SE R V Sahibi ve milessisi A. İhsan Tokgöz Moşriyat Müdürü : H. Fahri Ozamsoy Fiyatı 15 Krş. pe UYANIŞ SİYASİ — EDEBİ —İLMİ —SOSYAL— HAFTALIK GAZETE © MHuraluşu 1891 N U N Ya 50 — cn 89 No. 2318 Ü Telgraf : Servetifünun İstanbul Telrivü : 21013 33 İkindikânın 1941 Perşembe HAFTA HASBIHALI Yiyeceğin, içeceğin iyisini ve temizini satanlar — Muhallebici — Leblebici — Keten helvası — Dükkân şöhreti Epey zaman evvel İstanbullula- ra, hele İstanbulluların küçük beylerine muhallebioı demek âdet- ti. Muhallebici tâbiri yavaş yavaş iş görmez, çalışmaz, yalniz keyfile meşgul olanlora teşmil olunmuştu. Nasıl ki leblebici tâbiri de Ana- doludan yeni gelen poturlu işçilere verilirdi. Ben hem muhallebiyi çok severim hem leblebiyi! Bizim gocukluğumazda muhallebi İstan- bulun tanınmış sevilmiş bir yiye- ceği idi. Leblebi de öyle idi. O vakit satılan muhallebileri ve mu- hallebici dükkânlarını sevgili Refik Halid iki gün evvelki makelesin- de : (Camekân önünde) gerlevhasile çok güzel teşrih etti. Ne kadar haklı söylüyor: Nerede eski, temiz mis kokulu muhallebici dükkânları ve onun içinde müşterilere sunu- lan nefis sütlü muhallebi, pek- mezli su muhallebisi, kazan dibi veya aşureler * Nerede dükkânın önünden geçerken insanın burnu- nu tatlı tatlı okşayan mis kokula leblebici dükkânları ? Refik Halidinkinden epey sene evvel geçmiş olan benim çocuklu- ğumda Kalpakcılar başı yahut Sa raçhane başı muhallebicisi nam al- mıştı.Zaten, eski vakitlerde muhtelif sanat dükkânlarından bazıları ad- larile sanlarile anılırdı. Ve adla- rını sanlarını tanıttırmış olan dük- kânlar, saf, temiz, nefis imalâttan ayrılmamak sayesinde kazandıkları şöhreti muhafazayı borç bilirlerdi. Bu duygu eski Avrupanın imalât piyasalarından kalma olarak ora. larda Ovardır. Fakat İstanbul bu güzel itiyattan uzaklaşmıştır. Ben eski tanınmış yiyecek mağa- zalarını bir daha hatırladım: Çakmakoıların simidi, Karaköyün poğçası, Eyübün yoğurtlu kebabı, Bahçekapısınıu kuş lokumu ve revanisi; Vefanın bozası, yine Ve- fanın turşnsu... Bunlar hep tanın- mış dükkânlardı. Her dükkânın gezdiricisi de vardı. Nereden gel- diğini söyliyerek mahalle arasında bağırır ve hiç yalan söylemezlerdi.. Satış yaparken kendilerine meh- sus nağmeleri de kendine mah- sus ahenkler içinde idi: Keten helva !! Ne beyaz !!- Mısır buğ- day: ktırkıtır!!- Boza, boza ekşi boza, tatlı boza! Mahalle mektebine giderken benim en çok sevdiğim satıcı kuş lokumu! Revani! diye bağıran ve tabla üzerindeki malını penbe tüle sarmış bulunanlardı.. Kuş lo- kumu, bugüngü bisküviler gibi le- ziz idi, Revaniye doyum olmazdı. Çünkü yumurtası taze, irmiği ne- fis şekeri kararında, pişkinliği ta- mam olan bu halis Türk tatlısı, her halde türlü türlü biçimlerle şimdi teşhir edilen pastalardan çok nefis ve lezizdir. Ama bir şart vardır: revani bundan kırk gene evvel omuz tablası içinde satılan revaniler gibi itina ile temizlikle ve malzemesinde kaçamak yapma- mak şartile olmalı. Bu sözleri bana yazdırtan Refik Halidin makale- sinden aşağıki satırları aynen al- yorum; Jetanbul 23 - 1 - 1941 “Şöyle, birlikindi sonu, matbaaya giderken bir muhallebici dükkânına uğramak, midemin o günkü mizâcı- na göre bir kazandibi veya ekmek- kadayıfı yemek... Muhüllebici dük- kânı mı yok ? Hayır, haHâ eskisin- den daha çok! Fakat benim çocuk- luğumun ve gençliğimin muhallebici dükkânları tam mânasiyle, sadece muhallebici dükkânıydı; bembeyazdı, tertemizdi, aydınlık, ferah, serin, hoş kokulu idi; bir kaç aylık çocuk ağzı gibi süt ve' Mevlüt okunmuş odalor gibi gülsuyu kokardı. Şimdi ise bu dükkânlar fazlo kaynatılmak- ton kaburga eileri şohrem şahrem ayrılmış kart tavuk ve gözü çöplük- te kalmış horoz istifleriyle bir kü- mes hayvonafı morgudur; üstlerini çinli derisi sarılığında lözucefli bir yağ tabakasının kapladığı tencere- lerde çorbalar kaynamakta, geniş tepsilerde ıslak tüy, tünek ve yalak kokusu sızan pilavlar tütmektedir; bir pilavki her pirinç tanesi iştah kesecek kador şişkin, yaldızlı, bük- lüm büklümdür: bu fepsi âdeta canlanıp bir nevi beyoz korınca yu- vası gibi harekete geleceği, öteye meisçA he ay endişesini bile vermekti İşte bd içindir ki girmek, yemek nerede, muhallebici dükkân- larının önünden, gözüm horoz haş- İamaları dizilerine ve vıcır vıcır kay- naşlıklarını sandığım pilav tencere- lerine ilişmesin diye acele acele geçiyor ve sadece gül suyu ve tar- gın kokulu eski dükkânların hasre- tini çekiyorum... — Lütfen sayıfayı çeviriniz — 109 — Servetifünun — 2318