274 SERVETİFÜNUN No. 2092—407 a Lİ SIRRI İÇİN Ölüme en uzak sandığım sendin, Demek ki o sırrı sen de öğrendin? Daldan düşen bir yaprak ne ise &ona eren bir hayat da odur. Ölüm denen hadise acı, hatta müdhiş olmakla beraber o kadar da tabii bir haldir, Fakat bu çıplak hakikat karşısında biraz müteselli olabil- mek için hiç olmazsa yaprakların dökümü son bahazdâ olduğu aibi insanların ölümü de hayata ait vazife- lerini yaptıktan sonra olmalıdır. Halbuki Sırrı Uzelli hayatının en verimli bir dev- resine henüz girmiş bulunuyordu. Fazla olarak san- atkâr ruhu, ince ve duygulu kalbi ile hepimizin ruh- larımızı ve kalplerimizi kendisine bağlamıştı. Onüç, ondört yıl birlikte çalışmanın yarattığı bir fikir ar- kadaşlığı ile «Vakıt» ailesinin çok değerli bir parça- gını teşkil ediyordu. Onun içindir ki Sırrı Uzellinin ölümü ile içimizde açılan yara daima ve daima şızlayacaktır. Asım Us İstanbul Sultanişinde on yıl şüren bhocalığım Pas na yeinız Türk zekâlarının nasıl filizlenip büyüdüğü- nü temsil eden talebeler tanıtmadı; © Bü sinden bana en vefalı, en candan arkadaşlar da ka- zandırmıştır. İşte bugün ölümüne ağladığım Sırrı, o talebe ve o arkadaşlardan biriydi. Şimdi Adanada kültür direktörü olan Yunus Kâzım Köni, şimdi, Pa- riste Türk talebe müfettişi olan Reşat, şimdi Ankara radyosunda çalışan Ercüment Behzat... Bütüu bunlar bir Türkçe hocasının emeğine €€- vap verip yüzünü güldüren çocuklardı. Sırrı da daha o günlerde Behzatla birlikte hikâyeler, romanlar, şi- irler yazmıya istikbal istidadıydı. Nihuyel o da bitçelrları gibi mesleğini yazı kabiliyetinin işarsi ettiği nuktada buldu ve <Vakıt» taki ürkadaj- larile birleşmekte gecikmedi. Dün gece hesapladık: Bu arkadaşlığımız ondört şıl sürmüş! Senelerle sınıf Pm mevzu olan Sırrı, sene- lerle de başı bir işin a “Sim bir vazife sahibi oğşrak a ve öyle canv Bu uzun iştir ki Mi dekan hüviyeti içinde matbuatın bir meçhul askeri yaşa- maktadır. Ben Sırrının Cerrahpaşaya kaldırıldığı haberi ile öldüğü haberini hemen hemen bir anda işittim. Çar- şamba, o gazetede izinliydi, gelmemişti. O gün ve ertesi gün evinde şancıların öldürücü'pençeleri altın- da kıvranırken, başucundaki telefona el uzatıp bir tek arkadaşına ben şu haldeyim demiyor Bütün bu yıllanmış arkadaşlığımız içinde Sırrıdan olsa olsa en çok çikâyet edilebilecek taraf arkadaş- ları uğruna kendisini feda etmekte gösterdiği şaşıla- eek derecedeki ısrarıdır. Dün gece Sırrıya öksüz bi- Kabrine baktıkça derim:-Ne yazık, Buraya şiirden bir sır bıraktık! uu HALİD FAHRİ OZANSOY raktığı babasile annesi ve hemşiresi kuru gözyaşı dö- küyorlardı. Maneviyeti Ankara caddesine gömülmüş, bngün de Silivrikapısının dışında belki bir servinin zayıf bir gülgesinm. maddiyeti gömülecek varlığa be- nim de içiri imaniyi çocuğunu kaybetmiş bir baba gibi yas Tütüyer, Hakkı Tarık Us Ben gazeteciliğe başladığım zaman yazı müdürü diye karşımda, eski zamanların yaşlı ve tecrübeden sertelmiş bir insanı yerine; genç, munis ve gülüm- semeğ» hazır yüzile kendi neslimden birini görünce daha ceraret almıştım. Bu Sırrı idi. Karilerin iİwimisi eserini gördüğü, fakat kendisini ve imzasını ancak yıkın münasebetlerde keşfedebil- diğl yazı müdürleri arasında Sırrı, arada bir kendi sesini de doğrudan doğruya okuyucularına duyurmak fırsatını bulan, onların önünde alnının temiz teri ve vakur samimiyetile beliren bir emektardı. Sırrı, kendi neslinin bütün hususiyetlerini taşıyan; çok çalışan, birçok işleri yapan ve hepsini de kısa bir zamanda ve elverişli surette başaran biri idi. Bazı insanların ölüm haberleri çıktığı zaman az sonra bir yanlışlık olduğu anlaşılarak bu haberin tekzip edildiğini görüyoruz. Kaybettiğim yakın ar- kadaşım ve islim Sırrı için de keşki böyle feci bir lâtife yapılmış olsaydi! Heyhat... Hikmet Münir Çalışkan bir adam, bir gazeteci öldü. Biz arka- daşları müteessir olduk tabii. Fakat, bizim teessür- lerimiz cemiyeti alâkadar etmez. Onun için bu ölü- mün cemiyetlik tarafını düşünüyorum : cemiyet ça- lışkan bir adam kaybetti, — camiyete vereceği bir iş üzerinde, en iyisi olsun diye, uğraşan, didinen çalışkan bir adam. Bir yazı kolay da yazılır, zor da yazılır. Bizim bu arkadaş zoruna, fakat iyisine giderdi. Bazı adamlar gelirler işine, başlarlar konuşmaya. Sonra etekleri tutuşur: «aman! geç kaldım!» diye. Veya, işlerini bitirdikten sonra otururlar, bir hayli konuşurlar. Şaşarım bunlar vakitlerini böyle nasil boş geçirmeğe razı oluyorlar diye. Bizim o arkadaş lışkan bir adamdı: gelip oturur, işine başlar, ve işi bitince kalkar giderdi: evine, gene çalışmağa. Telefon ederdim gece ikide, iki buçukta: onu uyanık bulurdum. Sorardım ertesi gün, «çalışıyordum» derdi. Hayatı çalışmak için bir vasıta olarak anlayanlar en cemiyetlik adamlardır. Vahdet Gültekin