EDEBİYATINDAN : ROMEN İN TI A M | Yazan: Mihali DRUMEŞ | — — —>| Çeviren : Ziya YAMA ç| İşte, yatıyorum... dedi. Evin sundurmasına battaniye- sini yayarak upuzun uzandı. Şimdi hiç birşey düşünmüyordu. Akşamın serinliği sanki hararetini bafifleş- tirip onu daha iyi bir hâle koy- muştu. Bu kadar heyecandan sonra bazen kendini sükünette buluyor tıpkı bir taş ağırlığını kendinde hisseder gibi. Bazen de, acayıp bir sıtma ile titriyordu. Vakıt, ağır, güç, sanki ayâkla- rında kulşun varmış gibi geçiyor- du. Yukarıdan, sükünet akşamın kanatlarından inerek sokaklara ve evlere daldı. Gece yarısı yaklağtığında bütün horozlar korku ile sanki o gece dehşetli bir şeyin vukubulacağını biliyor ve berkese haber vererek bunun önüne geçmek istiyorlardı. Floare'nin Gheorghitza'sı bat- tauiyeyi bir tarafa atarak sükünet içinde sanki geceyle beraber ağır bir işe giden bir insan gibi sakin bir hâlle giyindi. Akşamdan bir tarafa koyduğu küçük baltayı belina asa- rak kapıdan &oluksuzça geçip ka- ranlıkta bir gölge gibi eridi. Dolgun, bir ay, göğün yumu- şaklığına tırmanmış ve oradan yu- karıdan köyü, ağaçları, klisenin kubbesini ve intihab etmeksizin yerde rastladığı her şeyi gümüş ile boyuyordu. Bir an bu güzelliğin tesirinde kalan delikanlı kalbini ışsırılmış gi- bi hissetti. 154 —— Servetifünun — 2321 Semaların bu hediyesi, eskisi gi- bi heyecan vermemekle beraber, kendini yaralıyordu. Yerinde durarak donanmış göğe bakıp birden mırıldandı: — Sen, ay.. ve göğsüne bir yumruk indirerek içinden gelen bir göğun geçirmeyi boğdu. Sonra yine kararın tesirile yo- luna devam etti. Rum Yani'nin meyhaneğini kıvranarak soldan konağa doğru yürüdü. Derebeyinin konakları uzaktan parlak damlarını ayın gümüşüyle gösteriyordu. Yürüyüşünü ağırlaştırdı ve he- nüz lüzumu olmadığı hâlde hafifçe yürümeye başladı. Yüksek avluya yaklaşırken da- ba onu hisseden iki iri çoban kö- peği kalın ve tıkanık sesle havls. maya koyuldular. Herbirine bir kemik fırlatarak susturdu. Sonra avluuun kenârla- rından tutunarak iç tarafa avlu içine çevikçe atladı. Köpekler ke- mikler ağızlarında yokolmuşlardı. Hiçbir hareket yoktu: Herkes uyu: yordu. Konağın duvarları yanına erip pencereleri saymıya koyuldu sağdan sola doğru: bir, iki, üç. Çırak Yonitza üçüncü pencerenin odasında sahiplerinin uyuduğunu söylemişti. Mücize. © pencere açıktı... — Bunaltıcı hava... diye mı rıldanarak ellerini oğuşturdu, bel- liki bayanın gerinde uyumak âdeti var, Belindeki ufak baltanın sikica tutturulduğuna inandıktan sonra pencerenin kenarından tntunarak hizasına kadar yükseldi. Perdeleri bir ve diğer tarafa çekerek ağala- rın yatak odasına hafifçe sarktı. Dikkatsizlikle bir sandalyeye çarptı, sandelye az kalsın devrile- cekti eğer duvara sağır bir vazi- yette yapışmasaydı. G&horghitza heyecandan dondu. Soluğunu da keserek bir iki sâni- ye sustu. Tehlikenin etrafında sağ elini bir hissi kablelvukü baltaya sevketmişti. Fakat hiçbir şey ol- madı. Hiçbir gürültü. Kendine gelerek ayaklarının ucunda ilerleyip odayı tetkik etti. Ay, sanki gökten inerek onun cürüm şeriki gibi arkasından ge- liyor, ona yol gösteriyor odaya beyaz belli olmıyan, rüya gibi bir ışık giriyordu. — A, işte yataki.. Yatağa bir adım kala kadar ilerledi ve belinden baltayı sıyırdı. — İyice uyuşor!,. Karşısında, çocuk hatlı bir ka- dın, derin ve ağır bir uykuya dal- mıştı. Süt gibi beyaz yüzünde, gü- zel bir ruyanın gönderdiği sıkılgan bir tebessüm belirdi. Omuzlara kadar açılan kolları iki ince ve uzun ışık lekesi gibiydi ve açık göğsü teneffüşü ile berâber kalkıp iniyordu.