21 Mayıs 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

21 Mayıs 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Stefan ZWEİG —- PERİŞAN HİSLER | Ziya YAMAÇ | — Profesörüm, şiir halinde zaptet- meme imkân verdiği ilm! görüşle- rinin sonu gelince, birdenbire ken- dime geldim. Vücudümü yakıcı bir gevşeklik kaplamıştı. Bu fikir ve hayâl sağnağı ile başımın dönmüş olduğunu hissediyordum. Hocam ise yorgun, bitkin bir insanı andı- rıyordu. Bu anda her ikimizde sü- künete ve uykuya erişebilmek için bir değişiklik ihtiyacını hissediyor- duk. Alelekser istenograli ile zapte- dilen notları yüksek sesle okur ve bu işaretler kelime halini almağa başlayınca, sesimin, karşımdakinin yankısından ibaret olduğunu farke- derdim. Sanki, bir kuvvet dilimi de- giştiriveriyordu. Bu tekrarlar esna- * sında onun tonunu gayri ihtiyari taklit ederdim. O derece şahsiyet- sizleşiyordum ki sanki ben değil, o konuşuyordu. İnsan ancak bu ka- dar tesir altında kalabilir. Ben, o- nun mevcudiyetinin aynasından baş- ka birşey değildim. O zamandanberi kırk sene geç- tiği halde bugün bile bir tak- rir esnasında sözlerim kanatlanıp, havalanınca benim ağzımla bir baş- kasının konuştuğunu düşünür va ra- hatsız olurum olurum. Ö vakit sev- gili bir ölünün, ancak dudakla- rımdan dökülen kelimelerle anı- lan bir ölünün, sesini tanıyıveri- rim. Heyecanla kanatlandığım her zaman konuşanın ben değil, hocam olduğunu itiraf ederdim. Beni yara- tan, bir şahsiyet haline koyan o saatlerdir. Bunu iyice biliyorum. # İş, gün geçtikçe çoğalıyor, etra- fımda kâğıtlar bir orman gibi yük- seliyor ve onların gölgesinde hariç- le her türlü münasebetimi unutuyor- dum. Bu odanın yarı karanlığında, her an çoğalan kağıtların hışırtısı 8 — Servetifünun — 2387 arasında, sıcak ve aziz bir adamın mevcudiyetle tam mânasiyle enfüsi bir hayata eriyordum. Üniversite de geçen birkaç saat müstesna, günlerim tamamiyle ona aitti. Onların sofrasında beraber yemek yiyor; gece ve gündüz bir kattan değerine puslalar gönderi- yorduk. Onların Kapısının bir anahtarı bende, benimki de onlarda duru- yordu. Bu sebeple ihtiyar ev sahi- besine seslenmeden günün her sa- atinde beni odamda bulabiliyordu. Bu doluğa bağlandıkça hariçle mü- nasebetim azalıyordu. Bu evin için- deki sıcak havadan nasibimi aldı- ğım derecede onların ayrı yaşama- larından ileri gelen soğukluğa da ortak oluyordum. Bütün mektep ar- kadaşlarım bana karşı soğuk tavır- lar almaktaydılar. Hocamın beni hepsine tercih etmesi kıskanmala- rına veyahut ta arkamdan aleyhim- de söylenmelerine sebep oluyordu. Nihayet beni aralarından uzaklaş- tırdılar. Hattâ seminerde münakaşa yapıldığı esnada bile aşikâr bir va- ziyete bana hitap etmekten veya selâm vermekten sarfınazar ediyor- lardı. Bundan başka profesörler de düşmanca bir antipati göstermek- ten geri kalmıyorlardı. Bir Roma tilolojisi doçentinden ehemmiyetsiz bir malümat almağa teşebbüs et- tim. Hemen: <«Profesör'ün samimi dostu olmak münasebetile bunu bil- meniz lâzımdır diye kesip attı. An- laşılmaz soğukluğa mâna vermek için beyhude yere kendimi zorlu- yordum. Fakat sözleri ve bakışları İle her türlü izahattan çekiniyorlar- dı. Mütemadiyen iki “yalnız, insa- nın yanında yaşadığım için ben de onlar gibi bir yalnız adam olmuştum. Bu, cemiyetten uzaklaştırılma hâ- disesi, içine daldığım espri âlemin- de beni pek az alâkadar edecekti. Fakat zamanla sinirlerim bu gergin- liğe dayanamadı. Haftalarca daimi bir manevi yorgunluğa tahammül etmek pek güçşey. Hayat şartlarımı pek ani olarak değiştirmiş tabiatın lütufkâr ve sakin muvazenesine kar- şı koyarak vahşi bir surette bir ku- tuptan diğerine geçivermiştim. Ber- linde ki serseriyane dolaşmalarım adalelerimi zevkli bir tarzda rahat- laştınrken; aşk maceraları içimde biriken kayguları hafilletirken; bu- rada azami derecede gerilen hisle- rim bu sıkıcı atmosfer içinde âdeta vücudüme elektrikli iğneler sapla- maktaydı, Sabahlara kadar notları temize çektiğim halde - veyahut ta bu yüzden - eski sağlam ve derin uykumu kaybetmiştim. Bu işi zevkle yapıyordum; buna sebep belki de ançak bir an evvel eseri sevgili ho- cama verebilmek maksadile duy- duğum gurur ve sabırsızlıktı. Bütün bunlara bir de fakültedeki dersler, zihnin azami zorlanmâasını taleb ç- den takrirleri benimseme hevesi de. katılınca sarfettiğim gayret tahmin olunabilir. Fakat hepsinden fazla beni yıp- ratan hocamla yaptığımız hasbıhal- lerdi. Çünkü lâkayt görünmemek maksadiyle her bir sinirimi bir İs- partalı gayretile zorluyordum. Bu suistimaller yüzünden haksızlığa uğ- ryan vücudüm çok geçmeden “in- tikam almağa başladı. Birçok defa- lar baygınlıklar geçirdim. Bu bir deli gibi umursamadığım sıhhatimi alârmıydı. Fakat bu yorgunluklar gittikçe çoğaldılar; hissi taşkınlık» larım arttı, asabım keskinleşti, uy- kumu harap etti ve şimdiye kadar ortaya çıkmıyan bir takım meşkük fikirlerin ayaklanmasına sebep ol- du. Vaziyetimi ilk fark eden hoca- mın karısı oldu.

Bu sayıdan diğer sayfalar: