Kârşısındaki kanapeye oturdü. Anlını örten beyaz mendil onun çehresini daha esmerleştiriyordu; Arab yüzü, İstasyondan istasıyona ıhlamur ağaçları çoğalıyordu. Güneşte al tın kerolar, Ve tren hareket ettiğinde ıh- lamur kokusu biçilen ot ve taze mısırınkine benziyordu; kokudan fazla yeni nebat buharı; bözen de dağların geniş diplerinde kosala- nan taze ot gibi ve bâzende pek olgun muz tatlılığını: hattıüstevsi, kızgın, bal gibi... Ve güneş gökten indikçe ıhla- müurların kokusu da dalların &se- mâsından toprağa daha şiddetli iniyor, kanepe üzerinde yatanın yüzüne bir hatıra dolabında bu- lunan incebir tül gibi, geçmiş za- mapların kokusunu serpiyordu? Uykudan iyice uyanmış, bay- gınlıktan ağır ağır ayrılıyor, zarif, pencereleri açık unutulmuş ve içi- ne ıhlamur kokularının hücum et- tiği ve artık ne kapılarını ve ne- de pencerelerinin kapanması im- kânsız bir ev hissini taşıyarak kalktı. Ve bir yara gibi, bahtiyar bir yara gibi açıldığını hissetti. x Luli'de de vak& iki uçtan örülüyordu. Biri trenin penceresi- ne bir islim parçası gibi gökten rüzgârdan, güneşten gelmişti. Şim- dide yüzünde rastlanılan tebeşsü- münü hissediyordu. i Kendinden, adamın yabancı ol- masın& rağmen, bir başkası geli- yordu. Önünde uzanana bakıyor onun örtülmüş alnına ve istasyondan istasyona daha çoğalan ıhlamur- ların kokusunun bir bayreti gibi sanki tren Eminescu (1) nun ıhla. mur ormanına giriyormuş gibi ayı «bâkir ışığıs ile bekliyor gö- rüyordu. Nereden geldiğini ismi- nin n6 olduğunu bilmiyordu, Ona hiçbir zaman rastlamamıştı, Fakat o, içinden, nereden duy- duğunu bilmeden dudaklarınla mı- rıldandığın bir şiir gibi geliyordu. Onu, o, görmeden seyrediyordu. Saçları beyazdı, tekerleklerin mı- rıltısı: gümüş, gümüş, gümüş diye mırıldıyordu. «Kurşun ormanları geçtin mi uzaktan ağırdığını görür gümüş ormanın mırıltısını duyarsın.» (1) Romanyanın en büyük şairi 119 -- Servetifünun — 2318 Gözleri görüyor ve aklı dâjma mısralar getiren heyecanlara rast- lıyordu. Her teneffüsü ile ıhlamur ko- kusu göğsüne siniyordu. Altın bir su dibinde gözleri açık bir uyku. Ruhu, deniz cere- yanlarını sersemlettiği bir deniz nebatı gibi yeknasak bir sallanışta duruyordu. Siyah kirpikler. Gözlerin her gördüğünü kalbi derinlikte uzak bir kilise korosu gibi tekrâr ediyordu. Bir meçhâüle, heyecanlı nisralar okur gibi bakmak tuhaftır, fakat onda hissettiğin, bildiğin fakat o zamana kadar tespif edemediğin bir şeyi bulursun; fakat o yalnız ruhta değil, onun hâricindede ya- ralı bir süvarinin geldiği ufuklar- dan bir gümüş tozu gibi gelmiş idi; fakat süvari sanki onun ufuk- iarından geliyor, çünkü onun gü- müş tozlarını biliyor, onları süvg- ri görmeden kendinde görmüştü. Kelbi onun yanında imânlı ve uy- sal bir at tırnağı gibi vuruluyor: du. Sanki rüzgâr o getirmişti. Ve o ismini bile bilmiyordu. Fakat onu dudaklarında bir isim- den dana samimi, tıpkı toprağın kendinden fışkıran çiceğin ismini bilmediği gibi hissediyordu, Luli elini alnından geçirdi. Kızgındı. Hayretle eline baktı. Kendi eliydi. Fakat bu ei başka yerden, bir erkek yanağından ge- liyor, ona derin bir sürette yapış- mış öyleki eli içine bir hazine ba- tan bir su gibi esrârengiz, üzerine yıldızlar yağmış bir semâ, leylek- lerin eridiği bir ufuk gibi olmuş- tu. Nostalji eli hâlini alan kendi eli... Ve o ân sıkıldı, Artık alnında. ki bezi değiştiremiyecekti. Ellerini yanaklarına götürdü. Ellerinden fazla yanıyordu. Bir hayretin şekli ve kıvrılışı idi, İonel TEODOREANU SARAYKÖY — 116 üncü Sayfadan Devam -— dokuma tezgâhında 300 kişi ça- İışmakta ve senede muhtelif nevi- den 186.280 metre bez ve 115.200 adet mendil dokunmaktadır. Bu miktar istihaalâtın satış bedeli 41.835 lira tutmakta ise de 31.956 lirası maliyete ayrılmak lâzımgel- diğine göre elde yalnız 9.924 lira bir kâr kalmaktadırki, fazla bir kazanç sayılmaz. Bunuula beraber umumi ahvalin sükün bulmasını müteskip mevaddı iptidaiye fiat- larının düşeceğine ve kaymakam:- lıkça alınagelmekte bulunan ted- birlerin semere vermiye başlıya- cağına göre istihsal ve kâr nispet- lerinin her yıl biraz daha arta- cağında şüphe yoktur. Kazada el'an bir ticaret ve &g- nayi odası olmayışı ve alâkadar. larin bu noktadan Denizliye bağlı bulunmaları bir çok zorluklara &e- bebiyet vermektedir. Sarayköy gi- bi büyük ve mühim bir kazada iktişadi hareketleri tezyit ve tev- zin eyliyecek böyle birteşekkülün fiil sahasına çıkarılmamış olması baklı bir şikâyet ujandırmakta- dır. Bu hususta alâkaderların dik- kat nazarlarını çekmeyi bir meg- lek borcu telekki ederim, Bundan evvel bulunduğu Mid. yat kazasında bir çok kıymetli eserler vücude getiren, umumi ih. tiyaçlardan bir çoğunu gideren ve yakın doğunün bu geniş ve kalabalık kasabasına modern bir çehre temin eyliyen güzide idare- ci ve şehircimiz bay Rahmi Ko- camanoğlunun Sarayköy'e de aynı şekilde müfit olacağında ve ka. zaya gerek iktisad, gerekse imar ve kültür sahalarında yeni ve gü- zel eser ve başarılar vereceğine şüphe yoktur. Esasen, bütün Sa- rayköylüler, aradan henüz yalnız bir yıl geçmiş olmasına rağmen yeni idarecilerine candan bağlan. mış, onun yâpıcı ve yaratıcı ener- jisinden bölgelerinin sayısız hizmet ve himmetler göreceğine İnanmığ- lardır. Ali Enver Toksoy