cali “ Pençesi Guyurduyan için. «Güreşler için..> serlâvhası altında geçen bafta meşhur Taksim stadyumuna dair yazdığım şikâyetna- menin «Dahası var» olduğuna işaret etmiştim. Yalnız burada o «..Önümüze dikilen bir...» den başlamadan, şeklen değil de, sözün gelişi bir parantez açıyorum! O yazıda mesafe, ışık, yer numarasızlığı ve kade- mesiz yer babislerine dokunduğum halde, üst açıklı- ğının mahbzurundan bahis geçmemişti. Yağımursuz, ılık havalı bir gecede seyrediş tesirile olsa gerek! Halbuki, bu, kararsız havalı İstanbulda bilhassa, göz önünde tutulması gerek bir bahis! Böyle olduğunu en yakın olarak göze çarptıran misal de, Yugoslâv İvan Komsâteyle diğer boksörler arasındaki maçların, bar daktan boşanırcasına yağmur yağması dolayısile, 13 Haziran Cumartesi akşamı Taksim stadyumunda ya- pılamayıp 14 Haziran Pazar akşamı Asri sinema &9- lonunda yapılması! Zaten bu ciheti tekrar hatıra getiren "gi « şu boks maçlarının yer ve gece de- ğiştirmesi o Bu, ikeeğ yazın bile olaa, bu gibi müsaba- kaların dam altında yapılması lüzumunu gösterdi. Bir kere daha gösterdi, diyelim. Boka maçları için sinema salonuna sığınmakla, yağmura karşı şemsiye açıldı, serinliğe karşı soba yakıldı, demektir! Gök berrak, hava sıcak bile olen, bu gibi müsabakalara açıkta yet ayırmamalı. Şu en yeni hâdise, bir ihtiyat dersi mehiyetindedir! Salonda değil de meydanda yapılması için, yersizlik dolayısile lüzum hasıl oldu- ğu takdirde de, hiç değilse çadır kurmalı! Alaturka güreşler yapılırken, tâ eskidenberi bazan kurulduğu gibi! Eğer müşteri sayısı hesaplanarak, fedakârlığa yanaşılamıyacaksa da, hani şu birkaç yıl önce İstan- bula gelen sirk sahibi Ben Amarvari kocaman bir a kurmak, mümkündür! Tribün şekli ihmal edil meden! İn, boka maçları ne rahat seyredildi. Kapalı, mu- hafazalı salon, ayni zamanda anfiteatr şeklinde ol- duğundan, sglonu hıncahınç dolduranlar, basamak basamak yükseldiler ve hiç kimse, önüne dikilen bir.. İşte, döne dolaşa sözün gelişi, parantez açmazdan evvelki noktaya, bir nevi «devriâlemcik» l8 gene kalkdığımız yere geldik. Artık o, «Benim ve benimle birlikte gidenlerin dördüncü müsabakada önümüze dikilen bir...» den başlıyabiliriz ! Bu kimse, eğer görünüşe inanmak caizse, içtimai mevki sahibi ve münevver olmazı lâzımgelen, hatırı sayılan bir zatti. Arada bir, takım takım tanıdıklar uzaktan, yakından selâmlıyorlar; saygı eseri gösteri- yorlardı. Ona gelince, kendisi maiyyetindeki tavuk, piliç, civciv v. 6, arasında, başında şapkası ibik, omuzlarında paltosu tüy-saçak emisillâ. kurumusalı» UYANIŞ 55 yor, kurumeatışla böbürlenip duruyor,... dimdik otu- ruyordu; gece olmasaydı, herhalde avaz avaz, uzun uzun öterdi de! Gece ötmenin, horozu teblikeye uğrattığını hesaplıyordu da ibtimal, sesi pek okadar üst perdeden işitilmiyordu ! Bununla beraber, pes perdeden de olsa, gene gu- gur gugur gugurduyordu ! Meselâ, başlangıçla, bira ralık, bir gazete fotoğrafçısının, güreş pozlarını yâ- kından çekebilmek endişesile ring minderinin yanına sokulmasına karşı, öyle bir gazaba gelip gugurdadı ki! Ö aralık karşısında eğilip bükülerek, kırılıp dö- külerek ona kuryapan zat, «Merak buyurmayın, Efendim, emredersiniz !» yollu sözlerle yanından ay- rılıp, gazete fotoğrafçısını - bilvasıta - oradan uzak- laştırmağa yol aradı. Gazete fotoğrafçısının da kuru. gürültüye Polen bırakmıyacak kadar pişkin çıktığını bahse katalım Şimdi işin di garip tarafı üzerinde duralım. Gu- gurduyan kimse, resim çekmek için ring minder! ke- narına doğru ikibüklüm yaslanan gazete fotoğrafçısı, güreşlerin hiç bir pozunu görmesine engel olacak vaziyet almadığı halde, onu kendisine hail sayıyordu da, ikinci sırada oturan kendisinin, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci v. s. sıralardakilerin önüne şapkasile hail olmasına aldırış etmiyordu! Hem ne şapka | Liğen kenarlı, ibrik tepeli, kocaman bir şapkal Arkadan şapkanın görmeğe hail olduğu nezaketle ihsas edildiği halde, o, işitmemezlikten geliyordu; her hareketile ona tabi görünen yanındaki, keza! Fakat, beriki, yeri iskemlelerin aralığına düştüğünden, gör meğe pek okadar mani teşkil etmiyordu ! Arkasındaki iskemlelerde yalnız erkeklerin değil, kadınların dâ oturduğuna - hiç değilse bu hususa bile - ehemmiyet vermiyen kimsenin kabalığına, ne dersiniz ? Nekadar yalnız nefsini gözeten, nekadar başkalarını hiçe sayan bir... adam! Hayır, bir bo- roz! Bu egoistin başına şapkası sanki horozun başına ibik gibi yapışıktı ! Bazılarına merak oldu; Acaba başı cascavlak da, gökte arka tarafında yükselen değirmi ayın çehre- sine tera taraftan bir nazire gibi parlar, diye mi başını açmıyordu? Haibuki, pekde öyle değilmiş, kâfi derecede saçı varmış! Bu cihet, neden sonra; maç programı yarılandıktan sonra meydana çikti! Bu egoist, ondan sonra da başkalarını düşünerek değil, sırf başı hamam halvetinden hamam hülhanı haline geldiği için şapkasını çıkardı! Sırf kendisi fe- rahlamak için! Dolayısile başkalarıda nihayet fe- yahladı | İşte, 5 Haziran Cuma akşamı, Taksim Stadyu- munda Fin - Türk güreşcileri güreşirken, «Benim ve benimle birlikte gidenlerin dördüncü müsabakada önümüze dikilen bir..» kimse... zat, adam veya ho- roz, böyle bir kimse... zat, adam veya horozdur! Ring minderinin etrafında, arkada ayın yükselişi dekor olan #arafta, ikinci sıradan üçüncü iskemlede oturan bu bizce hüviyeti meçhul, fakât bizim oanı- mızı sıktığı malüm,.. gugurtulu borog, bu yüzden kıyasıya bir «Kedi Peeçesi> yedi- ginin farkına vatırsa, ne yapar, dersinigf! | > Gugurduyan bir horoz, her halde gene / i gugur guğur gugurdar!