlerile görürlerdi. Konağın öbür uslularından Se- yide Dudu Nazır karın, lâkabiyle meşhurdu, çiftlikler nazırı bir Ed- hem ağa'nın karısıydı, oğlu Ahmed dünya güzeli bir delikanlıydı, boz- gun sonunda Dedeağaçda jandar- ma iken denizde boğuldu. Kör Şerife ilâhici, kasideci ve mevlüd okuyucuydu; onun bir Murad reis ilâhisi vardır ki, sesine coşkun bir umman uğultusu vererek bitirir. ken, yaşarmamış göz kalmazdı: Murad Reisin ipe çamdır dayanmaz, İçinde tayfalar ağlar uyur uyanmaz 11. Güm.. güm bam!!! güm. güm bam !!. Dalkavukların başında da Ta- bak A yşesi ile kızı Tarife gelir; Ayşe; bir dibağın kızıydı, şen, şuh, dilli, bir mani ve türkü hazinesiydi, bir, yalnız Felek üzerine beşyüz mâni söylediği naklolunur; Tarika- ya gelince, eşsiz rakkaseydi. Hizmetçi kızlar yirmi beşten fazlaydı, on tane de yukarı Bal- kanlı Bulgar kızı, Mome vardı; bun- ların içinde Gano, boybos, kaş göz, el ayak, fevkalâde güzeldi; E** paşanın oğlu Ş*** beyin düğünün- de gelinin arabacısı Dimo oğlan- la evlendirilmişti; bozgunda veli- nimetlerini birakmamışlar, Gano ferace giyerek, Dimo araba düre- rek İştanbula beraber kaçmışlardı. Hiç bir gün, öğle ve akşam, sofraya misafirsiz oturulmamıştır; fakat yılda üç defa, Receb kandi- linde, Ramazan ve Kurban bayram- larında, bilhasaa ziyafet sofraları kurulurdu; ferace ve yaşmaklara bohça yetiştirilemez, bahçeye ipler gerilir, feraceler ve yaşmaklar bu F EN D | iplerin üzerine atılırdı. Ramazanın ile günü de çok misafir gelirdi, büyük bir kısmı da iftara alıkonu- lurdu. Receb kandili, Bulgarya Türk- lerinin büyük dini bayramıdır; hu- susiyeti de mekik ile fesiidir. Mekik, tavada şırlagan ile kı- zartılmış bir hamur işidir. Pergen- be sabahı günün ilk ışığıyla ve komşulardan başlanarak sini sini üleştirilir; en yoksuluna varınca, Receb kandilinde ocağı şırlagan kokmıyan kalmaz, bir sinicik ol- sun, sağ ve sol ve kapı karşı kom- şusuna mekik gönderir. Bir gece evvelinden herkes eline kına ko- yar, mekik kınalı el ile dağıtılır; ölmüşleri andırarak ruhlarına birer Fatiha ve Yâsin okutmak üzere, mekik ile beraber bir testi yahut toprak ibrik verilir; camilere de kınalı ve yaldızlı varaklı mumlar götürülür. Kapıcıbaşı konağında, Receb kandili görülecek günlerdendi. İş, mevki, sevgi, yaş gözetilmeden Receb harçlığı verilirdi; hasbahçe, dışbahçede büyük havuz ile ceviz- lik arası, arabacılar avludu, met- cid önü testi, ibrik ve toprak bar- dak öbeklerile dolardı; bu toprak su kaplarından, herkes, adlarını hatırlıyabildiği yakın ölülerinin sayısı kadar alırdı; kulplatına, bo- yunlarınâa ipliklerle küçücük kâ- gıtlar bağlanır bu kâğıtların üze- rine de bir ölünün adı yazılırdı; burada, yazı bilenierden, kimsesiz» lerden, toprak işlerinin renkierin- den, ve biçimlerinden, ölümden, hüzünden, imandan ve daha birçok şeylerden konuşulabilir. Peygamberin ana karnına diş- tüğü gece, kasabada bir şehri âyin olurdu; irili ufaklı sırık ve el fe- nerleri ile camilere gidilir, sokak- lar fener ve meş'alelerle donanır, fişenkler atılır, çoluk çocuk, kız ve oğlancıkiar cıvıl cıvıl oynaşırdı. Besledi beş yüz sene İstanbulu Devleti teyid kılan Rumsli... R. Ekrem KOÇU 119 — Servetifünun — 2396