gi Saplı altın gözlüğünü gözlerine götürerek uzun uzun bana baktı. Ben hep ciddi; — Peki, dedim. Aheste aheste yürüyorduk. Dost- lapım arkamızda neşeli seslerle ko- nuguyorlardı. Benim o anda maruz bulunduğum müthiş tehlikeden ha- berleri bile yoktu. Arasıra, arks- daşlarından imdat bekleyen tembel bir talebe gibi, yardım isteyen bakışlarla kendilerine bakıyordum. Hiçbir kaçamak yolu yoktu. Kendi başımın çaresine kendim bakma- lıydım. Bayan müellifin elindey- dim. «Şey... » diye başladım, sonra, söyleyecek pek çok şeyim varmış ta hangisinden başlayacağım çşe- şırmışım gibi, derin bir göğüs ge- girdim, Ondan sonra bir kelime söylemeden, dağınık düşüncelerimi topluyor, ointizanas (sokuyormuş tavriyle başımı önüme eğdim. Bekliyordu. Acaba ne yapsaydım ! Kısaca, yeni romanın pek par- Jak olduğunu, şimdiye kadar ya- zılmış olan romanları gölgede bi- raktığını mı söyleseydim ? Muhar- rirlerin bu gibi sözlere itiraz et- mek âdetinde olmadıklarını tecrü- bemle bilirim. Fakat ilk defa ola- rak söylediğim igrenç yalan vic- danımı muazzep ettiği için (kendi- mi, foyası meydana çıkarılmış bir serseri, dünya polisi tarafından &- ranmaki& olan müthiş bir hırsız durumunda hissediyordam ), bir- denbire tuhaf bir duyguya kapıla- rak kabahatimi tashih etmek iste- dim, ve tezattan tezada düşerek, nihayet: —Yapacak tenkitlerim var, sayın Bayan... diyebildim. Ciddi ve sıkı tenkitlerim var, İhtiyar kadın saplı gözlüğünü elinden düşürerek hayretle bağır- dı: — Sahi mi'1,. Bakın bu beni çok alakadar eder, Yoksa mevzu- um... — Yook! Mevzu çok enteresan ve iyi işlenmiş! Hem dağınık ta değil. İki elimle mevzuun derli toplu olduğunu gösteren bir hareket yap- tım. Aşabiyetle beni durdurdu ; — Anladım! Sonu hoşunuza gitmedi, değil mi ? Netice 9 — Hayır! diye mırıldandı ku- sursuz ; ve zaten başka türlü olma sına da imkân yok. Bozukluk baş- ka yerde, p Yır; 310 — Servetifünun — 2386 — Nerede? — Ortalara doğru bir yerde, dedim ve yalvaran bakışlarla yü- züne baktım. — Marica'nın vaftiz edilirken gayri meşru bir çocuk olduğunun anlaşılması sahnesinin bulunduğu yerde mi? — Hayır! Orası dramatik ve garuri,.. Daha önce, daha önce, — Hayır yortusunda Marica'nın renkli alevler ortasında melek kı- yafetiyle göründüğü yerde mi! Bilirsiniz ki kont Casirair bu sah. nede ona âşık olur. — Burası unutulmaz bir sah- nel Marica, küçük Mariea mini mini beyaz melek kanatlariyle Ben- gale ateşinin pembe parıltısı için- de golgun ve temiz, ufacık elleri dua etmek için birleştirilmiş ! Son derece şairane! Tam bu vaziyet ve bu anda kont Casimir'in aşkı- pı kazanıyor, Burası ustalıklı ve orijinal; hepsinden mühimmi, çok iyi muhakeme edilmiş... Daha ev- vel, sayın Bayan... — Haa, anladım! Marica'nın Sainte-Anne balosunda baron Ot- hon Bolthay'la dansetme sahnesi, Talebelerine doğruyu buldur- mağa çalışan bir öğretmen tavrıy- le kollarımı açarak : —... Ha şöyle! diye haykır: dım. İşte burası ! Benim söylemek istediğim yer buydu! Bir parça rahatladım. Artık bi- raz evvelki ümitsiz karanlık içinde yüzmüyordum. Az önce silik ve biçimaiz bir takım çekillerin uçuş- tuğu karanlık boşluktan, güneği Marica, ayı kont Casimir, kutup yıldızı baron Othon Bolthay olan küçük bir âlem ağır çıkmağı baş- ladı. Tek lâkırdı etmeden yanyana yürüyorduk, Talihin birkaç daki- kada önüme yığdığı tuzaklar ve dolaplar arasında halimin ne oia- eağını elemle kendi kendime şoru- yordum. O ise bu esnada besbelli ki baronun ölmez aşkını düğünü- yordu — Gerip gey, dedi, yazerken bunu ben de hissettim. Boltbay'ın bukadar katiyetle açılmasi lâzımdı. — O da neden? diye itiraz et- tim, Herşeyden evvel, Bolthay.. (kendi kendime Bolthay'ın en mü- nasip ne olabileceğini sordum ve şiddetli bir tonla, azimkârane ta- mamladım) Bolthay erkektir. Bolt- hay adamdır, adam, tepeden tırna- ga kadar. Bayan tasdik etti: — Çok doğru! Sonra Bolt- hay'ın, Marica'nın soğuktan don- muş bir serçe gibi sokakta bulun-” muş zavallı bir öksüz olduğundan haberi yoktur. Hatta, kont Casi- mir'in bakikatta kim olduğunu ben de öğrenmek isterdim. (Şey... Kusurunuz burada Bolthay'ı biraz... fena... daha doğrusu fikrimce biraz fazlaca tasvir etmiş olmanızdadır. — Mümkün ! Sustu ; zihnimden geçeni oku- mak istercesine gözlerimin içine bakarak: — Peki, sevgili Esti, dedi, söy: leyiniz bakalım : Bolthay'ın yerin- de siz olsaşdınız ne yapardınız 9 — Ben mi? Omuszlarımı silktim. Pazar gezintisine çıkanların &- rabaları caddeden oluk oluk geçi- yordu. Cevap vermek yükünden kurtulmak için, bu srabalardan birisinin bana çarpmasını diliyor- dum. Lâkin dileğim boşa çıktı. Birşeyler söylemek lâzımdı : — Ne olursa olsun, dedim, her- halde naticeyi beklerdim. — Bir müddet sonra Marica beklenilmeyen büyük bir mirass konar. — Ya!Gördünüz mü Boltbay o zaman Marics'yı zorlamalıydı, İhtiyar kadın ümitsiz, haykır- dı; — Fakat bu anda Bolthay sağ olmadığına göre! Kont Casgimir onu düelloda öldürmemiş miydi? İstifafkâr ve serbest bir tavırla: — Biliyorum ! dedim. Biliyo- rum ! Fakat o zaman Boltbay'ın unutulmaz çehresi Marica'nın içine doğmalıydı. Sembolik olarak ca- nım İ Bir uçurum üzerinden atladık- tan sonra, göstermiş olduğu akıl- sızça cesaretten titreyen bir kimse gibi s#eremleşerek sözümü kestim. Müdafaa veziyetine çekilmem lğ- zimgeliyordu. Zira başlangıçta gok korkmuş ve ürkmüşken, gitgide cegaretlenmeğe, tereddütten kur- tulmağa başlamış ve ölülerle diri- leri birbirine karıştıra karıstıra muhskeme yürütmeğe kalkışmış- tım. Hatta küstahlığımı, kısaca ve saygısız bir surette, baron Bolt. hay'a «Othon»>, kont Casimir'e «Caaimir» demeye kadar vardır- mıştım, Fakat bunun pek vakitsiz