No. Tüga—408 Elini Ergüne kırık bir leylâk dalı gibi uzattı: — Caddeye yaklaştık. Bana müsaade et. Şuradan tramvaya binib gideyim. Genç adam elini nzatamıyordu. Leylâ, bü- kük boynu ve kıvrık elile kırık bir Elen hey- keline benziyordu : — Tesadif birbirimizi karşılaştırdıkça gene selâmlaşır, gülüşürüz olmaz mı cicim?. Ne çı- kar yüzlerimizi göremezsek, yeter ki kalbleri- mizde sevgimiz olsun. Leylâ bir korku sessizliği ve süzülüşü ile nemli gözlerini sile sile uzaklaştı. Plâj gazinosunun bir köşesinde duble yu- varlıyan Fazıl ve Şaziyenin başları, arkaların- daki masaya gelip oturan genç kıza çevrildi. Fazıl kendini tutamıyarak ağzından koca bir «Aaaa |» kaçırdı, Şaziyenin kulağına iğildi : — Bu kız; karımıp, Leylânın çok yakın ar- kadaşlarındandır. Buraya nasıl olmuşda gelmiş. Bir bizim Pendiği, bir de şu Floryayı düşün. Hem bugün pazar da değil ki, gezmiye geldi, diyelim. Ne olursa olsun Şaziye, bu kız bizi gördüğünü muhakkak Leylâya söyliyecektir, Gö- rüyorsun yal. Bu ikinci tehlike oldu. Birinci- sini nasıl'a atlattık. Artık bunu ve bundan son- rakileri atlatamayız. Bu hallerim o zayallının kulağına giderse çok üzülür. Çünkü ona sevi- yor, güveniyor görünüyordum. Kendime yalancı dedirtmiyeyim, sahtekâr olmıyayım. Bunun için şimdiden sonra sadece birbirimizin hatıralarile yaşıyalım. Görüşmelerimize de son vermeliyiz. Çünkü bu perde altında gizlenen şey karım ta- rafından öğrenilmiş bulunacak Şaziye, gülmek istedi. Başını alaycı alaycı salladı. Fakat bu sırada Fazıl, ayağa kalkmış kendine çeki düzen veriyordu. Şaziyenin bu çok mmanâlı jestlerini görememişti. Yüzile hiç bir şey anlatamadığını gören Şaziye, Fazıla birkaç gün evvel karısını bir başka erkeğin kolunda gör- düğünü söylemek istiyordu. Lâkin Fazılın telâ- şından ağız açamıyordu. Kadıncağız bütün söyli- yeceklerini gene kendinde biraktı. Sadece: — Ya!l.. Demek gidiyorsun.. diyebildi. — Vazife ve hayat meselesi bu sevgilim. Eğer Leylâyı elimden kaçıracak olursam baba- sını da kaybetmiş olacağım demektir. Halbuki çok zeki, becerikli bir iş adamıdır o.. Bütün müesseselerimi tek başına idare eder, O, benim kafa ortağımdır. Parası yoktur ama yaratıcılığı, dürüstlüğü yeter bana.. İstasyona geldiler. . gişeye yaklaşırken Şaziye, arkasından sesl — Yalnız kendine ei gitmiyeceğim.. UYANIŞ 299 Genç adam sebebini sordu. Kadın: — Hiç, dedi, geç vakit gitmek istiyor canım.. Fazıl, trene bindi. Şaziye, dışarıda pencere dibinde duruyor. Sevgilileri bir ölüm sessizliği kapladı. Konuşmiyorlardı. Sanki dönüşü olmi- yan bir gidişti bu.. 'Tren uzaklaşır uzaklaşmaz Şaziye koşa koşa gazinoya geldi, Fazılın «lLeylânın ar- kadaşı? dediği kızın masasına vardı. Şaziye ile aralarında bir merhaba tanışıklığı vardı. Genç kadın elini uzattı: — Bonsuvar, Bayan Celile.. Nasılsınız?. — Mersi|. — Çoktanberi görünmüyordunuz, nereler- desiniz?. — Yeşilköye taşındık. Bugün biraz canım sıkldı da hava alayım diye, başımı alıp buraya geldim. Son bir kere Floryayı göreyim, dedim. — Bir yere mi gidiyorsunuz?, — Evet, Edirneye gidiyorum. — Ne zaman? — Yarın sabah. — Ya!. Uğurlu yolculuklar.. Bu kadarcık bir konuşma Şaziyenin yüreğine soğuk sular serpti. Öyle ya!. Celilenin Leylâ- ya gidipde Fazılı kendisile birlikte gördüğünü söylemesine şimdilik imkân yoktu. «Acaba ça- buk mu dönecek?» diye düşündü, hemen #tnç kıza sordu : — Belli değil, belki de hiç dönmiyeceğim. Çünkü bir yuva kuracağım. — Ya!. Demek evleniyorsunuz!. Leylâ, suçunun Şaziye tarafından kocasına söylendiğini, Fazıl da ihanetinin Celile vasıta- sile karısına bildirildiğini sanıyordu. Kadın kocasını, kocası karısını masum biliyor, sözde yalnız bir tarafa aid olan kabahati örtbas etmek için de birbirlerine büyük bir sevgi ve saygı gösteriyorlardı. Erkek ihanetininin yüzüne vurulmayışını karısının neziketinden, kadın da aldattığına dair kocasından ufak bir nükte bile işitmeyişini Fazılın merhametinden ileri geli- yor, sanıyordu. Bir nevi af dilemek olan bu karşılıklı sev- gi ve saygı genç evlilere adeta bir balayı samimiyeti yaratmıştı. İlk günlerde hayatlarını birbirlerine ilk sevgililerinin hulya ve rüyülnti içinde teslim etmişlerdi. Leylâ Fazılın gösle- rinde Brgünü, Fazıl da Leylânın gözlerimle Şaziyeyi görüyordu. Fakat geçen her gün, başka gözlerde yaşıyan bu hayalleri sildi, süpürdü... Enver Naci Ar