No. 2231-—3546 0 SERVETİFÜNUN Yeni Sındıbadı Bahrı — —— YAZAN :; Halikarnas Bilin ey dinleyiciler ki ba- bam çek zengindi. Öldüğü za- man bana torba torba para, sürü sürü koyun, bir çok da tarla ığkat bıraktı. Ben de iyi yedim, güzel giyinip kuşandım. Boğa- zima kadar zevk ve şefaya dal- dım. Bu yaşayışın serhoşluğun- dan uyanınca, elde avuçta pek az buçuk birşey kaldığının far- kında oldum. Arta kalan ev bark tarla tokadın hepsini sat- tım savdım. İki direkli koca bir kayık satın aldım. Uğrayâ- cağım kıyılarda alışveriş etmek igin mal aldım. Birçok tüccar afkadaşlarla beraber Basraya doğru yola düzüldüm. Basrada yelkenleri açtım, ve denize açıldım. Güneş iskelemizde doğuyor, sancağımızda batıyordu. Dalğa- lar uzerinde günlerce yol aldık. Adadan adaya, denizden denize uğradık her vardığımız yerde bir verdik iki aldık. Ticareti- miz yolunda, bütün işlerimiz tıkırında gidiyordu. Kakat hava ısındıkca ısınıyordu. Gemi yana yana kömür oluyordu. Bizse terli iken sövüş, kuru iken ke- bab oluyorduk. Akibet hava o kadar ısındı ki gündüz bir- birimizle konuşamaz olduk. Sözler ağzımızdan çıkar çıkmaz, kandil ateşine dalan pervaneler gibi, tutuşup yanıyorlar, kül olup yere düşüyörlardı. Kulak- larımıza varamıyorlardı. Ancak gece serininde — oda dudaktan kulağa söylemek suretiyle — Balıkcısı birbirimize dert yanabiliyorduk. Basradan ayrılalı, ay dört kere bedr olmuş, dört kerede hilâl olmuştu. Dördüncü hilal, onbeşine toparlanmak üzere bu- lunuyordu ki ilk kazamıze4 çat- tık. Gemimiz açık denizde bir kayaya çarptı. <Yahu bu engin denizde sığ sığlık ne arar?» diye sonda kurşunile dibin de- rinliğini anlamağa kalkıştık. Denize üçbin kulaç ip saldığı- mız halde dip bulamadık. hay- retler içinde kaldık. Çünkü ka- yaya o kadar şiddetle çarpmış- tik ki dümenimiz yerinden çı- kıp dinize daldı. Diregimizin biri baştan aşağıya kadar birkaç yerinden çatlıyarak (misvake döndü. Ard direkde çatadak kökün- den kopup denize devrildi. 'Ta tepede Papafinko yelkenini sar- makda olan gemicinin biri, bir mil uzağa savrulmuş bulundu. Yanı başına konan koca bir marti kuşunun kuyruğuna ya- pışdı. Kuş kanada kalkıp ada- mı Misvak gibi çatlıyan dire- gin tepesine kondurdu. Sademe o kadar şiddetli olmuşdu ki, başım önüme gerilen bir yel- kene çarpdı; kıvrıldı, ve iki bacağımın arasına çakıldı. Tam bir bedr ve bir hilal imtida- dınca kendi hayretimden başka şeyi seyredemez oldum. Allaha çok şükür, bel kemiğim, O yusyuvarlak vaziyetinden yavaş gerile gerile açıldı ve düzeldi. Acaba neye çarpdık ne oldu diye fal taşı gibi gözlerle bir- birimizin yüzüne bakıp durur- ken denizin yüzüne koca bir balık geldi. Başımıza gelen ka- zanın nenin nesi olduğunu he- men anladık. Meğerse koca balık, iki ku- laç derinlikde uyuyormuş, biz üstünden geçerken dümenimizle burnunu kaşımışız onu rahatsız etmiş olduğumuz için balık o kadar öfkelendi ki gelip kuy- ruğile küpeştemize vurdu; Kü- peşteyi yerinden söküp güver- teye sapladı. Sonra provada sarkan demirimizi hap gibi yut- ta, on iki kilit de ağır zinciri dudaklarile sordu. Yol aldı. Geceye kadar bizi baş döndü- rücü bir sür'atle çekti. Gete- leyin zincir kopdu ve biz de kurtulduk, Fakat demirimizi de sincirimizi de kaybetmiştik. Ertesi günü bir fırtına kop- du. Bir rüzgâr girdabına yakâ- landık. Bu fırtınadan sağ salim çıkamıyacağımızı aklımız kesdi. Birbirimizle helâllaşdık. Fakat birdenbire kasırga pıçakla ke- silirmiş gibi güdük kaldı. Rüz- gâr girdabı güvertedeki halatı, misvak direğimize öyle gürel sarmışdı ki direk yeniden da- ha sağlam olmuşdu. Aynı za- manda da denize düşen kırık direğimizi dikine olarak kayı- ga saplamışdı. Yaradanın hik- metine hayran kalıp, şükürler ettik yolumuza devam ettik. Hava git gide soğuyordu. O kadar ki yine birbirimize ne söylediğimizi duyamaz ol- duk. sözler odudaklarımızdan ayrılınca, donuyorlar ve dolu gibi yere düşüyorlardı. Gece- leyin birbirimize neler demiş