No. 2092-—407 ceddi “ Pençesi “Yürekler acısı İçin. “Yürekler acısı,.. Onu... onu ve beni,.. A. Sırı Üzelliyi ve.. beni oldukça yakından tanıyanlardan hiç değilse birkaçı, aramızda “Yürekler acısı, tâbi- rinden dolayı geçen konuşmaları, hatırlasalar gerek ! Konuşmalar da ne? Münakaşalar! İş, o raddeye var- mıştı, ki zavallı, artık sİşte sana nisbet, gene ayni tâbiri serlâvha yapıyorum !» diye meydan okuyarak, daha önceden bahsi açıyor ve bu süretle sonradan açılacak münakaşa kapısını kapatmış oluyordu; tabii önceden münakaşayı göze aldırmak şartile ! Bu “Yürekler acısı,, tâ&biri, biçarenin en çok kul- landığı tâbirlerden biriydi; «Kurun» gazeteşinin se- kreteri gıfatile, önüne gelen haberlerden pek çoğuna bu serlâvhayı koymuştur. Kendisile bundan dolayı münakaşaya girişirken, «Gene âyni serlâvhayı koy- muşsun ! Bir gün üşenmeyip bir yıllık kolleksiyonu elden geçireceğim ve bir istatistik çıkaracağım. Kim bilir, bir yılda ne kadar.» dedim mi, o, daha fazla sabredemez, atılır, «Yapar mısın? Yaparsın!» derdi, «çünkü, ben burada işin çokluğundan kafam şişmiş, bunalırken, Efendimiz, işin alayında! Daha doğrusu Kral eğleniyor!» Ve birdenbire, bir kat daha feve- ranla etrafındakilere dönerek, «Yahu, diye devam ederdi «çatlatacak insanı! Gelip işin ucundan tutacak yerde, üstelik beni lâfa tutup işimden alıkoyuyor!> Bunun üzerine münakaşa kesilecek yerde, bir boy daha uzar ve o «Haydi, haydi! Pekâlâ işte, git de kolleksiyonu karıştır, istatistik çıkar! Henı bir değil birkaç yıllık kolleksiyonu elden geçirmeyi unutma! Kimi pirinç saymakla bozar, kimi de..» demiye gör- sün, bende oevap hazır: «İşte, bahsi kaybettin! Seni kendi gözünle ilzam ettim. O seriâvbanın pirinç ka- dar çok olduğunu, bu mukayesenle, kendi dilinle ikrar etmiş, demeksin, Şu halde, saymıya hacet kal- madan, babsi kesenkes kazandım!» Sussam mı, sözü ğımız derin kederin sarsıntısı içinde bulu- onun içindir; fakat, böyle yapmakla, bu hu- olmaktan çok uzağız. Kaybedileni, daima rek, sütunlarımızda kendisinin bahsi geçe- noktayı daha belirtelim. Bu sayıda Koydu- varlığı hakkında tam bir fikir edindirebil- sırasında, yazılarından ancak elimize geçe- tadan da tanıtmak yolunda yürüyeceğiz... UYANIŞ 279 uzatsam mı, yollu, yüzüme bakar, pek sevimli bir tarzda kaşları çatık, sükütileşir, «Bermutsd!» derdi «Ne muvaffakiyet! Tebrik ederim!» Ben bahsi kur- calardım: «Yoksa bir itirazın mı varT> Cevap, gayet kısa: «Yok, Efendim! Kapıyı arka tarafından kapa- manız rica olunur!» Bu, onun dilince, demindenberi kapıyı bir açıp bir kapıyana, içeriki odaya geçip kendisini rahat bırakması yolunda, nazikâne işarettir | Halbuki, beş, on dakka, nihayet yarım saat sonra, kendisi benim bulunduğum odaya gelecek ve bir münakaşa faslı daha açılıp, küçük kıyametler kopâ- caktır! İhtimal başka bir vesile ile; fakat, herhalde bir münakaşa! Bu hararetli münakaşalar ne hoştu; ne hoş, ne tath.... Yukarıda “Yürekler acısı, ndan bahsediyordum; onun o tâbiri dile ve kaleme dolamasına bu sütun larda da bir hafta slrasını getirip,. daha doğrusu damdan düşer gibi takılıvermeği tasarlarken, meğer..! Meğer, onun sırf acımak duygusunun tegirile, Ö- lümle neticelenmiyen kuza hâdiseleri karşısında, habtâ en hafif yaralanmalarda bile son derece tahrike uğ- rıyan rikkat hissinin tesirile, o yoldaki haberlere &ik sık yaptığı serlâvha, onun için bu yolda yazı serlâvhası olmak mukaddermiş! Ve muhakkak, ki bu sefer tamamile yerinde., hattâ, en ziyade onun için yerinde.. ve hattâ, az bile.. bu tâbir, bu “Yürekler acısı,, tâbiri.. Bu ayırdedişi hoşgörünüz; çok yakından benimse diğim biri, bu.. ansızın ölen! Kaldı, ki facianın muhtelif cepheleri ver;.. facianın! |. Daha ölümünden birkaç gün önee,.. gayet iyi ha- tırlıyorum, 5 Eylül Cumartesi günü, akşam üstü. Gavsi Halid Ozansoyla ben, «Kurun» gazetesinin bahçesinde, A. Sırrı Uzelli, klişe odasında., Açık pen- cereden ayak üstü konuşur ve gülüşürken, o, göz- ucile beni işaret edip, Gavsiye şöyle demişti: «Nafile, eskisi gibi keskin pençe atamıyor; pençesi tesirsiz,. yumuşak şimdi!» Gavsi «Size kıyamıyor da ondan» demiş, ben de «Şimdiki halde her nedense pençenin iç tarefile anadece okşamayı tercih ediyorum; eğer keskin tarafına istekliysen, hele biraz daha bekle!» demiştim, O, gene pek sevimli tarzda gülümsemişti; meğer beklemiyecek.. bekliyemiyecekmiş ! Kim bilirdi, ki.. kimin aklına gelirdi, ki..1! : Gavsi, diyor ki: «Artık bu Bırrı için son «Kedi Pençe» ndir» Son muf! Küçük arkadaşıma yanıldığını söyledim; ben, sü- tunumda türlü vesileler bulup sık sık okşadığım, tırmaladığım, hattâ pengeleyip hırpaladığım o kızması sevinmesi kadar boğ olan, canayakın sevimlilik ifade eden ırrıyı, unutamam; unutmıyacağım; gene sik sik hatırlayıp anacağım ve,. hatır. latacağım | Fakat, neye yatar? 119 “Yürekler acısı,..