No, 2233—348 kolları mintarafilleh bini bile aşmışdı. Durmamacasına bin kolla ipi çekiyordu. Etraftaki çamlar, denizler, koylar, bu- runlar, başında fırıl fırıl dönü- yorlardı. Tepeliye yardım için Veli bir aralık ipi elinden almak iS- tedi. Tepeli oracıkta ölüverse bile ipden vaz geçmiyeceğini kızgın kizgin haykırdı. Veli kepçe ile yardıma koşayım der- ken, pantalonunun paçası, gü” vertede serili takımların birisi- nin iğnesine takıldı. Güverte- den tepe takla kayığın anbarı- na devrildi. Başı yarılmıştı. Fakat kal- kınca «Nasil. Balık geldi mi?» diye sordu. Bu sefer yakalanan balık orpos balıklarının koca- manı, bütün balıkların kodama* nı idi. Sırtı kahve renkli, lâci- vertli hareli, karnı turuncu, mavi benekli bir azmandı.'Ye- şil sular arasından geliyordu. Fakat kayığı görünce bir tor- pido desteroyeri hızıyle yana fırladı. Tepeli az kalsın, hele- canı kâlbden güverteye pattadak cansız düşecekdi. Ambardan çıkmağa muvaf” fak olan Deli «saman kaçırma- yalım» «bu Orfosların impa- ratoru, dedesi, daniskası yahu» diye nüralar atıyordu, Balık yel- değirmeni kanadına benzeyen kuyruğuyla, kayığın bordasın- da, suya bir şamar indirdi. Su- lar havaya fırladı. Avcılar tepe- den tırnağa kadar sır sıklam olmuşlardı. Ne var ki Deli ba- lığı gözlerinden tutarak, atba- rın içine almıştı. : Orfosun dana gözleri Kızgın kızgın bakıyor. Kulakları ko” caman bir demirci körüğü gibi üfleyip üfliyordu. Kuyruğu fo“ rslara vurdukca kayığı Bağdad kösü gibi güm güm öttürüyor- du. Avcıların yüzleri güneşten, UYANIŞ kaynamış istakoz gibi kızarmış- tı. Burunlarının derisi soyul- muş, kurudukca yenilenen kat- merli püskürmelerin tuzu, kaş- larında, saçlarında fırıncı çırağı saçı başı gibi ağarmış, sırsıklam elbiselerinin üzeri yeryer, ve renk renk balık pullarile do- nanmış, kan ter içinde güver- tede bağdaşiyorlardı. Martbon, İstanbul, Cressy, ve Waterloo muharebeleri cer- yan ederken «dur bakalım; şimdi ne yazacağız? » diye, elde kalem, neticeyi bekliyen ak sakallı tarih, avcılar avlar- ken öylece durakalmış ve bek- lemişti. Şimdi kalın ve ağır, tarih umumi kütüğüne <OÖrfos- ların İmparatoru»!!! diye kayıt koştu. Tarihde bunca gümbür- tüler eyliyerek gelip geçmiş nice imparatorlar, taçlı kafalar vardır. İşte onlar oracığa gelip Deli, Veli ve Tepelinin o an- daki gururlu kuruluşları huzu- runa çıkaydılar; dünyada devir açmak, devir kapamak, ve de- giştirmek gibi, ufak tefek ma. rifetlerinin sünepeliğinden uta- nırlar; geldikleri gibi gene yer- lerin dibine geçerlerdi. Balıkcılar kürekleri taktılar. Yılankavi bir boğazdan içeri daldılar. Burası Longos denilen yerdi. Geçit bir sağa bir sola gidiyor, sanki denize tango oy- natıyordu. Yeşil denizde akışı- nı gidişine uydurarak, naz edi- yor, süzülüp salınıyordu. Boğa- zın dibinde ufak tostoparlak yeşil bir koy, güneşte piril pırıl parlıyordu. Dibin renk renk âlemi, yeşil duvak altından gü- lâmsiyen gelin gibi, hayal meyal sezilebiliyordu. Kıyılar bu güzel yüze gönül bağlıya- rek, ona mersinlerinden, ağaç- larından, çiçeklerinden bir çe- lenk dolamıştı. Balıkları pişirip (oyerken Deli dile geldi. «Acab» <İn- <sgiltere kralı bile halığşm «lesini, yerin Miner yiyebilir mi?s diyö vab veren olmadı, «acaba şehirdekiler şıyorlar? Ne yapiyai ye şordu. Gene nr veren olmadı. Ya Hkayd, bütün rürg hk çalıyor; dalgalar ği ra yayârken, o yeğsizii sullacık «ben ne dileriğğr ©l yapırım !> diye isıldıyatda, d Halikarımı Bıleeii i — 40 ıncı Sayıfadan Devam 0 (0 Yanlış bir tercüme yalği ! şöyledir: “Uzaklarda bir yerde ee bekçisinin düdüğü Mustafa Ertem, Ahmed Erldeytl ip buna yakın müs İbrahim Hoyi'deki istediğimi hatırladım, cümle mantıkan “Hatırlıyorum, uykum vardı, şeklinde Giaci Netekim diğer dört teroilme; böyledir. Bikâyedeki kızın bir övgü varmış, çok güzel eriiab mığ. Bu armenikk “ik Hoyi'de bançe, Musigi Daba titiz bir raştırma “İk gibi mani rehâlüflerinin arttırmak mürakün, fakab E rar *... Belki bu mpi ta olarak kullandıkları edebiyatlarıudan tefçüme) 7 lardı, bu gibi hastaların düşmezlerği. İbrahimi F&ğ gilin edebiyatındii yöp meler, tsnhakkak ki den kur kat â değil, mutavassıt bir AZ rak yapılan kr