i © | Stefan ZWEİG — PERİŞAN HİSLER Ziya YAMAÇİ — Okumak, bir şeyler yazmak arzu ettim, fakat muvsffak ola- madım, Harap olan sinirlerim her an beni inlemeğe veya feryat etmeme sevkedebilirlerdi. Ellerim rüzgâr altında sallanan yapraklar gibi titriyor; ayaklarım, adalelerim, kesilmiş gibi darmansız biribirine dolaşıyordu. Ne yapmalıydım! Zihnimi binbir ihtimalle işken- ye sokuyorâ Şal zonk- layor, gözlerimin altında kan mo- rarıyordu. Ne olursa olsun aşağıya inemezdim; onunla gözgöze gelince sinirlerime hakim olamazdım. Yi- ne kâryolaya uzandım. Yüzümü yıkamamış, ağzıma bir lokma at- mamıştım, Beynimi zorlayarak du- Varın öbe yanındaki esrarı, keşfe uğraşıyordum. O şimdi neredeydi! Ne yapıyordu? Acaba intizar ha- linde miydi? Belkide benim kadar perişandı, öğle yaklaşmıştı. Ben halâ şüpheler içinde eziliyordum. Bir aralık merdivenlerde ayak 808- leri duyuldu. Sinirlerim heyecan alârmı verdiler. Fakat bu adımlar sakin, hafif idiler. Ve uçar gibi ba- samakları ikişer ikişir atlamaktay- dılar. Nihayet adımlar kapıma yak- laştı ve bir kaç darbe işitildi. Ye- rimden fırladım fakat kapıyı aç-. madım. — Kim o! Diye sordum. — Niçin yemeğe gelmiyorsun! Bunu, biraz kırgın bir sesle, ka- rısı söylemişti. — Yoksa hasta mısın? -—- Hayır, bayır diye mırıldan- dım şaşkınlıkla. Geliyorum, şimdi geliyorum. Artık elbiselerimi giymekten ve aşağıya inmekten başka çare yok- tu. Merdivenden inerken - dizlerim öyle titriyordu ki trabzanlara tu: tunmaya mecbur oldum. 116 — Servetiftinun — 2396 Yemek odaşına girince, masada oturan kadın, kendimi davet ettir- diğimden ötürü, kırılmış gibi yü- züme baktı, ve beni başile hafifçe selâmladı. Hocamın her vakit otur- duğu yer boştu, Bu beklenmedik yokoluşun sebebi neydi? Acaba, yüzyüze gelmekten, bendende mi fazla çekiniyordu! Utanıyormuydu, yoksa bundan böyle eski slâkayı zayıflatmak mı arzu ediyorduf Ni- hayet bunu s#ormağa karar verdim. — Ne o, haberin yokmu, bu sa- bah gitti diye hayretle cevap ve- rince nfalladım. Ve: — Gitti mi, nereye? Diye &sor- dum, Kadının yüzü derhal karardı. — Bunu bana bildirmeğe zah- met etmedi; ihtimal mutad seya- hatlerinden birine çıktı. Bu sözlerden sonra yüzüme bi- raz sert bakarak: — Yoksa bundan haberin yok- muf Dedi. Halbuki akşam hususi surette yanına çıktı. Vedalaşmıya gittiğini zannetmiştim... Hayret, demek sana da bir şey söylemedif — Bana mı? Diye sadece hay- kırabilmeğe muvaffak oldum. Ve bu feryad maalesef şimdiye kadar sarfettiğim gayreti altüst etti. Bir- denbire hıçkırıklar boğazımdan tağ- tı ve çılgın gibi, bütün hiddetimle bağırarak, ipsiz sapsız konuşmağâa başladım. Şimdiye kadar gaptedilen tekmil hıncım, isterik ve çılgın bir sel halinde boşanmıştı. Alıngan ve inatçı bir çocuk gibi, yüzüm göz: yaşlarıle bulanmış bir halde masa- yı yumrukluyordum. Haitalardan beri ruhumda birikan ve bir fir- tına gibir patlamağa hazırlanan his- lerimi boşaltıyordum. Nihayet bu çılgın çıkışmalarım hefifledi. Ve o anda, onun gözlerinin önüne SIrrı- mı gerdiğimden dolayı, büyük bir utanma duyarak sustum. Kadın yerinden kalkarak: — Allah aşkına ne oluyorsun? diye bana doğru ilerledi, kanapeye yaklaşmama yardım etti, sonra: — Biraz şuraya uzan ve sakin- leşmeğe bak dedi. Vücudum! hıçkırıklarla sarsılır- ken, ellerimi okşuyor, saçlarımla oynuyordu. — Kendini harap etme Roland, üzülme, Senin dertlerini biliyorum; onların nasıl husule geldiklerini, ne suretle arttıklarını gördüm. Bunları söylerken hâlâ saçları- mı okşuyordu. Birdenbire daha sert bir sesle; — Onun bir insanı nasıl dert- lendireceğini çok iyi, herkesten iyi bilirim. Yalvarırım sana, inanki, çoktan seni ikaz etmeğe niyet et- nıiştim, Sen en güvenilmeyecek bir adama bel bağlamıştın. Onu tanı- mıyorsun; gen körsün, bir çocuk- gun... Bir şeyden şüphe ettiğin yok, hattâ bugün bile... Veyahutta bu- gün bir şeyler sezmeğe başladın... Bu takdirde ikiniz içinde daba iyi... Üzerime sevgiyle eğildi ve &öz- lerile, ellerile beni okşadı. Nihayet bana acıyan, dertlerimi aniayan bir ruh mevcuttu. Şimdi ben adeta bir anne şefkati duyuyor, yumuşak bir kadın elile okşanıyordum. Belki çoktan beri bundan mahrum kal- mıştım, Şimdi bir iztirap perdesi arkasından bana merhamet dolu bir sempatile alâka gösteren bir kadının yanı başında elemin çeb- vetini tadıyordum. Bununla bera- ber fena halde ezgin bir ruh bâle- ti içindeydim. Biraz evvelki bub- ranla sirrıma hiyanette bulunmuş- tum,