—ş— enbüisiyon ve ilhâm âlemine ge- çerki, eskiler bunun tesiriyie çşâ- iri bir lâyemut, fevkalâde bir insan olarak görürlerdi. Shakes- peare, dabiyane idi: büyük bir mülhem, şimşeğin bir kaç defa .çarptığı bir insan, ki bu da kâfidir. Neden öyleyse, Allah aşkına, onun ne kadar Lâtince, ne kâdar Yu- nanca bildiğini soralım? Neden, daha evvel Bacon, Ohap- man, Bari of Derby ve Lord Pem- broke'e Bhekspeare'in istidadını, dex hâsını kendilerinde olup olmadı- Zinı sormayalım! Çünkü bunları Shakespeare'in yerine koymak bunlar için daha karışık bir mesele yaraimıyormu? Meselâ, Becon nasıl dâhiyane bir şâir olabilirdi, kendisi sadece nesir yazdığı hâlde! Ve Chapman Kral Lear'den bir tek miara yaza- bilecek kimsemiydi, çünkü onun bütün yazdıkları açıkça aşağılık piyesler ve Homer'den yaptığı aşa- gılık bir tercümeden ibarettir! Ve lordlar bu kadar kelli felli olmala- rına ve İngitlere tarihinde bu kadar rol oynamalarına rağmen, acaba Hamlet'in monoloğunu ya- zabilecek kabiliyete haizmidirler? Çünkü onlardan kâğıt üzerine ya zılmış tek satır bilinmiyor. Shakespeare için ise mesele sade- ce onun dâhiyane olduğunu göyle- mekle halledilir, - bu da edebiyat tarihinde rastlanabilen bir bâldir- onun bu hâlini tamamiyle, yalnız dâhiyane bir şair tarafından ya zılabilecek olan 37 piyesi, kabul ettiriyor. Ahmet Rasim ve İstanbul — #üncü sayfadan devam — Ada, Kadıköy ve Boğaziçine işllyen vapurların getirip boşait- tıkları insanlarla, köprü - İstanbul da rengâren bir kalabalığın dur- madan aktığı bir geçitti. İstanbu- lan bu shşap eski köprüsünde, çocukların dikkataiz yolcuların #- yakları için tehlikeli delikler vardı: “Küçük bir çocuk... Zavallı yav- runun minimini deliklerden birine girmiş, denize düşeceğim korkusile tirtir titriyor.” ” Köprü memurları, köp- rücüler Köprü parasi toplıyan köprü- cüler, halka karşı haşin muamele- leri ile meşhurdu. Köprüden geçen- lerden on para alınırdı; bu on pa- rayi veremiyecek derecede fakir olanlar, köprüden geçebilmek için köprücülerin elinden bin türlü zor- lukla kurtulurlar, 'bu esnada en ağır hakaretler e hedef olurlardı. Köprü üstü kahvehaneleri İstanbulun eski köprüsünün üs- tünde dükkânlar, bu arada gazino - kahvehâneler vardı. Bu kahveha- nelerin en meşhurları, Ada kah- vesl, Anadolu ve Rümeli kraatha- neleriydi. Yazın gayet gerin olur- lardı. İnsan saatlerce çıkmak iste- mezdi; manzara ise, fevkalâde ha- ıeketli ve renkliydi. Bilhassa mü- nevver tabakanın buluşma yerle- rinden biri de köprü gazinoları, kahveleriydi. o M. Turanhoğlunun şiirleri — 5inci sahifeden devam — — “Hepside samimi duyguların memleket ışığıyla yoğrulmuş küçük belirtileridir. Ru mansümelerde sanal ondişesi yoktur. Haddinden fazla kuru deeler, suç bendedir. Kusurla- rımı bilmiyor değilim. Turanloğlu şiirlerinin bir «manzü- me» den ibaret olduğunu söylüyor. Köyü iyi aksetiirememişse, köylüyü iyi anla- mamışsa, kabahat kusur kendisindeymiş. Vatan bildiği köye, millet bildiği köy- lüye toz konduramıyor. Nasıl kondurur ? Bundan büyük günah ve suç olur mu? O köyün iyiliğini, köylünün derdinin bit- tiğini görmek istiyor, yâr hasreti yerine çektiği hasret ancak budur. Turanloğlu, Türkçülüğe sarılmıştır. Güzelleştirmek istediği idealin doğruluğunda şüpheniz var mı? İşte onun saf ve sade şiirlerin- deki melânkolinin menbaı, bu büyük Türkçülüktür. Fakat ben beyhude an- latmağa çalışıyorum. Bakınız o yine bir kaç satırla ne güzel awlatıyor: Postu köye sermek gerek, Halka bilgi vermek gerek, Böy yolunda ermek gerek, Gel gidelim köylere biz.. Köy Ayşesi yaban değil, Halk türküsü yavan değil, Beklenecok zaman değil, Gel gidelim köylere biz.. Bir örnek göstermek için <Terke- demem> adlı şiirini tam olarak buraya alıyorum : Şehirler hep sizin olsun, Ben köyümü terk edemem: Ko günlerim köyde dolsun, Ben köyümü terk edemem. Orak biştim şu tarlada, Çardak kurdum çamlı bağda; Babam öldü karlı dağda, Ben köyümü terk edemem, Kırlar benim, dağlar benim, Üsüm veren bağlar benim, Gönlüm köyas çağlar benim Ben köyümü terk edömem Akşamları eser rüzgâr, Islık çalar yeşil dallar, Ank yerin büyüsü var, Ben köyümü terk edemem.. Davar sosi türkü bana, Köyde ölmek ülkü bana, Güle güle yolou sana Ben köyümü terk edemem. İşte Turanlıoğlu'nun Şşür kitabları, böyle küçük fakat sade ve güzel parça” larla doludur. Üslüp sade ve tamamile millidir; su gibi akıyor. Hani şu türedi şairlerin gramer hatalerile dolu, bodur; veya sırık mısralarındaki ifadeler gibi insan fail, fiil meful aramakla hiç üz- müyor. Temiz bir endişe ile dilin hakkı verilmiştir. Kozmopolit fikirlerin dili- mize saldırdığı şu günlerde, Turanlığlu- nun bu şuwrlu itinası da bir meziyettir. Turanhoğlundan daha çok güzel şey- ler bekliyoruz. İhsan BORAN Yeni çıktı €—— G.D'ANNUNZİO'nun ŞSaheseri ŞEHVET ÇOCUĞU Avni İnsel'in Kudretli kale. miyle Türkçeye çevrildi w Bu Kıymetli Eser İNSEL KİTABEVİNİN “Cihan e- debiyatı Serisi. nde 2inci kitabı teşkil etmektedir. 11 — Servetiflinun — 2387