Bay Tevfik kızının yalnız evde ii. bırakılmamasızı övey snneye ten- © bih etti ve tekrar Ankaraya hare- * kat için yeltuluğa koyuldu, Ayşe her Cuma gecesi Ali ile Birleştiği pınar yolunu görmez olmuştu, çok defa evin giti yanına kadar gelen Ali ile konuşamadı. Çiçek açan portakşl ağaçları onları gisliye- medi. Bir gündü... Karabaş bah, çenin dört tarafına galdırıyordu. Ayşe övey annesine bahçeye inip biraz gezmelerini rica etti, Ona en tatlı portakalın çişeklerinden toplıyagağıyi yadditi; yüzünden öp- $ü. Geng kadı muti bir hareketle Ayşeye arkadaşlık etti. Bahçede yarım şaat kadar gezdiler, şaka- laştılar. Her zaman Ali ile birleş- tikleri portakal ağaçlarının altın. dan ceviz ağacına doğru yürüdü. Bir aralık ağaç dibine bırakılmış bir zarfın ayağına takılaığını gör- dü. Merak etti, iğildi. Zarfı çar- pıntı içinde merdivenlere doğru alarak koştu, Kalbi heyeçanla vu- ruyordu. Ay ışığında gözleyinin 8€- çebildiği yazı şöyle başlıyardu. “Ayşe, Cuma günü babam evlanmemiz, için size gelecek. Gözlerinden öpe- rim . Ezici bir iç sıkıntısına takılan Ayşa, övey annesine küoştu. Onu, kucakladı. Öptü. Bu fevkalâdeliği övey anne anlıyamadı. Ay bulut- larla yarış edercesine kuşuyaydu. Cuma günü Ali'nin silesi tara- ftndap Ayşe istengmişli. Givey apna bü işe razı olmadj. &li'dit bir şgn- at sahtbi olduğu övili İdare wii bileceği söylendiyse de: - Daha iyisini buluruz hulyasiyle övey an- ne daha zengin we süslü bir yuva düşünüyordu. (Akşama kadar tar- lasında dükkânında uğraşan Ali Ayşeyi mes'ut edemez,) diyordu, b Gecelerini uykusuzluk iğinde geçiren Ayşe çok sevdiği babasiy- le, çok yabancı buldugu övey an- nesine biç bir şey söyljyemedi. * Bir Guma aşbahışdı. Ayşeyi evin içinde aradılâr. Portakal bah- çesinin keyarındaki ince su yolun- da yatıyor buldular. Kasabanın doktorlağ Ayşeyi kurtaramadı. Akşama doğru doktorun over- diği raporda Ayşenin tentürdi- yot içtiği bildirilmişti, bütün ka- saba yerinden oynadı. Bay Tevfik ağlıyor, beyninden vurulmuş gibi kendini yerden yere afıygrdul Köyün bütün delikanir ları Aygö'nin centza meraşiminde bulundular. Baba bu son vazifeyi bile yapamadı. Şuurunu kaybetmiş gibiydi. Mahelte baikı şaşkına dönmüş- tü. Tabut ağır ağır uzaklaşıyorken; baba ağlıyordu. Gün slev, dağ tepeleri renkli idi. Nuri ERKOLDAŞ ( Başka Sayfalardan Dönen Yazılar | KELİMELER — 219ncu Sayyadan Devam — Her kelimenin şiire girmiş ol- makla bir ehemmiyeti, bir rolü vardır. Ve bu rol ne eksik ne de fazladır. Yani çiir yazıldıktan sonra hiç bir kelime yer değiştiremez ve hiç bir kelime diğer kelimelere olan uzaklık veya yakınlığını kay- bedemez. Muhkem şiirdende şiirin W bu muayyeniyetini ve hiç bir ke- limenin yer değiştirmiyeceğini an- lamamak gerektir. - Burada kelime ile kelime for- munu ve kelime formu ile de mısrağ formunu kaştediyorum .- Mesele bu şekli alınca ne diye bir güzelle matuf olmak üzere birleşen kelimeleri tahdide tâbi tutmalı? Nediye vezin ve kafiye ismi altında şiirin sun'ileşmesi yo- luna sapmalı? Salâh BİRSEL o Perili Araba — 281 inci sayfadan devem — Fario, Max, Baruch yanle- rına üç <şovalye» daha olarak kuleye çıkmağa başladılar, Bu oldukça tehlikeli çıkış esnasın- da Max ve Baruch arabanın yukarıya taşındığını belli ede- cek hiç bir iz'in mevcut olma- dığını gördüler. Bir büyü şüp- hesine düşen PFario, iyite şaş- kına dönmüştü. Yukarıya çıkıp vaziyeti gözden geçirdikteli sön- ra arabanın oraya oraya çıka- rılmasının imkânşız birşey ol- duğunu anladılar, —, Şimdi bunu nasıl indi- receğiz, derken fik defa olarak İspanyolun gözlerinde ümitsiz- lik ışıkları belirmişti. Hiçbir vakit renk değiştirmiyecek zan edilen buruşuk ve sarı renkli yüzü bembeyaz kesilmişti. Max: — Nasıl mı? dedi. Fakat bence bu, güç bir şey değil. Ve zahire tüccarının şaşkın- lığından istifade ederek kuvvetli ellerile arabanın yan kollarına yapıştı ve yerinden oynattı. 'Tam arabayı bırakırken bağırdı: — Aşağıdakiler, dikkat! Hakikatte tehlike filân yok- tu. François'na ikazile ve vazi- yeti iyi görebilmek arzusile geriye çekilen halk kuleden e- pice ayrılmıştı. Araba yere düş- tü ve mükkemi bir surette par- çalandı. Baruch İsparıyda : — İşte araban indi.. dedi. Fario baba: — Ah, haydutlar, serseri- ler.. diye feryadı bastı. Belki dnu buraya çıkaranda sizsiniz. Max, Barucl vediğer <şo- valyeler»? İspanyolun küfürleri üzerine kahkahayı bastılar. Max soğukkanlılıkla : — Maksadımız sana yar- dımdı. Az kaldı şu perili ara- ban, peşinden beni de sürük- lüyordu. Buna karşılık bize böy- lemi teşekkür ediyorsun. Han- gi memlekettensin sen bakalım?. Hiddetten titriyen İspanyol: — Ben affetmesini bilmi- yenler memleketindenim.. dedi. Arabam da sizi şeytana götür- meğe yarıyacak faytondur .. Ziya YAMAÇ 285 — Servetifünun — 2352