ğ a. Bu samimiyetin hangi kalpler için daha tatlı ve sihirli oldu- Bunu bilmem s#öylimeye lüzum var- mıdır.? Radu ile Murgareta bu re- jime biraz zor aliştılar. Acayip şey. Çünkü Margareta o kadar ca- na yakın o kadar çok ve açık ko- nuşan bir kızdı ki eğer bir saat zarfında koynuna atılacağını tah- min etmesen bile bunu ertesi gü- nü için bekliyebilirdin. Radu az bir zamanda epice de- gişti. Yüzü nürlaştı, gözleri mem- nuniyet doluyordu. Arkadaşının hiç bir zaman görmediği gibi ne- geli, coşkun, çenesi düşük ve cop kun oluverdi. Bütün gün Gheorghe ve kızlarla bahçede koşuyor ırmağın kenarın- dan yukarı gidip çalılıklar arasın- da saklanbaç oynıyorlardı. Akşam- ayın yorgun dönüp iştiha ile yi- yorlar ve geç vakte kadar eğleni- yorlardı. Radu şarkılar okuyor, lâtifeler yapıyor, aktörler gibi ya- pıyor, Rossi ve Salvini gibi ölü- yordu. O kadar neş'e ve o kadar &s- mimiyetle ona alışmışlardı ki Ghe- orghe'nin annesi Radu'nun kendi oğlu olmadığına esef ediyordu. Gheorghe ise saadetin zirvesine ermişti: Muvafakiyeti beklediğinin fevkinde olmuştur. Gece yarısı birbirinden şevgile akrılıyoriardı. Her biri de içi bah- tiyarlık dolu odalarına çekiliyordu. Birer kitap alıp, uyuyuncıya kâ- dar okuyorlardı. Veya hüiyâları- nı biri birininkine ekleyip istikbali düşünüyorlardı. O gecelerde uyku onlara sabaha kadar yanaşmıyor- du. Ertesi sabah kızlar kapılarını yumruklayarak zorla onları uyan- dırıyorlardı. Bir gün uykulu gözlerle öğle üzeri odalarından çıkarken Marga- reta Radu'yu muzafferane ve mü- tebessim gözlerle karşılayarak: — Sabahın hayrolsun Sabaisi- Rab Bonata... Radu, kendine şaşkın şaşkın baktığını görürken daha ciddi bir edâ ile: ““ Babathai, arama! , “ Dünyanın gizli sırlarını ,, “ Senin kaidelerinin yanında ,, “Bir de af hatâ var.,, Radu'nun çehresi değişti ve Mürguteta ilk defa olarak onun seri sesle kendine hitap ettiğini düydü. — Neden, eşyalarımı karıştırı- yorgunuz? Bu hoşuma gitmez... Defterimi veri — Affedersiniz, #izin eşyaları- nızı kimse karıştırmadı. Dün hiz- metçi onu halının altında bulmuş ve bana getirdi. Bana böyle öfkeli bakmadan rica et de defterini geri vereyim. Margareta gücenmek imkânsız. dı. Bütün buna rağmen akşama kadar darğın durabildi. Onun göz- lerine bakmayor ve hiç lâf söyle miyordu. Şimdi, o da dargın du- ruyor. Fakat yemekte gözleri biribirininkini buldu, ikisi birden gülmeğe başladılar. Margareta def- teri iâde etti. Her biri Radu'ya yazdıklarını okumasını rica etti, O istemiyordu. O defterinde hiç bir şey anlatmıyan bir başlangıç- tan başka bir çey olmadığını söy- lüyordu. Çalışması lâzım geldiği bu manzumenin uzun bir hikâyesi olduğundan bahsediyordu. Mevzuu «İla» (yani Tevratın metinlerini anlıyan genç adlı) bir Polonya hi- kâyesinden alınmıştı. Bu hikâye- nin tereümesini hangi Fransız me6- muasında okuduğunu hatırilamı- yordu. Şiirinde genç Sabathaj'ın, tereddütlerinden, ananevi musevi sükünetinden ayrılmış dininin me- nettiği kitaplar okuduğunu anlat- mak istiyordu. Bir gün hemşehrileri onun €$- yalanını karıştırmış ve aralarında bir kafatası bulmuşlardı ve Sabat- hai'ın tabiatın sırlarını çözmek is- tediğini aniarlar. Bu onlara göre bir cinayettir. Onu lânetle şehirden çıkarırlar. Bütün bunlar Galiçya da cerçyan eder. Sabahathai ya- bencı bir şehre gidip bir Geners- lin evinde konferanslar vermeğe başlar, Yakışıklı, söz söylemesini bilen ve herkesin hoşlandığı bir adamdır. Herkes onu takdir eder. Generalin kızi onusever, evlenirler. Çalışması gayesinde meşhur olur. Üniversite ohocalığına kadar yükselir. Bir kitap yazıp Allahın mevcut olmadığını ileri sürer. Onu çekemiyen münevverler hepsi aley- hinde bulunurlar. Papazlar karısı- nın üzerine çullanırlar. Onu vehen- nemle korkuturlar. Bir doktor ge- tirip onu deli diye ilân ederler. Sabathai'ı bağlıyarak böyle aklı başında tımarhaneye yerleştirirler, Yirmi sene gonra bir isyandan son- ra sabık talebeleri onu tımarhane- den dayaktan aptallaşınış bir vazi- yette çıkarırlar. Ondan sonra ne olduğu malüm değildir. Bazıları kırlarda ve bayırlarda bir adamın ağır nebatlar arasında bir şeyler araştırıp durduğunu gördüklerini söylerler. Ona ne aradığını, sorana: — Allahı arıyor ve bulamıyo- rum, diye cevap veriyordu. . . . . . . . . e Radu: — Ben, diyordu, bu kadar is tidatlı ve güzel olan bu adamın böyle bir akibete müştahak oldu- gunu ispat edeceğim, çünkü zekâ ve kalbinle etrafındaki insanlar- dan daha yukarı çıkmak bir gü- nahtır ve bu günahın cezasını çekmen lâzım. Hassta, zaten âciz adamların üstün kimselere olan sonsuz kini mevcuttur ve daima olacaktır. Ve nihayet keder her geç» kin adamın hayata ödediği mukad- der olan bir vergidir. Fakat Radu'nun bu daima dü» şünüp tarttığı şeyleri dinliyenler onun gibi kabül ve bhuzmedemi- yorlardı. Bundan ötürü plânları bırakıp O başlangıcı kendilerine okumayı ondan rica ettiler. Radu nihayet kabul edip oku- mıya başladı. Manzumenin adı Sabathai Rat- Bona idi. Ve haik ile Sabathai ara- sındaki düşünce farkını, halkın on- dan kaçınıp nibayet bir gece te- cessüsle evine hücum edip kafata- gını bulduğunu anlatan kısımları okndu. Radu: — Bundan sonra, dedi, Sabst- hai'ın başına gelen bütün belâlar. Hepsi bu başlangıcın harikulâdeii- dinden bahsettiler, Anne güğüs geçirerek onu öptü. Oğlunda Ra- du'nun istidadı olmadığına esef ediyordu. Margareta ise o tatlı berrak gözlerile ona rüya dolu, steşin ve saadet kıvılcımları dolu nazarlarla bakıyordu. O akşam Margareta'nın ne güzel gözleri vardı İ.. Bu hakikat dajma Radu'nun içinde bir şarkı parçası gibi kaldı ve daima bunu sanki kendi kendi- ne söylemiyor da bir başkası onun kulağına fısıldıyordu. Fakat onların şâkin eğlenceleri seyrekleşmeğe mahkümdüu. Olgun- luk hazırlıkları başladı. Bazı gün- ler beraber çalışıyorlardı. Radu bu sistemin aleyhinde idi. Arkadaşıyla daima bir arada olamıyordu. Gheo- rghe bahçeye ağaçlar altına çıkıp — Devami gel sayıda — 287 — Servetifünun — 2332