30 SERVETİFÜNUN No, 2076—391 Yazan : Paul Zifferer | Roman: 18 | MEÇHULE DOĞRU. | Çeviren : Ferid Namık Hansoy Glanor: — Ben de bu çocuk gibi olabilirim, dedi. Bu kırmızı topu da görüyorum. Öyle bir kana- atim var ki, bende butopa karşı çok haris bir arzu duyuyorum. Siz benim hakkımda hiç bir şey bilmiyorsunuz. Mevzuu olduğunuz ihtirası bile... Ben talihime, mukadderatıma doğru ko- şuyorum, Bilmemki, &siz, istikbalden korkuyor musunuz | — Beni menfur kararsızlıklardan çekip çı- kardığınıza ve korkunç hayaletlerle meskün bir maziden uzağa götürdüğünüze teşekkür ederim. Size hiç bir sual sormıyacağım; siz de, ruhlar- daki rahat ve süküneti bozmak için kavga eden diğer insanlar gibi bana ızdırap çektirmiye- ceksiniz. Glanor, gülmeğe beşlamıştı: — Şu muhakkaktır ki, benim hayaletlerle ne bir işim vardır ve ne de kavga etmeği dü- şünürür. Şu kadar ki, hayalile yaşadığım bütün hazineler karşımda uzanmış olsun. Seyahatimiz esasında hiçbir harabeyi ziyaret etmiyeceği» mizi size vadederim. Daha serbest nefes alabil- mek için bütün müzeleri yakmanın lâzimgele- ceği bir gün doğacaktır. Yolun ortasındaki bir köylü arabası muha- vereyi kesti. Glanor ani ve cesur bir manevra ile tehlikeden kurtulmağa muvaffak oldu. Tat- yana korkusundan haykırmış ve arkadaşının sâkin, kaygusuz yüzü kendisini teskine kâfi gelmişti. Glanora sordu: — Hayattan emin misiniz? Ölüler bize her tarafta pusu kuruyor ve haklarını istiyorlar. Tatyana, gayriiradi olarak bu sözleri söy- lerken, yolun kenarında, babası Nikolay Meli- kovun hayalini ve araba geçerken kendisine elile işâret ettigini görür gibi oluyordu. Glanor, gayet tabii; — Ölülerle beraber yaşamak, ölmektir, dedi. Serbest olabilmek için, unutmağı bilmek lâzim- dır. Her sabah soğuk bir banyo ve yeni çama- şır kâfidir!.. Sonra beyaz dişlerini göstererek tekrar güldü. "Tatyana, tekrarladı : — Ahi. Evet... Unutmak!.. 'Takip ettiği adamın yanında istikbalin ken- disi için ne hazırladığını bilmiyordu. Onu mazlum mu zannediyordu ? Yoksa mücrim oldu- gunu bildiği halde, her şeye ragmen onu takip mi ediyordu? — Artık geriye bakmak istemiyorum, dedi. Arkamızda karanlıktan başka bir şey yok... Önümüzde ise.. Sözünü bitiremedi, zira yolun bir döneme- cinde, mavi dalgaları ve beyaz köpüklerile deniz, bütün heybetile uzanıyordu. Pedr Glanor : — İşte bizim tablo, diyordu. Artık rıhtıma gelmişlerdi. Glanor, bir seya- hat idarehanesi mümessiline bağırarak bir bank- not uzattı: — Veni bir emre kadar otomobili bir ga- raja koyunuz. Adam, selâm verdi. Gümrükçüler bagajları muayene ettiler; genç adam, istihfafkâr bir ta- vurla evrakını gösterdikten sonra, yerlere kadar iğilen adamların önünden geçerek Tatyanayı geminin güvertesine çıkardı. “ Kaptanın masasında onlara bir yer hazırlan- miştı. Acaba bu lütuf neden ileri geliyordu? TTatyananın bundan haberi olmadığı için evvelâ bir şey anlıyamamış, fakat az bir zaman Sonra Pedr Glanorun şabsiyetile herkese nüfuzettiğini hissetmişti. Genç adam gemiye binerken, bazt uzak limanlarda raetgeldiği kaptana gayet sami- mi ve dostça selâm vermişti. Şu halde, kapta- nın genç çifti kendi masasına davet etmiş ol- masına neden şaşmalıydı? "Tatyana, çok heyecanlıydı. Güzelliği gemi- deki bütün mubahase ve konuşmaların yegâne mevzuu oluyor; Lituvanyalı Matmazel Dürbanın Pedr Glancrunkinden biraz uzakta lüks bir ka- maraya işgal etmekte olduğunu herkes biliyordu. Çanın ikinci çağırışında Pedr, nişanlısı gibi telakki ettiği genç kızı yemek masasına götür- mek için arıyor ve Tatyana, üzerinde hiç bir zinet eşyası olmaksızın siyah kadifeden bir rop giymiş ve gözlerini yere doğru iğmiş olarak genç adamın kolunda yemek salonuna giriyor-