No, 2078—393 UYANIŞ Bir Tuldat Kumpanyasında Neler Görülür? —ğ—ğ—ğ—ğ———n sesı Mi, Kendi Mi?! «Duhuliye 20. Sünnet Düğünü, Tabesabah Eğlencen | Tiyatronun kapısına yapış- tırılmış ilânda şu kelimeler gö- züme çarptı : « Duhuliye 20. Sünnet düğünü, tabesabah eğ- lence » Yıllardanberi bir tuluat kum- panyası seyretmemiştim. Bu akşarı zevkimi hiç düşünmeden on yıl önceki kıyafeti halâ çı- kartıp atamıyan tuluatçılarda ; fesi, şalvarı, peçeyi... görebil- mek arzusile - bir etnoğrafya müzesine gider gibi - tiyatro kapısından daldim. Keseden başka hiç bir şeye elverişli olmıyan bu sabahlık eğlentiye akın akın gelen müş- teriler, iki sandelya üzerine uzatılan, arka arkaya sıralan- mış kalaslar üstüne konuyorlar veya tünüyorlardı. Programa göre, yarım saat gecikmeden sonra sahne için- den kısa ve boğuk bir güm- bürtü işitildi. Birinci zil olacak. Birden tiyatro bahçesini bir alkiş fırtınası dolaştı: yürek» lerde tutulan, hapsedilen sabir ellerde döğülüyordu. Bu alkış < Yarabbi şükür» gibi bir şeydi.. Perde ile beraber, sandalye- sini biraz daha öne sürmeğe savaşanların ağızları da açıldı. I. Kantolar.... Şamram şişmanlığında, yalnız ondan daha gençce bir dudt, zelzele- ye uğramış sular gibi bütün etlerini çalkalıya çalkalıya, güç belâ sahnede dönmiye başladı. Oynarken söylediği şarkının sözünü hiç anlıyamadım. Ya- nımda oturan annem yaşta bir kadıncağıza sordum : — Birşey anliyormusunuz söylediğinden, hanım teyze ?.. dedim, — Nasıl anlamam oğul!., Kızlığımda az mi söylerdim, bi- zim efendinin ağzından nice dinledim onu ben.. Nur içinde yatsın, sesi pek yanıktı. Şişko, üç fasıl çıkıp kendi- ni salladıktan sonra perdenin dördüncü açılışında bir rum kızı seğirtti. Çok kıvrak oynu- yor... Ötekindeki göbek titre- tişi bunda yok ama vücüdünü gayet güzel kıvırıyor, kırıyor.. Nedense birinciye kopan, yağdırılan alkışlar, buna ge- lince azaldı. Tek tük, zaif bi- rer tokat sesi halinde kaldı.. Kantocuların en büyük us. talığı ve yaratıcılığı, bizim ma- hut alaturka şarkıları dillerile beraber harekete getirmeleridi. İşte.. sarışın kız «Yalovanın şen kızı»? nı <Yalayvanin sen ki- zi.. > diye başlıyarak hem söylüyor, hem de mızıkanın yardımile meşhur bir valsi oy- nuyormuş gibi vücudünü bü- küyor kıvırıyordu. II. Müzik... Darülbilmemne üyeleri sahnede tek sıra otur- muşlar. İki başda iki bayan. Bir kemancı, bir cünbüşcü, bir de klernetci var. Mavili hanende hatun aya- ga kalkdı, diziden üç dört adım öne yürüdü. Durmadan Ssiritı- yor... kime ve neye yılışdığı bellideğil, Hem dört tarafınada gülüyor.. Belkide bu tebessüm- leri herkes kendine sanıyor ve avuçlarını -bir balyozun örsü ia gibi - birbirine vuruyor- İlk fasıl gazel... mavili, bü- tün gücile buğazı yırtılırcasına, boyun damarlarını Şişire şişire bağrıyor, haykırıyor... Yosmanın fıstık gibi vücu- du, alımlı ve cana yakın simasi Yazan: Enver Naci var. Tatlı tatlı bakışları, gö- nülden gülüşlerile bütün tiyatro halkını kendine meftun ediyor.. Gazel bitti. Gene bir alkış tufanı başladı. Hem bu patlayış mavilinin şarkıya başlarken ko- pan el şaklamasından daha kuv- vetliydi. Alkış sesleri gittikçe söneceğine artıyor.. Mavili biraz nazdan sonra tekrar ayağa kalk- dı. Yine aynı yaygara ile bir şarkı okudu. Tam beş kere al- kış gürültülerile kadını şarkıya davet ettiler ve söylettiler. Hoş oda ufak bir nazdan sonra yi- lışa yılışa tekrar kalkıveriyor- du yal.. Sıra ak krepliler giyinmiş okuyucuda. Esmer, kısaca boy» Ju, fazla etine dolgun bir kadın. Ona güzel denemezdi. Gudubed hiç denmez. Ancak çirkin de- nilebilirdi. Sesine hâkim oku- yor. Öteki gibi göbeğine bastıra bastıra, damarlarını şişire şişire haykırmıyor. Okuduğu şarkınin bestesine sadık kalıyor, kendi- liğinden eklemeler ve uzatmalar filan yapmıyordu. Sesi de zarar- sız. Şarkısını bitirdi, boynunu eğdi. Dinliyenlere, alkiş parsası toplamak istiyormuş gibi bir baktı. Ne gezer! demin bol bol alkış serpen, tiyatro bahçesini alkış seline bağan üsküdar hal- kı şimdi pek hasislenmişti.. İkinci şarkısını müşteriler hatır için dinlediler. Üçüncüye başlarken artık dayanamadılar. Nasıl dayansınlar yal.. O güzel mavili yosma boş boşuna otu- ruyor da bu surateiz, miymintı karı okuyordu! uyuntunun sesi bile çıkmıyordu. Ya mavili? 'Tanrı ses vermiş. O, okurken bahçe çın çın ötüyoğes” — Sonu 54 üncü sayıfada — ” *