ci Ludovica, gelininin işmini söy- lemeden : — Şu, şarkı söylüyor! diye mırıldandı. Ben, bayır tepelerinde onun düğümlediğini çözmek için koşarken, o fırın arkasında, avlu dolusu türkü söylüyor. Kadın içerledi, kalbinden bir kaç saniye için ayrılmış olan ke derı ova yeniden döndü. Bakışlarina bir sis kondu, öf- keyle eve girdi. Anna şarkışı Omırıldanmaya başlamıştı. Kaynanasının girişinde, şarkıyı bırakmak şöyle dursun kalbinin bütün coşkunluğu ile ona yeniden başladı. Ludovice'nın ayağı ip yumağı- na takıldı : — Onları bırak ihtiyar düşkün ! Onlam, dilenci soyunla boraber sen hazırlamadın ! Undovica onu saçlarından ya- kalıyarak aşağı doğru çekti. Anna âa onun karnını ve rasgelen yeri- ni yumruklamaya koyuldu. Kavgaya doyunca, dayak yiyen Anna, (çünkü Ludovica bir erkek kadar kuvvetliydi) dışarı koştu ve ve nağu başla gizi kadar bü- Bırmağa — mezeli Kömgüler | Beni duyan ve Üyeeğiir yetişin Ur- can'ın bu dişi domuzu beni öldü- öldürüyor. İmâanant, beni duyan ve duymayan... «Kaynana» dışarı bile çıkma mıştı, fakat Anna dayak yediğini mahkemede ispat etmek için şahi- te lüzüm görüyor hudovica, Anna'nın yola doğru olan odasına koştu ve yastık, çi- çekili yatak çarçaflarını, masa ör- tülerini ve eline geçen herşeyi fır- lattı, Pazara doğru giden bir ge- cikmiş araba ll durup “Ko: mediyi> seyre — Bak Bi kd; burada ziyafet var. — Bu Triloin'nun kızı, zavallı. O meşhur ağa Triloin'un İki ağa âilesi bir araya gelin. ce maaaldaki dağlar gibi birbiri- nin üzerine çullanıyor... Arkadaki arabadan bir kadın; — Çek be! diye bağırdı. Ne duruyorsunuz ? Bunlar dövüşü yoksulluktan değil, derilerinin içi- ne gığmayışlarından. Onları oturup düşünmiyeceğim. Haydi çek! Çek, be! Anna, kendini seyredenlerin kimler olduklarını görünce, utandı ve evin gtkasına çekildi. Elbiseleri, atanın toplayacağıni hesaplayarak, büyük kederinle ileri doğru, babasının evine doğru yü- rüdü. Mısırlar içinde yürürken «kötü ve herkesten çenebaz olân ve do- kuz köyün şerrinden kaçtığı kay- namesından fazla, <çoeaplarından ipi kaybeden» ve bir karısını mü- dafaadan âciz olan Valer'e kızı- yordu. Eve varınca, dağılmış ve to- pal annesina bir şey söylemedi. Bu, kapının önünde piliçlere yem atı- yor ve cılız bir horoza sinirleni- yordn, «kafasını kesmekten başka bir işe yaramaz.» Anna, ağlıyarak sundurmaya gökt£. — Ne oldu kızım? Anna, başörtüsüyle gözünü sildi. — Ne oldu? Başına birşey mi geldi 9 — Evde beni dövdüler. — Kim Allahım Yarabbim... — Ludovica, kim olacak 1!.. İhtiyar kadın yüzünü doğuya çevirdi; ellerini güneşe doğru tut- tu - (değnekli elini de kaldırmıştı, bundan ötürü vücudü bir tarafa yamulmuştu) ve beddna etmeğe başladı. Öyle bir beddua etmk ki bulutları ürküttü... Anna: — Ben buna müstahakım, de- di. Hoşuma giden adamla evlen» medim de, sizin gönlünüz olsuu diye Urcan'ların peşinden gittim. Ağa oğludur dediniz. Çimdi o şır- fıntı bütün esvaplarımı dışarı fır- lattı. -- Yuh! Böyle birşey irilain- lerin başına hiç gelmemişti, Yuh; ona sokakta bir rast gelirsem! Beni yaşadığı kadar unutmıyacağına eminim. Ya Valer nerdeydi? -- Damda durup suya tükü- rüyor, Nerede olsun: Köyün kö- peklerini mnhtarlıkta kovaiıyor. Anna yine gözlerini sildi. — Şimdi kederlenme kızım ve ağlama! Her işin bir mukâfatı var, Kanun var, cezalar... — Boş ver... İhtiyar kadın onun cevabını nazarı dikkate bile almıyarak: — Sâdece bir şey düşünüyo- rum, Bibiselerinin dışarda dağınık olduklarını söylüyorsun. Bir yağ- mur yağarsa berbad olurlar. On- ları toplumaya bir adam gönde- relim. At ta evde değil Baban buduş”ta, — Gitsin, gitmesin umurumda bile değil, Orada çürüsünler bana ne Onların hiç faydasını görme- dim ki... Bir araba otla gelmiş olan he- deme - (bu Triloin'nuu akrabala- rından lâf dinlemez ve terbiyesiz bir adam dı) - arabaya dört öküz koşarak ve gürültü patırdıyla, ya- nına buraüa sığınmış dokuz yağ- larında bir çocuk alarak yola çık- ti. Arabayı yola çıkaırneca öküz: leri durdurdu ve çocuğu traka almaya eve gönderdi. İhtiyar kadın bir şey unuttuk- larını zannetti ve tdpsllıya topal- lıya kapıya geldi. -— Ne var be? — Ağabeyim dedi ki bize öküz trakalarını versin de gelinin evine öyle gidelim... Git, git, Allah mustahakını versin. Ben sana öyle bir veririm- ki bütün dünya şaşar Kapıda, kırın stiktinetinde, işin nasıl çıkacağını merakla gözetle- yen büyük hâdemenin uzun kah- kahası duyuldu. y : Köyün büyük avcı ve şarap mütehassıs macar kâtibi, vazlfe- sini eski macar uşullerise göre ya» pıyordu. Onun dâiresinde yalnız iki efendi vardı : biri gökte « ki onu sik, sik şehadete davet ediyor- du ve diğeri yerde, ki bu ein kendisiydi. Fakat doğru bir adamdı bun- dan ötürü köylüler onu seviyordu. Bu gitgide kötüleşen dünyaya kar- şı sinirlenirken - tekaüd edilmesi- ne iki yıl kalmıştı - kulaklarına Valer'iu yaptığı işler gelince fena halde kızdı Onun gelâmına cevap vereceği yerde : — Sertifika, peşinden geldin buraya değil mi? diye sordu. Ba- banı soyuyorsun... yi amma, kanun... — Neiyiamması! Defol! Şim- di seni jandarmelarla... ana bunu verinen lIğzım... Kâtip yan yan Valer'e bakarak Suciu'ya : — Bu domuzu dışarı şi! dedi, Hol az isten! Seni şu değnekle döverim, yalancı ! Masanın altından <husar» bağlı bastonunu aradı. Bu esnada, Su- —Devam 143 ncü sayfada — 141 — Servetifünun — 2372