UYANI İzimel YAZAN: Cahid Saffet Seneler sonrası tekrar yolculuk Sükün bulmuş limanlardan Çocuklara söylediğim masalları yarım bırakıp; Göçebe kuşları Ve kıyılara boğl sandollarda uyuyan Kayıkçıları uyandırmadan, Kaya oyuklarına sakladığımız afyonları unutup, Süzgün gözlü arkadaşlarlo vedâlaşmadan Seneler sonrası tekrar yolculuk... Dizlerinde tütün kurutan Bafralı Yaşar Ve sabahleyin “tövbe tövbe. çektiğim ıslak kumlarda Gerinen çıplak serseri çocuklar Terli avuçlarında mendiller buruşturmadalar. Hani pamuk minderde hatim indiren ağbabam, Ve bir nefesiyle fırtınalar doğuran nargile, Bir teknecik hamurdan harikalar yaratan yastâç, Yufkalarında teni kokan Serife Ninem, Raifenin merdivenlerde gülen terlik sesleri, Dört köşeli havuzlarda soğuttuğumuz şeftaliler, Ellerimizin memelerinde şekillendiği sütlü inekler?... Sahipsiz topraktan yapayalnız, Sükün bulmuş limanlara Seneler sonrası avdet.. Hasretini duyduğum rıhtım, Eski serseri arkadaşlar, Taze iklimlere kanad açan göçebe kuşlar, Ve bir ıslığıma evini harcıyan çocuk Ayak seslerimi tanımaz olmuşlar... Af var, meydan verin! Vakıt gazatesi bir anket açmış. Sunal: «Beynelmilel şöhretlerimiz var mı?» Bu, şöyle de sorulabilir, yani soranlar var: «Bizde, niçin beynelmilel ölçüde şöhret yetişmiyor?,,. Güzel, yerinde bir soruş. Fakat, şimdiye kadar o kadar çok sorul- muş ki.. cevab da verilmiş, verilmiş ama, eskilerin tâbiriyle, <netice tahassül etmemiş!» Vakıt gazetesine verilen cevablar- dan yalnız birini okudum; İsmail Hakkı Baltacıoğlu'nunkini. Kısa, tam ve gerçek cevab. İtiraf edeyim: biraz da üzüntülü. Baltacıoğlu, ilim yapanı ve ilim seveni, san'atkârı ve hayranı o birçoğumuzun, giydirip kuşattığı «hakikat» i soyuyor; çırılçıplak ediyor. İşte: «Ben on boş yel çalışarak Jan Jak Russo hakkındaki etüdümü neş- retlim, Bu kilabımı İsviçre pedegok- larına gönderdim. O aralık Cenev. rede tahsilde bulunan Türk gençleri eserdeki davanın İsviçrede şiddetli bir alâka yarallığını bana haber verdi. Ve bir takım konturandüler de neğreltiler. Burada pedegoji ile uğra- şanlar tek salır yazmadılar. Gene «İçiimai Mekteb» adlı kitabım orjinal sayılabilecek bir tez taşır. İçinde birçok iddialar vardır. Hiç bir Türk bunun için tek satır yazmamışlır. Son neşreltiğiş Sosyo- lojinin başında birçok iliraz ve tem- küllerim var. Sahibleri bile cevap vermiyorlar. Bukadar alâkasız ve uyuşuk bir fikir muhiti içinde ftkir adamının kendini tanıması ve iler- lemesi mümkün müdürf» Baltacıoğlu haklı. Çünkü, seneler süren bir yoruluştan, bu «fikir muhiti» ne biraz olsun hareket vermek için geceli gündüzlü çalışışdan sonra, böyle söylü- yor. Nasıl ki o, geçen haftaki Serveti- fünuda da ayni mevzua dokundu; Ankara sergisinde (ibrik (tablolarını gösteren Abidin Dinoya: «Samatta hâyâ yok mu diyorsun? pekâla! var savaş! ama sana ir öğüt vereceğim; önce bir hekime gidip kalbini, ciğerini iyice muayene ettir. Bakalım, bu işde benim kadar dayanıklı olabilecek misin?» dedi. Sonra. da, ilâve etti: