DD e EMMANUEL BOVE'DEN: HALID FAHRIi OZANSOY mma — ağ — — Söyleyin bana neredeyim, söyleyin bana ne yapacaklar! — Hiç bir şey canım. Cessur olun. Size yalnız bu kadar söyliyebilirim. Ve gardiyanın adımları uzaklaştı. Arnold bu ayak seslerini işidilmez oluncıya kadar dinlendi. Sonra, bir külçe gibi, yatağına düştü. Birdenbire, yarı uykusunda, yaklaşan insan sesleri işitti. Kulak kabarttı; şafak sö- küyordu. Titredi. İçeriye girdiğini görmediği ve yanında duran bir gardiyan: — Cessur olun. edi. Arnold: — Niçin? Diye sordu. — Cinayetinizin cezasını çekmek saati geldi. Arnold kalkıp oturdu. Ölüme mahkümdu. İdam edilecekti. Siyahlar giyinimiş beş altı adam, koridorda alçak sesle konuşuyorlardı. Baştan ayağa titriyerek, gene : — Fakat ne oluyor? Birdenbire her şeyi anladı. Ölüme mahkümdu, idam edilecekti. Kaçmak istedi, fakat ancak güçlükle bir hareket yapabildi. Koltukları altından tutulup kımıl dıyamaz hale getirildi. Çırpınmağa çalışarak : — Ayıb bu, ayıb bu! diye haykırdı. Bunu hakları yoktur. Hâkim nerede ? Her şeyi biliyor o. Bana hür- riyetimi iade etmeği vadetmişti. Yoksa ben böyle kendimi kolayca mahküm ettirmezdim. Her şeyi orta» ya vururdum ve hakikat aydınlanırdı. Hâkim nerede ? Bir ses: — Yatıyor. Diye cevap verdi. — Haydi gidin onu arayın, onu arayın. Yalnız o beni kurtarabilir. O seni kurtaramaz, zira seni mahküm eden odur. Bu sözleri işidince, Arnold, yarı yarıya şuurunu kay- betti. Başı göğsü üstüne düştü. Kulakları uğulduyor, mamafih kendisini götürdüklerini idrak ediyordu. Don- durucu bir rüzgâr, onu caulandırmadan, yüzüne çarptı. hiç şüphesiz, kendisini, idam yerine götürüyorlardı. Şon bir gayretle kendisini müdafaa etmek istedi, fa- kat sarkık kollarına hafif bir sallantı verebilmekten baş» ka bir şeye gücü yetmedi. Sarih bir surette : — Yatırın onu sırtüstü. Biveri bir ses işitti. Bu ona, acaib geldi. Hiç bir zaman bir idam hük- ş 70 — Seryetifünnn — 2366 münün icrasında hazır bulunmamıştı, fakat öyle sanı- yordu ki biçak enseye düşüyordu, yoksa gırtlağa, değil, gözlerini açtı. Blanche caddesindeki otelin patronu, iğilmişti. Ka- pı ve pencereler, bir ceryan yapacak surette açıktı- lar. Mamafih, kuvvetli bir gaz kokusu hâlâ odadan çıkmamıştı. Komşular koridorda konuşuyorlardı, Bir doktor, kolları sıvamış, etrafında telâş içindeydi. Ken» disi, hakikaten sırtüstü yatırılmıştı. Tavana baktı, son- ra elektrik ziyasına. O zaman, her şeyi hatırladı. Otelin patronu : — Hani tam vaktinde ölümü gilattım diyebilirsiniz. Mülâhazasını yürüttü. Birisi : — Fakat bu yaşta ne geldi başınıza? Diye sordu. Arnold, bu sözleri duymuyordu. O korkunç kâ- bustan kurtulunca, ağır ağır hayattan yine zevk almağa başlamıştı. Benliğini saran ferahlık içinde, odasında, yüzleri asık iki adamın bulunduğunu farkelmiyordu. Bunlardan biri, Doktora : — Yürüyebilir mi? Diye sordu. — Hayır, bir hasta arabası getirmek lâzım. — Peki. Sonra, delikanlıya hitabederek : — Ha sahi, yedi yüz frangı nerede sakladınız? Onları her yerde aradım. Bu odada değiller. Haydi itiraf edin, bunları bir cürüm ortağınıza verdiğinizi, Arnold cevap vermedi. — Fakat ne düşünce ile intihara kalktınız? İnsan bir kadından yediyüz frank çaldım diye intihar etmez. Bu defa delikanlı titremeğe başladı. — Bu, çok ağır, çok ağır, değil mi? — Şüphesiz, namuskârane bir hareket değil, fakit ne de olsa bunun için intihara kalkılmaz. Polisler, her şeye rağmen, iyi kalbliydiler. Yedi yüz frank çaldığı için ölmeği istiyecek kadar &klini kaybeden bir delikanlının hali onlara dokunmuştu. Hü, onlar için bir değişiklik, her gün uğraştıkları hzyriüt lardan başka bir şeydi. Ve Arnold hıçkırmağa hüşla- yınca, birisi tatlııkla ona: — Bu derece müteessir olmayın, yavrum | Dedi. — Fakat ben tamam kendisine vurduğum “urarla düştü. — Kimden bahsediyorsunuz ? — M. Pavilllan'dan. Ölmüş mü? — Ölmü mü? Ol işte bu doğru değill saat geğ- b