ierinin etrafında dolaşırlar. Onu korkutmalı o her nekadar korku. süz bir karavul olsada. Ve sonra işler degirmendeki gibi sıraya girebilir. Delikanlı kızın ce sedini kuyudan çıkararak sağ ko- lu ile kulağını keser, gözlerini çı- karır ve kalbine bir demir gaplı- yabilirdi. Semada yıldızlar dünyayı gör- meğe hazırlanan kedi yavruları- nın gözleri gibi yavaş yavaş işık larını açmağa başlamıştı. Mezarlıkta sâde iki kişiydiler. Artemie Grozavul ve Karavut Ciu- curel. — Git amca yat... Dün sabah- tan beri çok çektin... Fakat ihtiyarın kendi hesapla- rı vardı. Artık cinden korkmuyor- du, çünkü papaz kurtulmak ümi- dini ona vermişti. Toma Ciucurel çok iyi bir delikanlı ve insan bir adam olduğunu göstermişti. Bütün ömrünce ona müteşekkir kalacaktı. Tome Ciucurel papaz Romit- zan'a gitmiş ve bu da haklı ols- rak, ölü kadının onun ve bütün dönmelerin aleyhinde bulunarak gelmek istememişti. Fakat genç adam oturup düşünmedi yorulma- dan komşu köyde sadıcı olan pa- paz Bulbuc'a koştu, Papaz Bulbuc ise anlayışlı bir adam ve her der- de deva bulmak istediğinden bun- ların derdini dinlemiş ve ölü ka- dının günslunı sifetmişti. Telefonla vilâyet baş papazının muvafişkatini alarak, dönmenin af- fı için dua etti ve ertesi günü defin merasiminde duayı yine o okuyacaktı, — Git, Artemie amca yat... ça- lışmak benim gecemi kısaltıyor seninkini ise uzatıyor... Fakat Ar- temie Grozavul'u bir fikir üzüyor- du, Delikanlı mezarı yanlış kaz- masın? Çünki bilinen bir şey var- sa o da büyük kazılan kuyu akra- balardan en yakınını da çekiyor- du. Ve ölenin kendinden başka akrabası olmadığına göre... — İyice ölçtün.mü oğul! — Bir örtü gibi... neküçük ve ne de büyük... Büyük adımlarla Artemie ku- yunun ötrafında doluşarak, onu ka- fasındaki ölçü ile ölçtü ve yerin büyük olmadığını iyice öğrendik- ten sonra sükünet içinde dinlen- meğe gitti. Öincurel iştiha ile kazmayı ye- re sapladı, fakat kazıma bir yapak çuvalına girer gibi toprağı kolay- ca deldi. Deminki lafını hatırladı; bir örtü kadar... ve tesadüfen söy- lenen bu laf birden kalbini tıpkı göz yaşının gözleri yumuşattığı gibi. yumuşattı. — Mezar... örtü... Şimdi o ölüyü gelin elbisesile örtmek istiyor fakat çar-naçar ö- lüm döşeği hazırlıyordu. — Mezar... örtü... Ve kuyu ne kadar çabuk de- rinleşiyor! Nazarı yumuşak, kalbi yumuşak, toprakta yumuşaktı. Belki bütün yıldızlarda kendi- ne yardım ediyor, titizlikle gökün kubbesinden sema çiğini damiatan yıldızların hepsi. Bvet istirahat örtüsü, gelin esvabından daha gü- zel sadece sicak toprak yığınla rından ağlıyan bir yüz gibi-ve gö- gün kubbesindeki yıldızlar gibi. Onun birden gözünün köşesine sızan bir göz yaşı uyandırdı. Düş- mek ve yerine göze girmek iste- miyen bir gözyaşı. Ciucurel utandı. Ne yapıyordu! Ağlıyor? O, Karavul... O, aklı ba- şında, köyden Yeli posta uzakta büyütülen ielikatlı, Fakat yaşı silmedi. Glüyuşı belki cam göz- lükler gibi daha iyi görmeğge yar- dım eder. Kuyuyu dizkapağa kadar kaz- mıştı, İşi bıraktı. Yorulduğundan değil, fikirlerinin verdiği azaptan. O gece kanaatile olmasa dahi his- sile bir fevkaladelik tanıyacağını hissediyordu. Kazmaya dayanarak Oo yukarı göğe doğru bakarak seyre daldı. Yıldızlar... yıldızlar... Fakat hepsi bir sıraya tabi olarak dağıl- mış ve yine ayni sırayla bir ara- ya toplanmış. Garb tarafından be- yaz bir bulutun altında bir korde- I& gibi büyük bir yıldız iniyordu onun önünde çekilmek ister gibi Dübbüekber ve diğer tarafta ise bir bskireye yaş tutar gibi bir yığın yıldız bembeyaz duruyordu. Ve birden bire sebebini bil- meden kendi kendine yüksek ses- le konuştu: — Tanrım, vücuduma ruh koy: duğun için sana nasıl tegekkür 6- deyim? Bu ayıbından utanmadı çünki yalnız deliler kendi-kendine konuşmaz insanlarda dua ederken böyle yapar, Ve sesiyle yalnız ken- di değil, etrafındaki her şey dua ediyordu: Yarın haçın kilidiyle kapanacak toprak, ilahi sevinçleri dağıtan dâimi açık kubbe, ve şim- di eski klisede dinlenen Mariuca bile. Tanrım vücuduma ruh koydu- gn için sana nasıl teşekkür ede- yim? Şimdi daha nazik işleride anlıyordu. Kocası, çocuk yapmak için sadece onun vücudunu İste- mişti. Ruhunu da değil! Şimdi an- hyordu! Bunun içih ölümünün 8- rifesinde Mariuca ona biriskat işa- reti gibi değil, başka bir ruhu 0- lan bir ruh gibi görünmüştü. — Tanrım vücutlarımıza ruh koyduğun için sana nasıl teşekkür edeyim? Ve böylece göğe bakarken gö- zü birden Dübbüekbere takıldı; — Dübbüekber.,. düğün arabs- 81... ruhların düğün arabası... Herhalde Mariuca'nın ruhu 0- rada onunkini bekliyordu. Hiç bir şey, ölüm bile ruhları ayıramaz. Buluşan ruhların büyük seyye- hatında Dübbüekber göldeki ka- yıktan daha düz olarak ışıklı ve n&mütenahi bir sahil olan cennete götürür. Şimdi Ciucurel kendini gözyaş- larının işteğine bıraktı. Utanmıyor, kendini gayıf hig- setmiyor aciz görmüyor bilâkis çok meşut olduğundan ağlıyordu. Bundan fazlasını aklı ve almakta istemiyordu. Bahtiyarlığını iyice hissedince nazarlarını göğe çevirdi; — Tanrım, vücudlarımıza ruh verdiğin için sana nasıl teşekkür edeyim? almıyor Victor PAPİLİAN 191 — Servetifünun — 7324