Kendimi kontrolden tamamen aciz olarak, kanapede doğruldum ve tekrar itham sağnağı yağdır. mağa başladım. Bana ettiklerini birer birer sayıyordum: uasıl ken- disine yaklaştırdığını; sonra redde- derek, tekrar yaklaşmam için ne gayret sarfettiğini; sebepsiz tahkir- lerini; hepsini, hepsini saydım. Ba- na eziyet eden bu adama nekadar sıkı bağlanmış; ondan, severek nefret etmiş, nefret ederek kendi- sini sevmiştim. Tekrar o derece bitkin bir hale düşmüştüm ki, ade- ta kendimde değildim. O, beni, yi- ne, biraz evvel yatırdığı kanapeye götürdü. Artık sakinleşmeğe başla- mıştım. Kadın gayet düşünceli bir hal almıştıt Belki her şeyi an- lamış, hattâ benden daha iyi bile anlamıştı... Bir kaç dakika süren bir sessiz- lik bizi biribirimize daha fazla yak- laştırdı. İlk olarak o konuştu: — Eh, artık çocukluk kâfi. Şim- di tekrar erkekliğini takın sofra ba- şına geç ve yemeğini ye. Kimbilir bu belkide bir facia değildir. Çok geçmez anlaşılır ve mesele kalmaz. Benim itiraz etmeğe niyetlen- mem üzerine; — Bu mesele aydınlanasaktır, zira bundan sonra göz yummaya- cağım. Seni perişan ediyor. Buna bir son vermeliyiz. Nihayet kendi- ne hakim olmelıdır. Seni buhran- ları için münasip görüyor. Merak etme, ben kendisile görüşeceğim. Fakat şimdi yemek yemelisin, Mahcup ve her türlü irade kuv- vetinden mahrum, beni sofra başı- na şürüklemesine müsaade ettim, Adeta acele ile lâlettayin şey- lerden bahsediyor ve biraz evvelki halimi unutmuş görünüyordu. Bun- dan dolayı kendisine minnettar- dım. — Yarın pazar. Doçent W. ile nişanlısı cıvardaki bir göle gezme- ge gitmeyi teklif ettiler. Bu gezin- tiye mutlaka sen de iştirak etme- lisin. Bu suretle kitapların vermiş olduğu yükten silkinirsin. Bu ber- bat halin sinirlerinin haddinden fazla gerilmesinden ileri gelse ge- rek. Yolda yürürken veya suda yu- varlanırken kaybolan muvazeneni çarçabucak elde edersin, Geleceğime söz verdim. Ne olur- sa olsun bu gezintiye iştirak ede- cek odamda yalnız kalmamak bu fikirlerden kurtulmak için gidecek- im, — Fakat bugünde evde kalman doğru dağil. Gezmeğe çık, koş eğ- len. Diye israr etti. «Ne tuhaf» diye düşünüyordum. “fn gizli ihtiyaçlarımı bile seziyor. Nasıl olurda beni anlayan o insan ezilmeme, berbat olmama göz yu- marda bir yabancı olan bu kadın dertlerimi bilir, onları hafifletmek için çâreler bulur., Kendisine, ar- zu ettiği gibi hareket edeceğimi vadettim ve minnet dolu bakışla- rımi ona doğru çevirince yepyeni bir çehre ile karşılaştım; eskiden neş'e ve istihzalarile bir çapkını andıran yüzü şimdi merhamet ve şefkat çizgilerile bezenmişti. Bu ana kadar onu bu derece ciddi gör- memiştim. Acaba o, bana niçin ay- nl hilsnüniyeti göstermiyor? Üzül- düğümü anlamak istemiyor?! Neden karısından gördüğüm tatlı ve yu- muşak okşamaları benden esirgiyor? Bir şükran saikile hemen elini ya- kaladım ve öptüm, O, biraz endi- şeyle, adeta şiddetle elini geriye çekti. — Kendini üzüp durma, dedi. Sonra çehresi tekrar ciddileşe- rek, derhal yerinden kalktı ve: — Emin ol ki o, buna lâyik İNİ dedi. deta esrarlı bir sükünetle pi bu birkaç söz sakinleş- meğe yüz tutan ruhumu tekrar acıya garketti * Öğleden şonra ve akşamlayın yaptıklarım o derece gülünç ve çocukoa şeylerdi ki onları sene- lerce (o hatırlamaktan İçimden bir kuvvet bunları hatır- lamamın yasak olduğunu ihter ediyordu. Bugün ise acemice ya- pılan o çılgınlıklardan utanmıyo- rum. Bilâkis. Şimdi, o zamanki zaptolunmaz ve muhteris çocuğun karamakarışık hislerini omağlu etmek için nelere katlandığını çok iyi anlıyorum Bir teleskop'un ucundan bâakı- yor; bitmez tükenmez derecede uzun bir yolun üzerinde kendimi görür gibi oluyorum. Şaşkın, ümit- siz, ne yapacağını bilmeyen bir çocuğun odasına çıktığını; elbise- lerini değiştirip, değişik bir yürü- yüşle, vahşi tavırlarla, enerjik adımlarla sokağa fırladığını görü- yorum, Evet o, benim. Kendimi tenıyorum ve bu zavallı, dertli çocuğun bütün fikirlerini biliyo- utandım. rum. İyice hatırlıyorum ki aynanın karşısına dikilip: O bana vwz gelir, Allah belâamı versin, bunak bir herifin yüzünden kendimi ne diye harap edeyim$ Kadının hakkı var. Neş'eli olalım, eğlenelim. Hadi bakalım yola» Bu haleti ruhiye içinde sokağa çıktım. Bu bir kurtuluş teşebbüsü- hakikatın karşısından korkakça ve delice kaçmak teşebbüsü - idi. Bu meydan okurcasına sarfettiğim sözlerin sahte, yapmacık oldukla- rının farkındaydım, çünkü, kalbi- min içindeki buz tabakası hâlâ erimemişti. Kalın bir bastonla sokaktan geçtiğimi, her yolcuyu terbiyesizce süzdüğümü hatırlıyo- rum, İçimde korkunç bir kavga arzusu uyanmış, önüme ilk çıkanın üzerine bütün öfkemi .saçmağa niyetlenmiştim. Çok şükür ki gelip geçenlerin hiç biri beni dikkatle süzmeğe lâyık görmedi. Bu güretle mektep arkadaşlarımın toplandığı kahveye doğru yürüdüm; davet edilmeden masalarına oturup en küçük bir imadan bir kavga Ççi- karmayı kurdum. Fakat bu arzum tahakkuk etmedi... Havanın gü- zelliği hepsini gezintiye çıkmağa sevketmiş; geri kalan iki üç kişi işe selâmıma nezaketle mukabele etmek suretile vaziyetimde hiç bir kavga sebebi bulmadılar. Buna içerleyerek kenar mahalle meyha- nelerinden birine gittim ve sigara dumanı arasında keyif çatan ayak takımının yanıbaşında kendime bir yer bularak ardısıra birkaç duble bira yuvarladım Masama bir sokak kadını ile ya- nında bulunan zayıf, boyalı yüzlü bir arkadaşını davet ettim, Göze batacak (hareketlerde bülunmak için içimde marazi bir istek duyu- yordum. Bu küçük taşra şehrinde beni herkes tanıyor, profesör X'in talebesi olduğumu biliyordu. Açık saçık elbiselerile ve göze batacak hareketlerile eğlence arkadaşlarım hakikatte ne iseler herkeste o k&- naati uyandırıyorlardı. Bu suretle saçma ve uydurma bir düşkün oyu- nu oynuyor ayni zamanda onu da gözden düşürdüğümü düşünüyor- dum. Herkes, ons kıymet verme- diğimi görsün; kansatierinin benim için hiçbir ehemmiyeti olmadığını anlasın istiyordum. Herkesin huzu- runda, aşikâr bir kabalıkla, yanım- da bulunan şişman ve adi kadına ilânı aşk ediyordum.' — Devamı ver — 117 — Servetifünun — 2396 Ün vasi ii