| Yazan :A.VLAHUTA v EDEBİYATINDAN : DÜNYANIN DERTLERİNDEN | Çeviren: Gayit YAMAÇİ eden sesi, bütün doktorların &cl ve kat'i bir kelimeşiydi. Ona dur- madan bağırıyordu: — Evet, sen bir veremlişin ve ya- kında öleceksin! Ve uzun zaman bu ses onu ko valadı. HI Nihayet, Gaiceni'e gittiler. İyi bir talebenin geçirdiği en iyi za. mân muhakkak liseyi bitirdiği se- nebin iki aylık yaz tatilidir. O zaman o, güç ve zor olan her şeyin bittiğini artık hayatının bir el içi kadar düz olduğunu ve sâdece yürümesinin icabettiğini zanneder, İşte ufak bir mânia daha var: olgunluk ve sonra şapkayı enseğine indirerek kimseye eyvaliah demez. Öyleyse, Radu neden böyle ne- şesiz ve kederli duruyor ? Arkadaşı bunu izah edemiyor ve günün dört- te üçünü Radu'nun kederinden bahsederek geçiriyordu. Onu yola getirip neşelendirmek lâzım, fakat bunun için başkalarının da yardı- mı elzemdi. Gheorghe'nin sevimli annesi ve iki kardeşi vardı. Babası beş sene evvel ölmüştü. Onlara Gaiceni'de ufak bir çiftlik, kaşabada birkaç dükkân, bırak- miş, bunların hepsi senede sekizbin franklık bir gelir temin ediyordu, Onları yoksulluktan dert yanarken kimse duymamıştı. Bayan Katinka iyi, çalışkan ve 286 — Servetifünun «> 2332 zeki bir kadındı. Sempatik gözleri iri ve merhametli - okadar mer- hametli ki insana bakarken daha okşuyordu-sâkin ve gen bir mizaçı vardı. Bu hali onun yaşını on sene eksik gösteriyordu: otuz yaşından fazla olmadığına yemin edebilrdin. Lina onsekizlik ciddi bir kızdı. İuce, uzun, biraz zayıf ve sarı yüzlü el& gözleri zekâ dolu ve uzun kir- piklerini çerçivelemişti. Margareta, şaksoı, hoş ve çap. kın bir kızdı. Onyedi yaşında idi. Dolgun ve tateyüzü, neşedolu ve gözetleyici siyah gözleri vardı. İki kız kardeş biribirine hiç benzemi- yordu. Her biri kendi tipinde gt. zeldi. Radu çok sıkılgan mizaçlıy- dı. Bilhassa sofrada elleri duracak ve hareket edecek yerleri bilmedi: ğinden zavallı terliyor ve gözleri kararıyordu. Her hareketinde bir tuzluk devirdiğini bir bardak dök- tbüğünü zannediyordu, Bu kaza başından sik sik geçi- yorda ve böyle beceriksiz olduğunu görünce kendi kendine içerliyor ve sinirlendikçe daka beceriksiz kalı- yordu. Elinden düşen bir çatalın gürültüsü bütün gün kulaklarında çınlıyor ve onu rahatsız ediyordu. Fakat düşünceli ve dürüst ha- reketli, sarı yüzünde bir artist edası taşıyan bu genç, derin ve &iyah gözleri, acı tebessümü ve kalaba- lığa gürültüye alışmamış sıkılgan- lığı, hareketsizliği ve sükünetile Gteorghe'nin anneşi ve kardeşle- rinin hoşuna gitti. Kendine burada gösterilen aşk onu hiç te yabanet hissettirmemğe başladı. Arkadaşını memnun etmek iş tiyen Gheorghö &nnesi ve kardeş- lerine Radu'yg siz ve bay demeyip ismiyle çağırmalarını rica etti, — Çünkü Radu yabancı değil- dir, o benim sevgili kardeşimdir... Radu'nun ne iyi bir insan olduğu- nu tahmin bile edemezsiniz... Ve Radu'nun boynuna sarılarak dizlerine oturuyor ve saçlarını dü- zeltiyordu ; — Ve sen de ağabeyini dinie, Anneme anne ve kızkardeşime de senin kardeşlerin gibi gen diye hi- tab et ve onları isimlerile çağır! İyi bil ki, eğer dediğim gibi yap- mayıp ta naz edersen, sans darılır bir daba konuşmam... Haydi anne, sen başla, ona Radu diye hitab et... Haydi anne onu ismiyie çağır. de- leli bir hafta oldu ve hâlâ... Radu senin aklli oğlundur değil mi anne? Ve Gheorghe dostunu methede» rek bir lâfa başlıyor ve çocukca» sına coşup taşarak annesini saa- detten ağiıyacak bir hale getiriyor ve evi neş'e ile dolduruyordu. O zamandan sonra Gheorghe konuştuklarını dinliyor ve onları icabettiği gibi konuşmadıklarını görürken daba içerliyor ve l⣠an- lıyan insanlardan olmadıklarını söylüyordu. Yavaş, yavaş onun İsrarı ve 86 vincile hepsi buna alışabilâi. Yani ayni âilenin fertleriymiş gibi. Hep- sinden daha güç, buna Radu alış: