60 SERVETİFÜNUN ya gibi görünen tuhaf ve kalbe tesir eden sokak gürül- tülerinin hatırası içinde sakit rıhtıma dönerdim. Tarlaların definelerini daha fazla seviyordum. Ma- mafi yirmi beş yaşlarımda daha seyahatten yorulma- mış fakat, izac edilip durduğum göçebe hayatın bende husule getirdiği şiddetli gurur neticesi anladım veya kanaat getirdim ki, artık yeni bir şekil için olgundum. Niçin? Niçin? tekrar yollara koyulmamı istiyor- sunuz ? diyordum onlara. Yollar üzerinde yeni çiçek- ler açtığını biliyorum, lâkin grtık onlar beni değil sizi bekliyor. Arılar çiçekler peşinden bir zaman koşarlar sonra hazinedar olurlar. — Metruk apartımana yerleş- tim. Mobilyalar üzerinden çamaşırları kaldırdım. Pen- cereleri açtım. Serseri hayatıma rağmen biriktirdiğim para ile nadide kitaplar, vazolar ve bilhassa ressam- lıktaki vukufum sayesinde gayet ehven fiatla tablolar aldım. Önbeş sene içinde bir hasis gibi servet sahibi oldum; bütün kuvvetimle zenginleştim Okudum; mub- telif musiki aletlerini çalmasını öğrendim. Günümün her saatı müfit bir derse hasredilmişti. Beni bilhassa tarih ve biyoloji alâkadar ediyordu. Edebiyatlar tanı- dım. Kâlb ve necabetimin esirgememe müsaade etme- diği dostlarımı topladım; onlar bana her şeyden aziz olmalarına rağmen onlara bile bağlanmadım Elli yaşlarımda, ölüm saatı yaklaştığı için her şeyimi sattım. Eşya hususundaki zevk ve bilgim beni aldat- mamışt; aldıklarmı pek daha yüksek fiyatla satarak iki günde muazzam bir servet sahibi oldum. Bu serveti, ondak her an istifade edebileceğim bir tarzda yer- leştirdim. Her şeyimi sattım. Bu dünyada şahsıma ait hiç bir şey saklamak istemem « geçmiş günlerin hatırasını bile. Bana kırlarda refakat eden Myrtile'e söylüyordum. — “İhsas sana, bu nefis sabahtan, bu sisten, bu ziyadan, rüzgârlanan bu serinlikten, varlığının çarpın- tısından daha nefis şeyler verirdi, eğer kendini tama- men ona vermiş olsaydın. Sen kendini orada bilirsin, halbuki, varlığının en iyi kısmı mahpustur. “Tam şu anda maziyi unutmıyarak ve istikbali düşüne- rek, hayatını tadabileceğini zannediyor musun ? İçinde bulunduğun ânı yaşıyamazdın, şayet düşünmüş olsay- dın hem maziyi, hem de istikbali. Fikrinin itiyadı seni izac ediyor. Sen mazi ile istikbalde yaşıyor, kendili- ğinden hiç bir şey idrak etmiyorsun. Myrtile, biz bir lâhzai hayattan başka bir yerde değiliz. Gelecek şey- ler bu lâbzada doğmazdan evvel bütün mazi onda ölür. Lâhzalar | onların mevcudiyetindeki kuvveti an- lıyorsun değil mi Myrtile ? Haddi zatında hayatımızın hiç bir lâhzası değişmez ve değiştirilemez. Bazan ken- dini tamamen ona vermesini bil 1 Bilmiş ve istemiş ol- saydın Myrtile, şu lâhza — karısız ve çocuksuz, arz üzerinde Allahın huzurunda olurdun. Lâkin sen onları hatırlıyor ve mazini, aşklarını ve bütün dünya meşga- lelerini, kaybederim korkusile kendinde taşıyorsun. Bence, aşklarım yeni bir sürpriz için her lâhza beni bekliyor. Onları bir defa için tanıyorum; ikinciler nasip olmuyor. Allahın aldığı şekillerin farkında mısın Myrtile? Tek bir şekle bakmakla âşk olursun, sonra kör! Perestişinin sabitliği beni üzüyor; onun her tarafa yayılmasını isterdim. Her kapalı kapı arkasında Allah vardır. Allahın ber şekli sevilebilir; her şey de Allahın şeklidir.,, — No. 2078—393 Türkiyenin İlk Kadın ayyarecisi, Askeri Tayyareciliğe Başladı İstanbul Yeşilköy tayyare meydanından uçarak Bursaya gitmiş olan Türkiyenin ilk kadın tayyarecisi S. Gökçen, Bursadan tayyare ile uçarak 55 dakikada Eskişehire konmuştur. Spor tay- yareciliğini ikmal etmek üzere bulunan Sabiha Gökçen, Eskişehir tayyare okulunda mensup oldu- ğu bölük dahilinde askeri tay» yareciliğe başlamak üzere orada kalmıştır. Sabiha Gökçen « Elde ettiğim servetle bir gemi satın aldım. Üç arkadaş, tayfalar ve dört miço denize açıldık. Miço- ların en az güzeline âşık oldum. Lâkin onun tatlı ok- şayışlarına bile, dalgaların istigrakını tercih ediyordum. Akşamları, efsanevi limanlara giriyor, bütün gece aşk aradıktan sonra, sabaha doğru onları terkediyorduk.. Venedikte son derece güzel, alüfte bir kadın tanıdım. Onu üç gece sevdim; çünki onun güzelliği yanında. diğer aşklarımın güzelliğini unuttum; gemimi ona sat- tm veya verdim. Cöme gölü saraylarından birinde bir kaç ay kal- dım. Orada en büyük musikişinaslar toplanırdı. Bu çerçeveye ben, konuşmakta mahir ve ihtiyatlı, güzeb kadınlar ilâve ettim. Akşamları sazendeler bizi sermest ederken konuşurduk. Sonra, son basamakları ıslak merdivenlerden iniyor ve serseri dolaşan sandallarır. ahenktar kürek sesleri arasında aşklarımızı uyutmağa gidiyorduk. Rehavet dolu dönüşler. Sandal yanaşır yanaşmaz uyanıyor, ve İdoine koluma asılarak sakit, merdivenleri çıkıyordu. Ertesi sene Vended'in, plajlardan uzak olmıyan muazzam bir parkındaydım. Evimde hüsnü kabul gö- ren üç şair beni ayni tarzda karşıladı. Onlar da ba- lıklı derelerden, nebatlardan, kavaklarla kuşatılmış cad- delerden, meşelerden, dişbudaklardan, parktaki inti- zamdan bahsediyordu Güz gelinee, bahçemdeki bütün ağaçları kestirttim. Evimi bir harabezara çevirmek hoşuma gidiyordu. Ka- labalık meclisimizin toplandiğı parktan, ağaçlı yollar arasındaki gezişlerden eser kalmıyordu. Caddelerin her tarafından, ağaçları deviren oduncuların balta ses- leri yükseliyordu. Yol ortasına serilen dallara kadın elbiseleri asılıyordu. Ağaçlarda öyle muazzam bir ihti- şam vardı ki uzun zaman onlardan başka bir şey dü- şünemez olmuştum; çünki onlarda ihtiyarlığımı gör- müştüm. O zamandanberi işgal ettim, yüksek alplerde bir köşk, sonra Maltada daha sonra limonları, porta- kalların tatlı ekşiliğini haiz Cita Vecchia'nın kokulu koruluğu yanında beyaz bir köşk ve daha sonra Dal- maçyada bir kaleska, halen de Floransa eteklerinde, Fiesole'e bakan be > akşam hepimizin toplu bulunduğumuz bu bahçe