muaharen eser risale şeklinde çıkıverdiğinden bakıyesini oradan alarak bir defada kâmilen neşredi- vermiştir. Evet! Kendisile hiç bir münasebetim olmıyan (malümet) risalesi (Şemsa) yı müellifine asla istimzac etmiyerek ve hattâ bu hareketi gasıbanesini hükmen tadil ile kabili telif olabilecek surette kendi tarafından bir fıkrat ibtida- iye ve itizariye ilâvesine bile lü- zum görmiyerek hodbehod almış neşretmiştir. İdare buyurduğunuz «Serveti- fünun> ise hiç bir mecburiyeti yok iken (Şemsa) nın intiba ve intişarını beyanat hassebiyeden ol- mak üzere ilâna himmetle bera- ber eseri değerinden belki pek çok ziyade şenalarla tükdir dahi bu- yurmuştur. «Malümat» risalesinin muva- fık hak ve insaf ve nezaket olmı- yan muamelesinden pek de mü- teessir olmamıştım. Fakat «Ser- vetifünun»un şu lütfü dilnüvaze- nesi bendenizi mahzuz ve mineddar eyledi. Birinciye karşı hasbelmes- lek ihtiyar ettiğim sükütu ikinci- ye karşı da idame etmek büyük bir kadir na şinaelığı, büyük bir hig- sizliği müşir olacağı için bunu ks- buledeme diğimden zatıvelâlarine şu satırları yazmağa mecbur oldum. Ah insanlar hak şinasi mnamele şinas! kadir şinas! hâd şivas! olsalardı beyinlerinde cereyan eden ve gene kendilerini rahatsız eyliyen tecavü- zata muarezat ve münakeşata biç mahal kalmazdı! Hayfaki emrazi araz ile malül olan nevi beşere bu saadet nasib olamamış ve ols- mıyor!...» 26 Teşrinisani 1311 8 Hânunuevvel 1905 Recaizade Ekrem İngiliz tayyare gemilerinden iri Halid Ziya Uşaklıgil ve son eseri: Saray ve Ötesi 31 Mart hâdisesinden sonra or- dusunun İstanbula gelmesi üzerine Abdülhamidin hal' edilerek yerine Reşad Efendinin Padişah olması zamana göre pek tabii bir hâdise idi, Fakat onun yanına başkâtip olarak Halid Ziya Uşaklıgilin gön- derilmesi muhakkak ki tarihi te- sadüflerin en iyisi, en güzeli ol- muştu. Çünkü ancak bu sayededir ki, Padişah süvarinin hususiyetle- ri ve gerek Padişahın, gerek bü- tün zaaflarile hanedan azasının kzvvetli bir kalemle çizilen port- releri edebiyata ve tarihe maledi- yor. Vakıa üstad. eserinin bir ye- rinde «Bir tarih çeşnisi almaktan hazer eden bu hâtıralarım...» ciüm- lesile «Saray ve Ötesirni sadece ede- bi bir vasıfda göstermek tevazuunu ihtiyar ediyor, ancak hakikat şudur ki bu hâtıralar ayni zamanda ya- kın tarihe bire vesika olacak değer» dedirler ve bundan dolayı ayrıca bir kıymete meliktirler, Bu hatıralarda iki ayrı görüş bâ- kimdir ; Biri istihza diğeri hüzün, Halid Ziya bunların her ikisinde de ayni keskin üstadlığını kullanmış, burada dudaklarda tebessümler ve belki acı tebessümler uyandırnırken diğer tarafta da millet namına gözlerimizde yaşlar belirtecek hü- zunlu vakslardan büyük bir şair hassasiyetiyle bahsetmeğe imkân bulabilmiştır. Fakat kendisi de itiraf etmiyor mı ki, sarayda bazı hadiselere karşı bizzat ağladığı geceler bile olmuştur. Burada bu güzel eseri hara- retle tavsiye ederken hatırat ede- biyatımızın kıymetli bir npumune daha kazandığını haklı olarak iti- raf edebiliriz. Üstadın kalemi bâ- la zindeliğini muhafaza etmekte- dir ve muhakkak ki Tanzimattan sonraki edebiyatımızda âliye göğ- sünü gererek bıraktığı ve dahada bırakacağı eserlerle işmini gelecek neşillerin hafızasına kuvvetle nakş edebilecektir. Son eseri, bize, bu hakikatı bir kere daka isbat et- mış oldu. Ne canlı kalem vene renkli üslüb! Bir kelimede Halid Ziya'nın sanatı... buna ilâve ede- cek başka tek kelime yoktur. 147 — Servetifünun — 2321