rüydrlar: be oluyor! no semün başladı! ç ay kadar vari! İade şaşkın şaşkın bakışorlar. “ bakıyorlar ve fekrat m yapıyorsan sevgili Bin o zaman aulatıyarum. Ha- inn; &ç aydır muharebe o- pide top ağlimşor, tüfenk teri Bung bir sainan mu. eyi Ba, süngü Biran ama, daha bü- dır! Hen'terlüm hazırlık, bere E- aşker alanağ Frünta siler , AV b anlatmaya çalışıyorum. Dik. dinliyorlar, bi? tanesi yük- görüşle şöyle sordu: İn Biz milyon asker si- sihyormuğ diye gazete- adük. Bunlar dile kolay Bir milyon asker sade ek- günde bir milyon tane m, Banü nasıl bulu: an Vöyle. Muharebe ola-- e SERYETİRÜ) N U N rın günde topu dört yüz ekmek çıkanır | — Artık siz buna göre hesab yapın — Şimdi anlıyorum; top tüfenk patlamadan uzun müdded süren bekleme muharebesi sahiden çok büyük belâ! Feha yıkım! Bunu düşünmüyorlar mıf , Hasan Örcün işin can nöktası- na parmak koymuştu. Bunu dü- şünmüyorlar mı diye sormuştu. Kim düşünecek i Dünya devlet- lerinin başında olanlar değil mi) Düşüne düşüne kafaları patlıyor, söyliye söyliye dillerinde tüy bitti ama ne yapsınlar! Söylenen sözler rüzgâra karışıyor. Muharebe teh- dileri durmuyor, bol keseden, &ma son derece bol. keseden ha- stlık masrafları olüyot ve kimse duramıyor! Çünkü durmak mutla- ka hep beraber olur, hep beraber durmak için akıllıoa hep beraber düşünmek lâzım! Dünya, kuruldu kurulalı bu bahtiyarlığı görmemiş ki, bügün görecek . Geçen gün bana bir misafir gelmişti. Tedavi için Avrupaya gitmek istiyor; o da şaşırmış; ve soruyor: ” -— Hangi yoldan gitmeli Bemplon ekapiresins bipsem İtal- yadan geçmeli! Baksanıza İtalya- ya gitmek isteyen bir gazetecinin başına üeler gelmiği Vepurla git- semf Vapurlar İtalyan... Acaba onların vaparuna binsem, başıma bir dert çıkarırlar mı dersinf.. Haydi bunları şu tarafa bıraka- lım. Ya beu Fransada tedavide iken bir harb başlarsa ben ne ya- parımi Nasıl dönerim! Ve nasıl para bulur da yaşarım? Gitmesem o dahi zor! Benim oğlum orada tahsilde; beni tedayi için bir kli- nikte yer hazırlamış, haydi teda. viden vaz geçtik; gözbebeğim oğ- hımu yabancı diyarda mı bırak yım! Gel işin içinden çık! No. 3239—594 Muharebe Konuşmaları Değirmendere 17-7-939 (Çok doğru; işin içinden çık- mak kabil değil! O halde ne yap malı? Bahtına, deyip yola çıkmalı! Madem ki şu son dört ay içinde ber ihtimal karşımızdadır; meçhul» lerle ihata olunmuş duruyoruz; buna da alışmaktan başka çare yok; nasıl ki yavaş yavaş alışma- ga başladık. Hâdiselerle, mecburi- yetlerle insanlar her şeye katlanır ve alışır, ne çareki rakam ve hesab mahsülü olan iktisadi haya- ün kendine mahsus olârak zamana göre kurduğu maddi kanunlarından kurtulmak kabil değildir. O halde, çok uzun süreceğe benziyen elim tereddüt devresinin doğurmakda olduğu iktisadi buhranların şimdi» ye kadar biç görülmemiş levhalarla bizi na emin olmak lâzım- dır. Bir uğır haatalık nasl siâmet- lerini gösterirse, uzun süren tered- düt aylarının vereceği zaaf dahi hastalığa karşı mukavemeti azaltır. Ben de bedbin olmağa başlıyo- Tum diye kızarken kalın bir vapur düdüğü sesi duydum. Değirmende- rede deniz kıyısındaki evimin pen- ceresinden bakdım. Karşı tarafta kocaman bir gilep arkasından kö- pükler bırakarak Derince limanına doğru yürüyor. Dürbünü aldım. Arkasında sallanan bayrak, Hitle- rin işaretini taşıyan yeni Alman bayrağı mevceleniyor. Dürbün gü- vertedeki kaptanları da gösteriyor; onların hiç umurunda değil; elle- rindeki pipolardan duman savurup İzmit körfezinin zümrüt sahillerini seyreyliyorlar. Mal yüklü şu ticaret şilebinin âsude denizde fütursuz yürüyerek bizim bir iskelemize gelmesi beni bir kat daba candan ve yürekten kendi yurduma bağ- ladı; Hakenkrözlü bayrağını sallı- yarak ilerliyen Alman vapuruna bana bu hisleri verdiği için bravo dedim. Ahmed İhsan TOKGÖZ