| | : h — Muhterem üstadım, tenkit yüzünden mahkemelere düşen san- stkârların, muharrirlerin haline ne dersiniz? — Mahkemeye düşmek ayıptır. Zaten adetleri pek az olan entel- tüsilerimizin mahkeme kapılarında . dolaşmalarını gözlerim yaşararak duyuyorum. Biz tenkit nedir onuda bilmi- yoruz. Bizde tenkit sövmektir, hü- cumdur... Bu kötü huylardan ne zaman vazgeçeceğiz bilmem ki? Ahmed İhsan Tokgöz başını sallıya sallıya, bu sözleri söledik- ten sonra, sustu. Elini sıkarak, kendisine teşekkür ettim ve onu hatıralarile başbaşa bıraktım, “. Şahabeddin Uzunkayanın ben- gen dinliyerek yazdıkları burada bitti. Hakkımda gösterdiği sevgi ve âlâkadan dolayi kendisine ve «İstiklâl» gazetesine çok teşekkür ederim. Burada yazıcılık âleminin ten- kid âlemine aid sorduğu suale verdiğim cevabi yukarda okudu: nuz. Tenkid yani frenkçesi kritik denilen şey, tedkikin daha serti fakat bitarafı olmak lâzimgelir. Fakat nedense Babiâli yokuşu âlemi dediğimiz matbuutımızda doğan meseleler çabuk söğüb süymağa ve şimdiki yeni moda ü- zere mahkemelere düşüyor !! Dün. ya böyle ateşler içinde yanip kav- rulurken ve üçyüz milyona yakın avrupalının yüz milyondan aşağı olmıyan kadın, çocuk ve ihtiyar- ları ön müdhiş faclalar içinde yu- varlanırken ve bizim memleketi- miz dahi muharebeden doğma türlü sıkıntılara maruz iken mat- buatımıza mensub gevgili kardeş ve evlâtlarımın daha giyade mer- hametli ve tutumlu olmalarını can- dan ve gönülden dilediğimi bir daha tekrarlıyacağım. Ahmed İhsan TOKGÖZ Gece, Antakya yolunda. Gece, Antakya'nın tepeleri tırmanan Virajlı osfalt yolundan Otobüs geçiyor - bir dev homurtusile. Bilinmez ne konuşuyor yolcular ! Daha sert esiyor rüzgör, Otobüs bir viraj daha oşıyor. İki yanda rüzgârlardan soğa sola İğrilmiş ağaçların Ve fenerimizin aydınlattığı yamaçların Binbir gece esrarı var üstlerinde. Çakallar mi ? Acayip sesler ürperiyor derinde | Ve otobüs geçiyor bir dev homurtusile, Uzakta, yer yer ışıklar, Bir çukurdo bir şarop tortusile Mayalanmış gibi kızıllıklar Açılıp oynaşıyor. Otobüsün içinde bir ses; — Balıkçılar Bağlama gölünde Balık tutuyorlarl, diyar. Yolda kızıl ateş dolu mangallarını Taşıyan balıkçılar görüyoruz : Bunler da orayo, göle gidiyor, af Arka arkaya, hayaletler gibi. Ve biz, meçhul yolcular, Bu gece Antakya'nın yolunda, Yeni boştan Bu ateşlerle örüyoruz Çocukluğumuzun Binbir Gece masallarını. Kim bilir belki bizi bekliyor dağların ucunda, Çifte örgülü kumral saçları avucunda, Şehrazad Sulton! © Halid Fahri OZANSOY > Penceremde Seni hatırlıyorum; bahar akşamlarının Mavi gölgelerini sürüyüp geldin bize... Son çiçek düşmedeyken ufuklardan denize. Ve belki sen dalgındın, fecrinde o yarının Gözlerimde ülkeler seyreHin uzun uzun; Bu an ilk rüyasıydı ayrılan yolumuzun... Ö yol ki, saatleri boğladı senelere. Bahar dönmesin artık kuşlar da çile çeksin; Mevsimler dönmektedir, sen hiç dönmiyeceksin. Sani hatırlıyorum; bir bahar akşamında Rüya getirdin bana gençlik ülkelerinden. Gurup gülümsüyorken penceremin camında. Abdülgani BOZKURT am Ür ai < a — — im 3 — Servetifünun — 2967 |