nız gol kolu ve başı hareket edi- yor, ihtiyaçlarını işaretle bildiri. yordu. Doktor ( ucuz kurtulmuş ) diyerek Mehpareyi sevindirmişti. İhtiyar kadın halinden memnun insanların mistik tevekkülü içinde günlerce böyle yattı. Mehpare 40- kağa çıktığı zamanlar; onun evel- ce yaptığı nasihatları üzerine kim- se ile lâubali olmamağa gayret ediyordu. Fakat bu gayret birkaç gün devam edebildi. Son zaman- lards peşine uçları kıvrık bıyıklı, yakışıklı bir delikanlı takılmıştı. İlk önce şüphelenmedi ama, her gün nereye gitse şeytan gibi kar- şısına çıkıyor, rahat bırakmıyordu. Bir defasında ona sert baktı. son- ra nazik bir tavurla cesaretini kır- mak istedi. Nehayet donuk bir gülümseme arkasında; her genç kızın yaptığı gibi mukavemetini kaybetti. Konuştular.. Adam, Meh- parenin bâkir ruhunda fırtınalar yaratacak büyük ustalığa sahipti. Muhteris bir şefkatle yanan siyah gözlerinin derinliğinde ne şeytanet gizliydi, bilinemez1.. Bir zaman şurada, burada konuştular, Ahbab- hkları ilerledikce, bazan kızıl renkler çekildiği, hava iyiden iyiye karardığı leylâk kokulu akşamlar- da küçük mezarlıkta buluşuyorlar, bazanda şehirden uzak, ağaçlıklı tepelere çıkıyorlardı. İlk öce kimse birşey sezinlemedi ama, bir kaç gün sonra kadınlar “hacı nine- nin kulağına bazı şeyler fısıldadı- lar. Zavallı kadın kalkamıyordu. Yatağa mıhlanmış gibiydi.. Kızın bu vaziyetine çok üzülüyor, dü- şüncelerini işaretlerle, kırık dökük hareketlerle anlatmağa çalışıyordu. Bütün bir mevşim hasta ıztırapsız yattı. Fakat ilkbahar geçtikten, bunaltıcı sıcaklar başladıktansonra ağırlaştı, Kuru vucudü bir külçe halinde; durmadan titriyor, şiş göz kapaklarında bulanık bir ıslaklık toplanıyordu. Güneşin keskin ok- ları arasında oynayan, yüzüne ve' ellerine konan sinekleri bile kova cak takati kalmamıştı, Doktor: — Ümit yok ama, iyi' bakılırsa bu şekilde bir müddet yaşar... Dedi, gitti, Mahallenin, bütün kadınları ve ahbabları hastayı zi- yaret ettiler, Ve bir daha görün- mediler. Çünkü ihtiyar kadın; artık onlara: iyilik yapacak kudrette değildi. Yurmuşak bir yatakta gö- mülü, beyaz saçlarla örtülü başı arkaya doğru gerilmiş vaziyette kırışıksız yatıyor, dudakları ars- sından hiç eksik olmayan mırıltı- larla titrek dualar okuduğu zan ediliyordu. Mehpare bir tas çorba ve hoşaftan ibaret olan gıdasını önüne getirdi. Bir saatte güçlükle içirebildi. Odada, sallanan gölgeler dolaşıyor, saç manğalın altındaki şilede karnı rahat ve kısa fasıla- larla horuldayan bir tekir kedi uyuyordu, Oda sıcaktı. Genç kız kâseyi masa üzerine bırakarak hastanın arkasındaki yastığı dü- zeltti ve: — Şöyle adam akıllı uzan hs- nım hine dedi, dün akşam biç uyumadın?... Dışarda, patiska perdeler ara- sından gözüken ve dalğa dalğa yayılan karanlıklar içinde belirsiz ışıklar parlıyor, sönüyor, bataklık- lardan kurbağa sesleri geliyordu. Bu şehirde herkes erken uyurdu. Ve gece nefes alırdı. Mehpare ihtiyar kadını yavaşca kucakladı, zayif vucudünü yatağa Uzattı. Hasta, gözleri kapalı anlaşılmaz şeyler niırıldanıyor, dışarıya taşkın alt dudağı durmadan titriyordu. İdare lâmbasını biraz kıstı. ve sessizce odadan çıktı. * Gece ilerlemişti. Kaldırım taş- ları üzerinde, geç kalmış, madeni bir araba tekerleği sesi gittikce siliniyordu. Hafif bir rüzgâr ceviz ağacının yapraklarını birbirine #ür- terek esrarlı sesler çıkardı. Uzak- lardaki belirsiz ışıklarda söndü. Gecenin; keskin toprak ve nebat kokusu havayı kaplamıştı. Bu es- nada bahçe kapısı iki kere hafifce vuruldu. Mehpare heyecanla koğa- rak kapıyi açtı. Gelen, uçları kıv- rik bıyıklı delikanlı idi. Ağır ve hareketsiz bulut yığınları arasında gizlenen donuk bir ay bahçeyi aydınlatıyordu. Büyülü gece için de bahçe, saray parklarının O muhteşem sukünuna bürünmüş gibiydi. Karanlıkta, hacı ninenin; onu hiçkırarak ağlarken bulmuş olduğu ve bağrına bastığı ceviz ağacının dibinde kucaklaştılar. Koyu gölgeler altında bir tek siyah vucut gibi gözüküyorlardı. İhtiyar kadının yattığı odanın penceresin- den cılız bir ışık yayılıyor, korniş kenarlarına tırmanan yabani gül fidanlarını aydınlatıyordu. Adam biraz içmişti. Ayakta hafifce sen- deliyor, genç kız, bir ahiret ka- dınımın sessizliği içinde donuk ve hareketsiz duruyordu. Delikanlı Mehpareye : — Nasıl dedi, âin mif... Kız: — Sus allah aşkına diye tit- redi, yavaş söyle bizi dinleyen olur!.. Heyecanla etrafa göz gezdir- diktensonra : — Ne varsa kilitli sandıkta var dedi, kaç senedir yanındayım, ben varken bir defa açtığını gör- medim. Belki bütün paralar or&- da!,, Anahtarlarda entârisinin gi- tındaki kesenin içinde.. Bir müddet sustular, adam birden: -— Ne it canlı karıymış be di- ye söylendi. Daha kıkırdamıya- cak mı... — Doktor ölecek dedi ama bilinmez ki, söylediğin gibi elim- den geleni yaptım.. Yuttuğu hap- ların tozlarını boşalttım 1. Dokte- run imenettiği yemekleri yedirdim.. yine birşey olmadı. — Devamı 83 üncü sahifede — birşey bulabil- Sonra . Mavnalar Mavnalar geçerken düşünüyorum Beyaz şehirlerini sahil boylarının. Birgün atlayıversem birinin içine Bir sahil şehrinde bulacağım Bahtıma âşina insanları: Daha dost, daha hür ve âvâre. Tarık ÖZKER 71 — Servetifünun — 2393