318 SERVETİFÖNUN No, 2994— 539 JEdebt Roman| BİZİM İ ZDEKİ BİZ! NUSRET SAFA COŞKUN İ | Yazan ; ği Müdür Umumi Beyefendinin başında bulunduğu müessese büyük bir işe girişecekdi. Her bal tutanın muhakkak parmağını ağzına götüreceği tabiat ka kanunlarının tefsiri iktizasından olduğu için, Beye- iendi bu işde hususi bir ehemmiyet atfediyordu. Eğer bu işre kendi arzusuna uygun bir dolab çevirebilir- se, kasasına bir kaç yüz bin koyabilecekdi. Evvelâ bu işin müsaadesini alacağı sahibi salâhiyet zatı ka- tese koymak lâzımdı. Bu mümkün olamadığı takdirde, parmak yerine avuçlarını yalamak mecburiyeti hasıl olacaktı ki bu yalama filinin parmaktan, avuca intikali Müdür Umumi Beyefendinin işine aslâ gelmezdi. Bütün büyük teşebbüslerde ve işlerde olduğu gibi, klâsik usule baş vurmak, organizasyonun ba şında bulunan bu zatı da elde etmek mümkündü. Ancak yapılan iskandil neticesinde bu sahibi salâhi- yet zatın yirminci asrın namuslu insanlarını da bilâ mukavemet teslim alan akçe siyasetile avlamak mümkün olamıyacağı anlaşılmışdı. Müdür Uumumi Beyin kafası vakıa göbeği derecesinde dolgun değil- di. Ancak, bütün iş adamlarına has pratik zekâ kendisinde bir nebze mevcuddu. Şişman kahramanı- mız «para» nın yanı sıra, ayni bareme dahil birde «kadın» olduğunu pek güzel bilirdi. İşini bu taraftan çevirmeği düşüddü. Bir gece odalarına çekildikleri vakit, gündüzü şoförile bir gezinti yaparak geçirdiği için çok yor- gun bulunduğundan hemen yatmağa hazırlanan ke- rsına bir kaç dakika, mühim bir mesele konuşüca- ğını söyliyerek, kendisini dinlemesini rica etti. Elleri rob döşamberinin ceblerinde, yorganı çe nesinin altına kadar çekmiş bulunan karısının kar- şısına geçerek uzün bir mukaddeme ile (mühim W6- sele) yi izaha başladı: — Kancığım, dedi.. büyük bir iş üzerindeyim. Bundan en az yüs elli iki yüz bin lira vurabilirim. Dünyanın hali malüm.. kimse halinden, vaziyetinden emin değil, hastalık, sağlık, işsizlik hepsi bizim için.. Bu zamanlarda, istikbali düşünerek fırsatlardan isti- fade etmek icab ediyor. İyi gördüğümüz, iyi yaşa- dığımız için, ilerde, Allah göstermesin, karşılaşabi- leceğimiz her hangi bir tera vaziyet bizi çok müş- kül mevkilere düşürebilir. Buna ne sen, ne de ben tahammül gösterebiliriz. Binaenaleyh karıcığım, tür- lü düşüncelerle, telâkkilerle, namus, ahlâk öndişe- lerile ağzımıza uzanan lokmaları reddetmek budala- lığını göstermiyeceğiz. Karısı, gözünde gündüzün hayali kocasını dinler gözüküyordu : — Teki, benden ne isteyorsun ! Diye sordu. Kocası ellerini uğuşturdu. olmak için yeni ateşlediği pirosunu aöndürdü. döşamberının kuşağını bağladı : i — Vakıa dedi.. yuvanın istikbalini dalma erkek düşünür.. fakat bazı zaman da kadın ona yardım eder. — Tabii.. — Şimdi sende bana yardım edeceksin! Bir iş- den bahsettim. Yüklü bir para kazanacağız. Bunun için elde edilmesi icab eden bir adam; bu herif para ile yola gelmez. Namus kelimesini ezberlemiş salak- lardan biri.. bu kozla onu kazanaimayız. Elimizde bir tek koz mevcut.. kadına karşı zâfı olacağını tahmin ediyorum. Gelelim vazifene.. Sustu. Burada cesareti stop etmiş gibiydi. Gözle- rini başka bir istikamete çevirerek, iki manâda al- çak bir sesle devam etti: Bir hareket yapmış Rob — Bir akşam yemeğine davet edeceğim onu. yakında buraya gelecek.. vazifeni söylemeğe lüzum var mıf.. Sen zeki bir kadınsın!.. Müdür umumi beyefendi karısını en hurda taraf» larına varıncıya kadar pek mükemmel tanıdığı halde, ondan küçük bir isyan bekliyordu. Bu bekleyişle biraz sinik, olduğu yerde büzülmüştü. Somya gıcırdadı. Karısı birdenbire yatağın içinde doğrulmuştu, Acaba kafasına bir şey mi atacaktı?.. Çok şiikür.. geniş bir nefes aldı. Hanımefendi gülüyordu : — Peki benim komisyonum ne olacak?.. Müdür umumi beyefendi karısını şefkatle alnın- dan öptü, pazarlığa oturdular. Üç gün sonra Müdür umumi beyefendinin apar- tımanlarında mükellef bir ziyafet verildi. Ziyafette bittabi, kafese konulması gereken zat de hazır bu- lundu, Bir tarafına hanımefendi, diğer tarafına da gelin hanım oturdu. — Devamı var —