Stefan ZWEİG PERİŞAN HİSLER Ziya YAMAÇİ | 16 « Yazamıyorum, uzun müddet zihnimi ozorliyamıyorum > dedi. Yorgun bir tavırla: «Öyleyse dik- te edin» diye cevap verdim, Sonra bu fikirle coşarak âdeta yalvar- mağa başladım: «Bana dikte edin. Bunu tecrübe edelim. Belki yalnız baş tarafı dikte eder sonra kızışır, birdaha susamaztınız. Ne olur bu: nu benim hatırım için tecrübe €- din». Galiba bu fikrim ona makul gelmişti. «Senin hatırın için mi, dedi. Yani benim gibi ihtiyar bir adamın çalışmaları artık bir kim- seyi sevindirebilir mi 1.» Tereddüt ediyordu. Demek ki razı olmağa hazırdı. Bunu, biraz evvel o dereçe karanlık olduğu halde, şimdi parlamağa başlıyan, ümit taşıyan, bakışlarından anlı- yordum. Dehşetli bir istek, irade- sini kamçılamaktaydı, Sanki kuv- veti artmaktaydı. «Buna hakikaten inanıyor musun 1. Öyleyse tecrübe edelim. Hak daima gençliktedir. Ona uyan akıllılık eder.» Benim zaferimden #evinmem, onu canlan- dırmıştı. Âdeta gençleşmiş olarak asabi adımlarla odada gezinmeğe başladı. Nilıayet her akşam, yemeği müteakip, birer saat çalışmağa ka- rar verdik. Ertesi akşam dikte et- meğe başladı. Ah o esatleri nasıl tasvir edeyim! Bütün günümü bu saatleri beklemekle geçiriyor; öğle yemeğinden sonra, büyük bir en- dişeyle gerginleşen hislerim, akça- mı beklerken harap oluyordu. Ak- gam yemeğini yer yemez odasına girer, srkam ona çevrili olarak, maas başına oturur, beklerdim. Bu esnada hocam, odanın içinde do- laşır, iç kaynayışları durulmağa yüz tutunca, işe başlıyacağımızı işaret ederdi. Bu acayip adamın bü- tün ilhamlarını, ancak heyecanlar 308 — Servetifünun — 2386 harekete: getirdbilirlerdi. Çok defa- lar süratli adımlarının temposu ile bir hayal, bir plâstik vizyon, bir dram vüs'atini alıverirdi. Bu ilhamların gürekli kıvılecım- larından, bazan, yaratmanın en büyük emareleri fışkırırdı. İnkişaf halinde bir genç olduğum için ha- yatımda ilk defa olarak yaratma- nın sırrına eriyordum. Önce gayri muayyen bir halde beliren bir fik- rin, bir müddet sonra, kaynıyan tunç gibi aktığını; nihayet soğmağa başlıyarak kendine bir şekil bul- mağa, tecessüm etmeğe, insan 6esi, şiir ritmi almağa başladığını gö- rüyordum, Ritm ve plâstik vizyon- lsrdan doğan eser, denize ithaf edilen bir neşide gibi, nâmütenahi- liğin bütün hassasiyetine malikti. Uzaklığa doğru hırsla koşarken; zirvelerde köpüklenerek, uçurum- larda gizlenerek bu ses, beyhude olduğu kadar, mânalı'bir şekilde, insan hayatının faniliğini temsil eden mütereddit sandalları çalka- maktaydı, Üstadça bir telâkki ile deniz ona, hayat faciâsının gürül- tülü ve mahvedici mânasını ilham ediyordu. Sonra bu ilham dalgası kürremizin bütün kıyılarını teh- ditkâr bir şekilde kucakladığı hal- de bilhasea sahillerini mütemadi- yen döğen yegâne ada memlekefi- ne İngiltereye - kayıyordu. Orada, İngilterede deniz devletin teme- lidir. Hattâ mavi veya gök gözlerinde bile denizin soğuk ve berrak akis- leri görülür. Her İngiliz bir deniz- cidir, daha doğrusu, memleketi gi- bi, bir adadır. Binlerce savaşlarda kudretini mütemadiyen tecrübe eden bu milletin ruhuna, fırtınalar ve tehlikeler, şiddetli ihtiraslar ağı- lamıştır. Şimdi memleket üzerinde sulh bayrağı dalgalanıyor. Fakat fırtınalara glışan bu memleket hal- kı, denizleri, günlük tehlikeli mu- azzam maceraları, sinirlerin ger- ginliğini özlüyorlar. Bu maksatla kanlı oyunlar tertip ediyorlar. İlk önce stadyumlar vahşi hayvanla- rın çarpışmalarına tahsis ediliyor. Ayılar birbirini parçalıyor, boroz- lar altüst oluyor ve seyircilerin ruhlarında dehşetin şehvetini kam- çılıyor. Çok geçmeden gitgide kı- zışan muhayyeleleri daha şiddetli savaşlar özlüyor, insanların kahra- manca çarpışmalarını arzu ediyor, Ve bunun üzerire kiliselerin iman ve esrar dolu bağrından, yeni bir mücadele, bir macera arzusu, fışkı- rıyor. Fakat bu defaki insan kalb- ,lerininin denizinde olmak üzere. Yeni bir sonsuzluk, bir umman, bir ihtiras seli, bir espiri savaşı ufukta beliriyor. Bu barikulâde kaynaşmıya atılmak - işte bu ge- cikeon fakat kudretini muhafaza eden Anglo - Sakson ırkının yeni zevki. Bu gvretle İngiliz halkının, Elizabeth devrinin dramı başlı- yor. Bu barbar ve iptidai başlangıç- ta, ilhamları ifade için kullanılan kellmelerde, mâdeni, keskin bir ses taassupla hüküm sürüyor. Hocamın başlangıçta fısıltı ha- linde işitilen sesi gitgide kuvvet- lenmiş ve her an daha parlak daha hür olarak semalara doğru yük- gelmişti. O da bu hele tahmmül edemez olmuş, mesafelere muhtaç olan sesini duvarları arasında boğ- mağa başlamıştı. Başımın üzerinde fırtınslar e8- tiğini, köpüklü denizin sağır edici gürültülerle çalkandığını duyuyor- dum. Yazı masasının başında bü- zülmüş olarak oturuyor kendimi sahilde, evde zannediyor ve binler- ee dalganın, rüzgârların bana dostça yaklaştıklarını zannediyordum.