miyor ki, tevkif edildiniz mi diye telefon etmesin. Kar- şılaştırılacağınız gün, yanınızda kalabalık bulunmamız lâzım. Yoksa bu defa hava gazı gibi değil, o sizi mutlaka öldürür. o Arnold bir sevinç çılığı koparmaktan kendisi ala» madı. Demek ki M. Pavillan'ı öldürmemişti. Demek ki masumdu! Hey Allahım, hayat ne güzeldi! Demek ki ortada yedi yüz franktan başka mesele kalmıyordu. Ne kadar ufak şeydi bu! Kalkmağa yeltendi, fakat başı döndü, arka üstü düşüp kendini kaybetti. Sanki bir rüyada gibi; — Ne cürüm işlemişti ? Denildiğini işitti, Cevap vermek istedi, fakat kimse onu dinlemi- yordu, Polislerden biri : — Pek ağır bir kabahat değil, diye izah etti, bu, çalışmak istemiyen bir delikanlı. Bilseniz, bunlar okâ- dar çok ki!.. Fakat ne de olsa yaşaması lâzım, Clichy (Klişi) bulvarında bir tüccarın karısının âşık: olmuştu. Kadın ona, ondan kaçırabildiği parayı veriyordu. Fa- kat kocası, her gün kendisinden küçük küçük meb- lâğlar çalındığının farkına vardı. Kadın ona hakikati itiraf etti. O affetti. Yalnız şu şartla ki, tekrar âşığını nerede göreceğini kendisine söyliyecekti. Randevuya kadınla beraber geldi. Mabadini keşfediyorsunuz, İki adam arasında bir kavga çıkıyor. Derken döğüşmeğe başlıyorlar. Suratına vurulunca M. Pavillan yere yıkı- lıyor ve delikanlı, çılgın gibi kaçıyor. Kendisini katil oldum sanıyor ve yeisinden kendini öldürmeğe karar veriyor, Arnold, polisin bir sözünü bile kaçırmamıştı. Ken- di Kendisni toplamıştı, — Mersi, diye kekeledi. Vak'a tam sizin anlattığı nız gibi cereyan etti. Hiç şüphesiz bu yedi yüz frangı Madam Pavilian'ın çantasından almamalıydım, fakat ne yaptığımı bilemiyordum. Bedbahtım. İztırap çeki- yordum. Öyle sanıyordum ki artık beni sevmiyordu, her şeyi kocasına o anlatmıştı, benden kurtulmağa bir çare arıyordu. — Üzülmeyin, her şey yoluna girer. Polis müfettişlerinin bir hırsıza karşı bukadar mer- hametli olmaları garib görünebir. İşın doğrusu, M. Pa- villan'ı pek sevmiyorlardı. Tahkikatı kolaylaştırabile- cek malümatı' elde etmek için kendisini çağırdıkları adliye zabıtasında, hoşa gitmiyecek bir ton takınmıştı. , Bir başkomiserin bürosunda «Ben bir Fransız vatan- daşıyım, diye haykırmıştı, ve herhangi bir kimse ka- dar hürmete lâyıkımdır. Küçük bir tüccarım diye be- nim işimi ciddiye almamazlık edemezsiniz | Ol «büyük . çapta» işler becermiş olsaydı, benim işi iki küçük mü- fetlişe tevdi etmezdiniz | Bize daima Cümhuriyet dev- rinde yaşadığımızı, birbirimize müsavi olduğumuzu tekrarlıyorlar, fakat bu doğru değil. Hem size şunu söyliyeyim ki, ben kendimi böyle gülünç etmeğe alış- mamışımdır. Kimse salâhiyetli, bu işe onu müdahale ettireceğim.» Velhasıl başkomiser, pek güçlükle ken- disini teskin edebilmişti. Arnold : — Sahi, her şeyin yoluna pe musunuz ? Diye ssrdu. sanıyor BY RAM MR — Hiç şünliziir. Sizin başkaları gibi bir hırsız ol- madığınızı pekâlâ anlıyacaklardır. Zaten size bir nasi- hat vereceğim. — Hangi nasihat ? — Tabii ve samimi olun. Hakikati itiraf edin. Adâ- leti aldatmağa kalkmayın. Hatalar işlediniz... Pekâlâ, kabul edin bunlarn. Hâkimler zannedildiğinden daha merhametli kalbe maliktirler.. Kiminle işleri olduğunu derhal anlarlar. O İ muhakkak, kendilerile alay edil- mesinden hoşlanmazlar. Bunda da anlaşılmıyacak bir şey yoktur. Biz hepimiz müsaviyiz, deği mi? Kom- şumuzun bize madik etmesi pek hoşumuza gitmez. Meselâ, kendi mesleğimde, bana böyle yapılmasından hoşlanmam. Yirmi yıldır poliste hizmet ediyorum. Pek tabii, tecrübem olduğunu ve bir haydudu namuslu bir adamdan ayırabileceğimi tasdik edersiniz. Ey, işte gö- rünüyor, siz bir haydut değilsiniz. Vakıa bir hatadır işlemişsiniz, fakat buna müteessifsiniz. Hele, kıskanç bir kocaya bir yumruk attılar diye Bonnot'nun yahut Gornier'nin intihar etmesini bir tasavvur edin Arnold : — Ya yedi yüz frank? Diye sordu. Bu anda biroda hizmetçisi geldi, belediye hasta arabasının aşağıda olduğunu ve şoförle bir erkek hasta bakıcının şimdi odaya geleceklerini bildirdi. Arnold kendisini daha iyi hissediyordu. Hayattan yine zevk alıyordu. Doktorun kendisine yapmış olduğu hüilkanfre enjeksiyonu tesirini göstermeğe başlamıştı. Etrafını çeviren adamlardan hiçbiri kendisine sevim- siz gelmiyordu. Demek ki baygınlığı esnasında kor- kunç bir kâbus yaşamıştı. Hamdolsun ki şimdi herşey bitmişti, Sedyeye uzanmış olduğunu gördüğü zuman, ken- disini gülümsemekien alamadı, Arkasında bulunan hastabakıcıya* — Lütfen, dedi, beni böyle sallamayın, olmaz mı? Âdeta deniz tutmuş gibi oluyorm. Yanında yürüyen polisler hayretle birbirlerine ba- kıştılar. Arnold'u hasta arbasına çıkarmadan evvel, hasta bakıcılar bir lâhza sedyeyi yan kaldırımına bıraktılar. Arnold, oldukça sert bir sesle: — Her halde beni böyle yağmurun altında bırak- mazsınız. Dedi. Bu defa müfettişlerden birinin sabrı tükendi. Elini kaldırdı. Ne oldu o zaman? Asla hiç kimse bunu bil- miyecek, çünkü, ayni lâhzada, Arnold ruhunu Allaha teslim etti. 1927 SON STEFAN ZWEİG Perişan Hisler Çeviren : Ziya YAMAÇ Gelecek Sayımızda 71 — Servetifünun — 2366