216 SERVETİFÜNUN Onun Birkaç Hatırası! Sımıyı gömeli günler oldu. Yağmurlu bir gün son nefesini tüketen Sırrı, güneşli bir gün gözyaşları içinde mezarına götürül- dü, o günden, bizin gibi gırrıyısevenler için, o acı, © uğursuz günden gonr& gene yağmır yağdı, gene hava açtı. Güneş gördük. Tabiat ay ışığı altında yı- kandı. Sekin, gürültülü günler geçti. İnsanlar Babiali caddesinde kay- naştılar. Gazeteler binbir havadisle dolu çıktı. Fakat Sırn, her şey, her hadiseyi arkadaşları ile beraber temsil eden, beraber konuşan Sırrı aramızda yoktu. Sami Paşazade Sezai öldüğü gün Abdülhak Hâmidin yanında idim. Rüyük şair derin derin iç çekerek : — Acıyan yer başka, scikan yer başka... demişti, çarelerden biri diye düşünürdü. Benim yazılarıma kızardı; samimi, sevimli, tatlı bir sinirlilikle: — San'atı içtimai fikirlere, türlü maksatlara âlet etmek istiyorkunuz; o, kendi kendisi içindir; hiç bir düşüncenin hizmetçisi olamaz ! Diye söylenirdi. O münakaşaları burada tekrarlıya- cak değilim; arkadaşımı iç benliğile tebarüz ettirmiş olmak için bunları yazdım. Bu satırları buraya kadar okuyup da serlâvha ile bir münasebet bulamıyanlar olacaktır; izah edeyim: Ben Ahmed Sırrı da bütün hayatınea yetmez istek- leri, karışıksız san'at endişesi, yazıp ortaya çıkarama- dığı eserleri ve hatta ıstırabını çektiği, hülyasile kendisini oyaladığı ve bir türlü cesaret edip söyliye- mediği sevgisile «Mavi-Siyah> romanının meşhur kah- ramanı «Ahmed Cemil» i görür gibi olurdum. Ahmed Sırrı, bizim maddi hayatımızın türlü se- faletleri içinde sanki bu dünyaya mensup değilmiğ, sanki günlük hayatla alâkası yokmuş gibi, bir ro- man kahramanı halinde, âeasiz bir gölge hüviyetile dolaşırdı; «Mavi.Siyah» romanı kahramanının haya- tındaki hüsranı senelerce temsil eden bu arkadaşın ölümile «Ahmed Cemil» ikinci defa ölmüş oluyor. Ah, Ahmed Sırrı, keşke benim bütün düşüncelerim yanlış, san'at telâkkim esassız, davalarım betil olsaydı ve sen sağ olsaydın! Refik Ahmed Sevengil a A. Sırrı Uzelli, yazı işleri müdürü bulunduğu «Kurun» gazetesinde : soldan itibaren ayakta duranlardan birinci Bekir Sıdkı Kunt, ikinci A. Sırrı Uzelli, üçüncü Ömer Rıza Doğrul, ortada oturan Hakkı Tarık Us, iki yanmda' misafirleri. Hâmid, gidenlerin arkasından ağlanır, sızlanır, fakat gene yenir, gene gezilir, gene gülünür, demek İs- temişti. Çok doğru! Sırı için akan göz yaşlarım dindi. Fakat Sırrı, bütün hayatımda gülerken de, ağlarken de, dalma içimde yaşıyacaktır. Odnnla çok kaynaş- mıştık. Az zamanda candan olmuştuk. On yıldır nzak bulunduğum babamın ölüm hg- berini aldığımdan üç gün gonra Sırrısız kaldık, Bin bir iş arasında beni teselli ediyordu. Gene beni tesel- li ederken : — Düşünüyorum, dedi yirmi beş sene sonra gün- de bir kaç kere geçtiğimiz şu Babıali ne hal alacak. Köşe başındaki dükkânın yerine bir başkası gelecek, beriki kırtasiyecinin dükkânında başka bir insan, sucu başka, tütüncü başka, kaldırımları çiğniyen in- sanlar başka olacak. Kaynaşıp, hayatın aldatan ahen- gile yuğtulap gidecekler. Kendikendilerinden önce gelenleri düşünmiyecekler, gelecekleri düşünmiye- cekler..» Sırrı, bedbin felsefe ile yalnız beni avutmak iste- miyordu. — Yirmi beş sene sonra Babıalinin, tanıdığım yerlerin yeni dekotlarını görmek bilsen ne kadar isterdim,. diyerek hayatın vefasızlığından olan kor- kusunu anlatıyordu. San'at telâkkileri Sırrıyı tamamile kendi kabuğuna çekmişti. «Heykeller galerisi» adlı bir şiir yazıyordu. Bir gün: — Başladım. Bitiremiyorum, dedi. Bu sefer de çok şeyler söylemek istiyorum. Bülün insanları birer heykele ve dünyayı bir galeriye benzetiyorum. İnsani ıstıraplara karşı insanlar taş kesitmiyorliar m19.. Bir gün ölümden konuşuyorduk : — Ben, dedi ölümden hiç korkmuyurum, Korka-