bo Ni diy H. de Balzac'ın Hearpten esir düşen ve sulh ile berabör memlekette yerleşip, zahire alış verigile uğraşan bir ihtiyar İspanyol, o gün erken- den pazara gelmiş ve boş ara- basını İssoudun kulesi civarına çekmişti. O gece randevu yeri olan kulenin dibine, ilkönce Max geldi. Arkadaşları gelince kendisine yavaş sesle sordular: , «Bu gece ne yapacağız?» - Şu- rada PFario babanın arabası duruyor. Az kaldı üzerine çar- pacaktım. Şimdilik onu kulenin dibindeki tepeciğe çıkaralım. Söhra yine düşünürüz... Aslan yürekli Richard'ın inşa ettirdiği bu kulenin yerin- de, vaktiyle, Selilerin bir kale- si, daha sonra bir Roma ma- bedi ve nihayet bir kilise bu- lunmuştu. Herbiri bir devri temsil eden bu asırlık yıkıntı. lar, bir enkaz dağı halini al- muıştı. Şu halde Richard'ın ku- lesi her yanı sarp bir main üze- rinde yükseliyordu. Kaidesine kadar olan irtifa seksen adım kadardı. Bir saat içinde arabanın parçaları söküldü ve yukarıya taşındı. Orada parçalar tekrar yerliyertine konduktan sonra, bütün izler, büyük bir gayretle, yokedildi. Öyleki, arabayı ora- ya sanki şeytanlar veya bir perinin sihirli değneği kaldır- mıştı. Bu işten sonra acıkan ve susayan <şavalyeler? umumi karargâhları olan meyhaneye gittiler. Alçak salonda yer alıp, Fario babanın ertesi sabahki uğrayacağı şaşkınlığa gülmeğe koyuldular. «La Rabouilleuse » Perili isimli eserinden Araba Restauration devrinde İssoudun kasabasında “Ziyancı şovalyeler” namını taşıyan bir çapkın grubu yaşıyor. Bunların işi gücü, mu- zipliklerle, halkı rahatsız etmektir. İşlerini dalma gece gören bu “şovalyelerden. üçü: Max, François ve Baruch bir gece okla gelmiyecek bir iş beceriyorlar... Hakikaten ertesi gün bütün kasaba kaybolan araba hanvadisi Te çalkandı. Herkesle biraz en- dişe ve birazda neş'e seziliyor- du, Max, beş dakika içinde gi- yindi. Gezmeğe çıkmış gibi, ağır adımlarla, kule civarında toplanan kalabalığa yaklaştı. Ahaliyi yararak ihtiyar İspan- yolun yanına gitti. — Ne var, ne oldu? Bodur ve sıska Fario me- seleyi anlattı. Baştan nihayete kadar dinledikten sonra Max sordu : — Arabanı buraya çekti- ginden eminmisin? Çünki, Allaha şükür, memleketimizde hırsız yoktur. — İşte şuracıkta idi... — Fakat hayvan koşulu olupta arabayı çekiverdiyse... İhtiyar İspanyol otuz adım ötede bulunan atı göstererek : — İşte hayvanım burada, Dedi. Max ağır adımlarla hayva- na doğru ilerledi. Kulenin ka- idesi ancak oradan görünebilir. di. Ahali kendisini takip etti. Zaten çapkının maksadı bun- dan ibaretti. François'nın sesi işitildi ; — Yanlışlıkla cebine bir araba sokan yokmu? Baruch karşılık verdi : — Herkes ceplerini araş- tirsın. Çeviren : Ziya Yamaç Etraftan kahkahaler duyul- du. Fario baba yemin etmeğe başlamıştı. Yemin eden bir İs- panyol ise fevkalâde kızdığını belli eder. -— Araban hafifmiydi? de- ye sordu Max, — Hafifmi? Eğer şu bana gülenlerin ayaklarını çiğnese hiçbiri nasır derdi görmez. — Şu halde senin araban perili. Baksana nereye çıkmış. Bu söz üzerine bütün gözler yukarıya baktı. Biran için tek- mil pazar halkı şaşaladı. Her- kes perili arabayı gösteriyordu. Diller çözülmüştü. Bir ses Fa- rio babaya hitaben : — Şeytan hancıları himaye ediyor. Bu şekilde, han durur- ken arabanı sokak ortasına çek- memeni sana ihtar etti diye bağırdı. İspanyol hasis bir adam ta- nındığı için kalabalıktan yuha sesleri yükseldi. Max ihtiyars hitaben : — Cesaretini kaybetme hen- şeri, dedi. Şimdi kuleye tırma- nır, senin arabanın oraya nasıl çıktığını öğreniriz. Vallahi yar- dımımızı esirgemeyiz, bunu böy- le bil. Haydi gel Baruch. Son- ra Prançois'nın kulağına fısıl- dadı : — Sen şu kalabalığı bir kenara çek. Kule yanında kimse kalmasın. — Devamı 285 inci Sayıfada — 281 — Servetifünun — 2332