— 31 inel sayıfadan devam — * İmar Meselesi Mer, hangi bir köşesine baksak, Asiiğ sevk için tabiatın elile gıcik- Be şahid oluruz. Yani iklim- rşfi hudutlarile halklara hisler vermişdir. Zevk inkişaf ve büyüklüğünde distânı ele alalım : Hindistan, Bs- Bİ, “Mihr veya İngiltere gibi yal- niz bir halkı, bir milleti ihtiva eden bir ülke değildir. Aksine ole- rak bütün bir Avrüpa gibi, birçok isanlar, hâlklar, edebiyatlar, felse- feler ve san'stlarla dolmuş bir yer- di ki, bölün bu tehalif iklim ile alâkadar olarak vücude gelmiş- dir (1) Yukarnda başka bir mede- iiyet, bajğka bir âlim, başka bir hayai görüüğümüz halde, daha ce ünbda gtlpeş müstebid bir hâkim ğibi bir bâl alır. Bunun yakıcı İe- tibdadı yülniü kuraklığı vücude ketirmekle kalmas, rühlar üzerin- de de 'bir tahavvül, bir tebeddül üğipr, Bisdin be iasmındaki ye- Kürekteri sıcaklığıdır. Bu s- cdklık üzvi tögekkülâtımızda bir. dermanaıslık, bir iktidarsızlık vü- , Gide getirir ki, gençliği bir mem- duriyet dahilinde dini ve felsefi tesirlerin altında bırakır, Çünkü, güneşin bu yakıcılığına karşı ya- yeğâne çare münterih, sâ- $in ve hiç bir arzuya sahib olme- dan oturmak, miskin bir halde ye- şamakdır (9) Fakat aksine olarak, bir de İs #şmbulun iklimini, ve bu iklimin insanların ruhları, hareketleri, dü. günceleri, hisleri üzerindeki tesir- erini tedkik şdesek olur isek, iş #alnantile değişir. Mehtablı bir ge- öndö, Boğaziçi sahilinde durduğu- mas saman, içimizde gayri ihtiyari Bir pawsiki dinlemek, şen ve şatır bi hayat yaşamak ihtiyacı doğar. Ormastlarımız, kırlarımız, tepeleri- miz, bahgelerimiz, dağlarımız, bizde gene güğti ihtiyari, dansetmek, oy- uyandırır. Dehsşli oluyor ki, İstanbul ve İstanbuliniarın zevki meselesi, ik- Wir Durant, histöire de la Civi- il lisatton; İl, 116 is) Op - Git, SERVETİFÜNUN limin bir talebi, tabiatın kanunla” rının bir isteğidir. Bunu herhangi bir vergi ile, veyahud da eski ideri bir zihniyet ile tahdide çalışmak nasıl mümkün olabilir $ Bu mühim noktayı, zaten ruhi hailere gayet iyi vakıf olması icab eden ve bir doktor bulunan Vali- mizin düşündüğüne de eminiz. Şehrin imar ve tezyin etmesin: de, küçük bir varidat temin deen zevk yerlerinden alınan vergilerin kaldırılması, zevk ve eğlenceye mümkün ulduğu kadar geniş bir hürriyet ve serbesti verilmesi, saln- at ve müsikiyi teşvik edecek vası- talara baş vurulması, günün bizden istediği en acele bir işdir. Büyük tiyatro binaları yaptır- mak her halde hayırlı ve hem de pek faydalı bir teşebbüsdür. Fakat içinde oynıyacak trnp, içine gire- cek halk olmadıkdan sonra bu bi- nalar neye yararlar? Bu sebebden kıymetli Valimiz- den, Kendinden evvel gelenlerin yaptıklârı bu felâketlere biran ev- vel nihayet vermesini, bu ruhi ih- tiyacı göz önünde bulundurarak slelacele halka alıştığı ve muhtaç bulunduğu ucuz eğlenceleri temin etmesini de istememiz bir hakdır. İmar için sekiz buçuk milyon lira gibi bir varidatı temine mu- vaffak olan Valimiz için, bu küçük hem de pek küçük bir işdir. Bğ- İence yerlerinden #lınacak birkaç yüzbin lira için - belki de değildir - halkdaki sanat ve zevk hissini yok etmek, onu Hindin gıcak ülkesinde yaşıyan mistik insanlar gibi ölü bir ruha sahib olarak yaşatmak, ne ilmi, ne de mantıki bir hâl olamaz. Her halde Valimizin bu işe bir an evvel önayak olacağını ümidde pek haklıyız. Zaten önümüze koy- duğu bir senelik plânda (bahçe) lere ve (tiyatto)lara fazla bir ehemmi- yet vermesi de bunu gösteren en bariz delfilerdendir. Evet, bunu haklı olarak, istiyoruz: senelerce yok edilen zevki yüzün- den geceleri ölüme mahküm kalan şehir; Doktor Lütfü Kırdarıu elile diriltilmeli; tabiattan nasib ve kıs- meti olan zevke, eğlenceye kavuş- malıdır. Bizim için bunu bir Dok- tordan beklemek bir hakdır. «Astyişi ihlâl» gibi şeyler, za- ten bu husus hakkında düşünüle- * 4 Nu, 2938 — 548 miyecek ve hattâ hatıra getirilemi- yesek kadar küçük şeylerdir. e&ki devirlerde, memleketde ( ka- pitülâsyon ) dediğimiz belâ ya- şadığı bir zamanda, bütün zevk ve eğlence yerleri, sabahlara kadar, darbukalarile, zurnalarile eğlenir-. ler, zevk için bu yerlere şitab eden- leri, biralarile, şarablarile yıkarlar- dı. Ve asayiş de pek mükemmel surette temin edilirdi. Halbuki bugün Cümhuriyette Avrupanın en müterakki polis teş- kilâtına sahib olan bir ölkede ya- şıyoruz. Böyle bir teşkilâta sahib bir memleketde, asayişden bahset- mek, doğrudan doğruya polisi «be- ceriksizlikle ittiham eylemek olur ki; bunu ygayyur, iktidar ve ehli- yetlerini bütün dünyaya tanıtmış olan polislerimiz pek haklı bir is- yam ile karşılaşacaklardır. Japonların gayet doğru bir sözü vardır: «Dedikodu işitmek istemiyor- sanız, z8vke geniş bir serbesti ve- riniz!» Derler. Buna biz de muvaffak olursak, kahveye kapanmak yüzünden, ora da <diplomat» yetişenlerin beyhude kritiklerinden kurtulmuş, ve ruhen de halkı yükseltmiş oluruz. Tarih bu hususda gözümüzün önünde en canlı bir misal olarak yaşamakda- ç dır. Diğer bir makalömde (Tarihde zevkler ve netiğeler)inden bahse- deceğim. Rıza Çavdarlı İN ee eş . Greta Garbo! — 44 üncü sayıfadan devam —- rusu onun hususi hayatı öğren- mek istenmesine rağmen her- kesden kaçmasına medyutdur. 1930 senesinde EF. Blei isminde bir muharrir İlâhi Garbo adın- da onun hayatından bahseden bir kitab yazmışdır. Fakat gü- nu da söylemeden geçmiyelim ki, Garbo'nun hayatı gene es- rarlı gene meçhul kalmışdır ve böyle kalacakdır. Zira Gar. bo hususi hayatının tamamen öğrenildiği gün söneceğini pek alâ bilir. Nurullah Kâzım Tilgen AHMED İHSAN Bemmevi Ltd.