Mürincikkântn 1311) ; fakat, roma- na âit resim klişeşinin hazırlan- ması geciktiğinden, Araba Gevda- sı, Servetifünun neşrettiği ilk ede- bi - milli tefrika olamadı ve 8 Şubat 1311 tarihinde ( No. 258 ) neşre başlandı, Romanı, ayni nüshada, Ekrem Bey Araba Sevdası başlıklı maka- lesiyle, Tevfik Fikret takdim etdi. Bu makalede, Ekrem Beyin ka- rakterinden, daha evvel neşrettiği Şemsa hikâyesinden bahsettikten sonra, Obu eşerin o resimlerini, ressam Halil Beyin (*) yap tığını zikr ile, “memleketimizde ilk defa olarak milli bir eseri Aliyi türk ressamlarının medarı ifti- harı addedilmeğe şayan bir fırça ile musavvereni neşre muvaffakı- yet, Servetifünun için ne büyük şeref ve safdetdir,, diyordu. Yine ayni nüshada, R. Ekrem, Ahmed İhsana yazdığı 8 Şubat 1311 tarihli bir mektubunda, “ara. ba,, kelimesinin imlâsı üzerindeki tetkik ve düşüncelerini; araştırmış olduğu bir çok lügatlere istinaden “ayın,, ile değil, “elif,, le yazıl- masını doğru bulduğunu ve mec muada da bu tarzda tertip edil- mesini bildirdi. Bu düşüncelerinin devamını 259 No, Servetifünunda neşretti. Meomugnın 261 numaralı nüshasında, Trabzondan Hüseyin Kâzımın gönderdiği ve ayni mevzu etrafındaki, ayni neticeye varan araştırmalar; 263 üncü numara sında, R. Ekremin Tekmili Bahis başlıklı cevabı neşredildi. İsminin imlâsı bile bir hâdise teşkil eden roman, muntazaman, Meşhur yağlı boya tablolarile tanınmış olan Halil Paşa. her nüshada yer alarak mecmua- nın 26 Eylül 1312 tarihi 29 uncu sayısında sona erdi.. Halid Ziya Uşaklıgil, Kırk Yıl ismiyle neşrettiği ve beş cildden ibaret hatıralarında, “Araba Sev- dası uzun müddet Servetifünun sahifelerini süsledi. Bu son keli- meyi üstadın hatırasını tâzim için kullanmıyorum. Hakikaten Recai zade bu hikâyesine, fikrinin öyle inceliklerini koymuştu, ki tarzi itibariyle yeniden ziyade eski de- nilmesine rağmen devamı müdde- tince hepimizi nışatla doldurdu. Kendi cinsinde nefiş bir eser olan bu hikâyeye atfedilebilecek yegâne kusur, yarı yarıya daha küçük bir mikyas içinde sıkıştırılmış olma- sıdır zannındayım,, diyor. Edebi- yatımızın gerek dün, gerek bugün için en kuvvetli roman ve bikâ- yecisi olan Halid Ziya gibi bü mevzuda söz söylemege salâhiyetli bir edibimizin kaleminden dökü- len bu cümleler, Araba Sevdası- nın muhitinde uyandırdığı alâkayı çok iyi gösterir. Mevzüundan anlaşıldığı üzere, eserde anlatılmak istenen, o devir- deki garblılaşma temâyülünün, bâzı gençler tarafından nasıl kav- ranamadıği, hazmedilemediği, bu takdirde ne gülünç vaziyetler ihdâş etdiğidir. Eserde, okuyucuyu sürükleyen, birbirini tâkıyb eden canlı vak'glar yok gibidir. Fakat o devrin bâzı tiplerinin rühunu canlandıran tah- liller, bügün bile, bu eseri, bize sonsuz bir zevkle okutuyor. Servet-i-Fünün'da tefrika edil- dikden sonra derhal kitab hâlinde basılan “Araba sevdâsı, nın, daha o zaman mevcudu tükenmiş, ve ikinei bir tab'ı da yapılamamışdı. Bunun içindir ki, romanın yeni harflerle neşrini, büyük bir mem- nüniyetle karşılamak lâzımdır. Fa- kat edebiyâtımızın, kıymetli bir muharritinin, neşri en çok alâka uyandıran ve her zaman için ehem- miyetini kaybetmeyecek olan bu güzel romanının, daha ötindi bir tab'ı icab ederdi. Eserin, hemen her sahifesinde, birkaç mürettib hatâsına rastlayoruz. Fotoğraflar, mecmu& veya ilk tab'ındakilere nazaran — herhalde klişe masrafını azaltmak gayesiyle — çok küçültü!- müş, Halil Bey gibi san'atkâr bir ressamımızın elinden çıkan bu fo- toğraflar, asıllarındaki güzelliği kaybetmiş, hattâ, bâzen seçilmez bir hal almışdır. Fiaere, not hâlinde, yalnız hicri tarihlerin, milâdi; alaturka saatle- rip, alafranga mukabilleri ilâve edilmiş gibidir. “« Kıymetli muharririn yukardaki sa- fırlarını okuyunca nasıl yüksek bir edebi ve tarihi görüş mahsulü ol- duğunu anlamak kolaydır. Yeni çı- kan cildin mürettip yanlışlarile dolu olması resimlerin 45 sene evvel basılanların yanında çok fena ol- ması bizdeki kitobı basdırıp neşre- den neşriyat evlerinin esnaf ve adi kâr zihniyetinden bir türlü ayrı: İamaz ulduklarını bir daha göster- miştir! Zaman, umarım ki bu mah- zurları da ortödan kaldırır. Bence en kıymetdar nokta hakiki ve tarihi kıymeti olan eserlerin tedkikına Ülkü macmuasında yer verilmiş almasını Htiharla görmektir. Ahmed İle TOKGÖZ Tam yarım asır evvel, 4-17 Nisan 1891 tarihli fünundan Aşağıdaki satırları nakleyliyoruz. Bundan sonra her nüshamızda sırasiyle elli yıl evvelki gazetemiz nüshalarından parçalar alacağız : 1 — Şehzadebaşında Manakyan kumpanyasından maada «Hande- hane» ve «Hasan takımı» ile birde frenk canbazları var. Manakyan kumpanyası köhne «Balmumucu» ve «Güzel Amelya» ile mesgul ol- duğu için bu oyunları seyretmek zahmetine katlanamadık. « Hande- hanes ye gidenler, Ahüütrezalrın gü- lünç gözlerini wiulgmek arsusun- dadır. Yoksa oyüünın piyordü esas aranmaz. İşte esas olmayınca biz ne yazalım * II — Amerikada Boston şehrin- de <Bille»yani aşağı yukarı «O, kadın» ünvanlı bir gazete kuruldu, Tağâh, tertip eden ve basan ve #ütüfilür hep kadınlardır. Gazetede Erkeğe aid bir satır bulunmaz. Bu gaze- tede izdivaca ve nişanlanmağa dair ilânlar da yoktur. MI — Resmini bastığımız yan- gın kulesi İstanbulun en yüksek noktası şayılan Beyazıd meydanıu- dadır. Kapıdan Seraskerlik dairesi- ne girilir. Yangın kulesi vaktiyle ahşab olduğu halde Sultan Mah- mud zamanında taşdan yapılmıştır. ve 4 numaralı Serveti Kapının üzerinde Keçecizade İzzet Mellâ tarafındam yazılan manzum tarik vardır. Ebced hesabiyle son satir bahlil olunnrsa 1244 yılı çı- kar ki 1829 demektir, 112 yıl evvel inşa olunmuştur. Yüksekliği 110 metre 57 santimetredir içinde 253 basamak merdiven vardır. Bir te- rafta yangın çıkarsa İtfaiye ala- yına derhal telgrafla haber verilir. Gündüz ise işaret çekilir ve gece ise kırmızı fener yanar. Bunu gö- ren Vaniköy üzerinde İcadiyeden derhal yedi top atılır.