Başını arkaya yasladı. Kıvırcık saçı kulaklarının yanında titriyor- du. Gözlerini yine yaş hissetti. Fakat, şimdi ağlamaması Lâzım. Ağlamamalı. Hayır. Tabii hayır. Kocam çok çalışıyor. Her- şeyim bulunsun memnün olayım diye. Ben ise onu ânlayamıyorum. Ne iştiyorum ? Ve onu seviyorum da... Ona doğrudönüp büyük göz- lerle süzdü. Okuyordu. Okuyordu. Yüzünde çok yorgunluk işâretleri vardı. Kulaklarının etrafında gü- müş rengini alınış olan saçları gü: nâ gün çalışmanın neticelerini gös- teriyordu. Onu seviyormuyum ... Yoksa... sevdim! Benim evlendi- ğim adam fevkalâde heyecanlı, islikbâl için plânlar yapan hayatı başka türlü anlayan biriydi. Bu yeknasak bir hayatın tozu içinde çabucak yokoldu, çok çabuk battı. Benim için artık ne ehemmiyeti var? Onu artık sevemiyorum. Ah! Neden, acaba onu artık sevmi- yoram. Kri - Kri e Kri Sonbahar gri, Geleceğini zannetmiyardum... Hayatımın sonbaharı. Mevcü- diyetin kaidelerini o parçalıyarak beni hakimiyeti alina almak için ne erken geldi. Daha gencim ve senelerimi bu rıhtım köşesinde yokediyorum her giden vapurun nostaljisi beni mahvediyor. Par- laklığımı beni anlıyamıyan bu adamın yanında nasl kaybediyo- rum1.. Bu adamki, lüzumu olma- dan gelen hayatımı gözetleyen sonbaharı görmüyor. Onu ne tutuyordu? Kocasına olan aşkımı? Hayır. Bunun hiçte ihtimâli yok. Bu çoktan geçmiş ve ehemmiyetsizliğin sularında bo- gulmuş bir mesele idi, Onu bura- da alıkoyan gey bambaşka bir geydi. Bambaşka. Neden zamanı iken mesüt olmağa karar kalma- mıştı ? Şimdi artık pek geç. Her şansın bir yeri var. Zamanı var. Geriye bir daha dönmez. Uzun bir kanat çıpışıyla ara- mızdan geçer ve bir defâ - yalnız bir defâ - bize çarparsa iyidir. O zaman onu kaybetmemeğe gayret etmeli. Başka zaman geç olur. Pek, geç. Başını yastıklara gömerek biç- kırdı. Vücudunu hıçkırıklar silki- ordu. Omuzunda kendini teskine çalışan sıcak bir el hissediyordu. lâzım.” 00881: — Ne oldu Via? Sana ne ol- du 9 diyerek onu kucaklamak istedi. Sevgifim Via. — Beni bırak... ağlamıyorum. Yastıklar erasından kalktı, onun kolları arasından ayrılarak gözle- rini sildi.. Ve başını arka tarafa yaslıyarak zorla gülmek istedi. Hayır hir şey yok. Dışarısı böyle kötü olduğa zamanlar, son- baharda, böyle olurum şimdi ge- çer. Bir mendille gözlerinin ke- narlarımı siliyordu. Gözlerini sik sik açıp kapıyordu; hareketleri pek sinirliydi. — Haydi gül avanak. Bir ço- cuktan daha fecii bir vaziyetteyim. Sebebtizçe ağlıyorum. Kocası onu seyrediyor ruhun- dan acı bir çilenin karısının kel- binde kaynadığını hissediyordu. Fakat bunu nasıl öğrensin? Açâa- ba ne? Karışının sırdaşı olacak vasıf onda yoktu. Hiçbir zaman olamamıştı. Bilerini uzattı. Karısı ona yaklaştı. — Via, sen benden bir şey gizliyorsun. Söyle. Seni memnun etmiyecek bir şey mi yaptım? Kabahatlımıyım ? Ne zaman olur- sa olsun af diliyerek sana karşı dürüst olacağımı vaaddediyorum. Via, ne oldu? O gülümsiyerek kocasına bs- kıyordu. Dudaklarını gererek ©6- vap verdi: — Zamanın kötü olduğuna ağ- liyorum. Neden inanmak istemi- yorgun ? Fakat, unutalım. Bak, geç oldu. Yatalım. Burada bize, böyle yağmurlu, rüzgârlı bir gece hiç neş'e veremez, — Via! — Uslu olduğunu biliyorum. Yatak odası sıcaktır. Berâber ola- cağız. Sâde biz. Nasıl Kocası eğilerek onu öptü. O öpüşü bir heyecan bekliyerek ka- bül etti. Dudaklarında diri bir acıdan gayri bir şey hissetmedi. — Halâ ağlıyorum, diye dü- şündü, biraz değişmeliyim. » — Via, yatmıya gelmiyormusun? — Evet, gimdi geliyorum. Bir sâniye bekle. Via, güçlükle kendini zaptede- rek banyo odasından cevap verdi. Gözyaşları, gözlerinin kenarında parıldıyordu. Güçlükle yaşadığının berşeyin enlıte olduğunun İMEEDMN idi, Hiç samimi değildi. Kocasını artik hiç sevmiyordu. Hayır, Ne- den böyle görünmeğe özeneyim? Ah, bu hayat böyle sürmese... Fa- kat, kendime hâkim olmalıyım. Ö beni ne çokseviyor, Benim için herşeyi yapar. Beni o kadar çok seviyor ki... Ben bir sefileyim... gandalyadan kalktı. Aynaya bakı- yordu. Sükünetle ağladığını göre- miyordu. Gözleri kızarmıştı fakat onları gizleyebilirdi. Bilhassa ka. ranlıkta... Omuzundaki hafif elbi- seyi, sandalye üzerine bıraktı, Işt- gı söndürdü. Odada, elleriyle araş- tırgrak kocasının teneffüsünün du- yulduğu yatağa doğru gitti. Karyolanın kenarına oturdu. Elini onun alnına götürdü. — Seni bukadar beklettiğime darıldın mı? — Via! O onun elini aldı, öpücüklerle donattı, Hafif bir hareketle yata- ğa girip yorganın altına uzandı. # Yağmurun gürültüsü, gecenin geç vaktinde onu hayatim ifde etti. Hiç durmadan, uzun, öldürücü bir yağmur yağıyordu. Saçaklar acıklı seşlerle akıyordu, Uzakta, pek uzakta, bâzen bir bekçi dü- düğünü çalıyordu. Kocasının sâ- kin ve devamlı teneffüsü ona bed- bahtlığını hatırlattı, — Bu benim hayatım bir lü- zumsuzluk gibi geçiyor. Birafım ne tenhâ. Beni mesüd edecek bir biz ok! Ellerini göğ- Hire götürdü > — Yaşadığı gibi hayatın beyhüde oldgğuns düşünüyordu. Her gün ayni şey ihtiyarlığa kadar. Kös- tençenin mahdut muhitinde, ileri- den gevmiş olduğu erkeğin yanın- da. Ve onu dahada sevebilirdi, Fa- kat o, kendisini anlamalıydı. Be- râber daha ışıklı bir hayat yaşa sınlar! Yaşamanın yeknasaklığını kırsınlar. Fakat, nasıl? Buna im- n var mı Fakat şimdi her şey bitti Ah! Şansı neden havadan gel- diği zaman kavramamıştı ? Şimdi geç, artık. Kri, Kri, Kri, Sonbahar gri Çok küçük ve kederliyim... — Devamı 83 üncli sayfada — 81 — Servetifiümin — 2315