142 SERVETİFÜNUN No. 2083—398 Yazan : > Çeviren : Paul Zitierer | M EÇ ça U L F D 0 G R U Ferid Namık Roman : 25 | a Hansoy Mahpusun eli, Murun omuzunu sıvazladı; bu dostça hareket ziyaretçinin kalbini sıcak ve tatlı bir heyecanla doldurdu. Bununla beraber, dostunu hâlâ zamanda, mekânda, müfekkirede kendisinden uzak hissetmiyordu. Doğu ile batıyı biribirinden ayıran uçurum gibi, onları da bir uçurum biribirinden Ayırıyordu. Halef Beyin ahenktar sesi, Murun bütün ruhunu tahrik edi- yor; güneşten yanmış ve traş edilmiş Mısır murayalarını andıran derisinin manzarası garip bir alâka uyandırıyordu. Halef Bey : — Mustaripsiniz, dedi. Çünkü harici âlem sizi taciz ediyor ve siz de çok yakında olan şey- lere bakıyorsunuz... Fakat dostum, ulühiyet ancak gözler kapalı olarak görülebilir. Genç adamın nazarları gene uzaklara çev- rilmişti. Az bir sükütten sonra, Halef Bey, ne eşki- den buluştukları zamanlarda konuştukları gibi ve nede bir dostun sesine benzemiyen garip bir seda ile sordu: — Kri- Rayamdaki Vişnu mabedini biliyor musunuz ? Daima saatini muayene eden sabırsız gar- diyanla meşgul olmaksızın, sanki tavanı bir. denbire gökyüzüne açılacakmış gibi görünen dar höcrenin sıkıntısına ehemmiyet vermiyerek, devam etti: — Bu Mabetteki Alihin altından heykeli ebediyen örtülüdür. Rahibler onu asla görme- diği gibi, neonu mabede yerleştirenler, ne süs- lü araba içinde arkadan takip ederek kuvvetli hortumlarla tutan filler ve ne de yolun heriki tarafından, ibadet için toza yatan halk ta göre- mez. İşte böylece, ulühiyet derin hürmetimizle yaşar. Vişmu dokuz defa arz üzerine inmiştir. Dokuzuncusu, fena insanları iyiliğe teşvik, iyi olmağa kabiliyeti olmıyanları da mahv ve he- lâk içindi. Fakat onuncu defa, beyaz atı üzerin- de tekrar gelecek; kıvılcım fışkıran kılıcını 8a- vüracak ve yeni bir beşeriyeti ilân edecektir. O vakit, herkes hakikati anlıyacak ve ilâhi tas- virde bütün kalblerde kalaca tır. Haydi, Allahaısmarladık dostum. Herkes yo- luna, herkes bahtına ! Halef Bey, gardiyanlara işaret ederek ay» sılmaştı v Tatyana Madison Sguare parkında, ayrılık muharebesi kahramanı, amiral Ferragut'ın heye keli gölgesine oturmuştu; ilkbaharın parlak gü- neşi, yolların çakıltaşları üzerine ışığını akset- tiriyor, içinde bir bahçevanın çiçekleri tanzim etmekle meşgul olduğu yeşil bir çimenliği gör- mekten memnun gibi görünen amiralın heyke- line benzer bir bakışla uzaklara doğru bakiyor- du. Yemek vaktinin geldiğini düşünüyor; fakat dönmek için kendisinde hiçbir arzu duymuyor du. Birçok haftalardanberi, Glanorun amerikan- vari, güzel birdairesini kiraladı8ı Plaja Otelde oturmaktaydı. Kocasını öğle yemeklerinde, he- met hemen hiç göremiyor, akşam yemeklerini de pek nadiren beraber yiyorlardı. Glanor, akşam eve geldiği vakit, alelâcele elbisesini de- #iştirmek ve gelecek olan davetlilerin isimlerini saymak için pek az bir vakit bulabiliyordu. Umumiyetle mubahase mevzuları işler oluyordu. Davet edilen bütün buiş adamları, uluorta içeri girerek bir takım Hollah, Old Boy! gibi söz- lerle biribirlerini selâmlıyorlardı; hararetli ha- raretli ellerini sıkıyorlar, fakat 'Tatyanayı görür görmez, yıldırım darbesi yemiş gibi, mahcup olmuş mektepli çocuklar benziyorlardı. İsimleri (Wall Street) te mühim bir tesir gös- teren tecrübeli tüccarlar, Glanorla herhangi bir iş hakkında görüşürlerken sözlerini daima ihti- sar ediyorlar; çünkü nazarlarile, bu istenilmiyen dalgınlığın müsebbibi olan Tatyanayı arıyorlardı, bazıları da, tam zamanında, zararlarını mucip olacak bir iş üzerinde itiraz etmek istedikleri mühim noktaları körü körüne kabul ediveriyor- lardı. Tatyana, onların her biri için güzel ve cazip bir hareket yapıyor, yahut tebessüm edi- yor, bununla beraber daima biraz uzak mesafe- de kalıyordu. Bir akşam, misafirlerden biri hareket saatin- de, şaka kabilinden, Madam Glanorun güzelli- Bini pusula iğnesinin kutuba dönmesi gibi, mu- bahaseleri başka vadiye çevirdiğini söylemişti. Tatyana, davetliler üzerindeki tesirinin ko- casının arzusuna uyduğunu biliyordu. Müşahede altında bulunduğunu hissediyor ve Glanorun ta- kip ettiği hedeften gözlerini ayırmadığını görü- yordu. Genç adam, karısının tertip ettiği suva-