22 meydana getirdiği sihirli bir ay- dınlık dolaşıyor... Nereden geliyor bu ışık... salonu beyaz bir aydın- lık kucaklamış... Menbaını bulamıyorum. Birden içimde yanan bir ateşin gözlerim- deki alevile, evet dedim, onun rengi. İşte bütün sevdiklerim., Beni sevenler. Fakat o! yok. Onun göklerin sonsuzluğunu, de- nizlerin derinliğini yaşatan gözle- rinin rengi görünmüyor. Karanlık kızıllıklarda kaybolmuş... Birden bağrışlar oldu... Bana doğru koş- inler... —. Geliyor Sıdıka, müjde ge- iyor, Hamdi geliyor... Göğsüm tı- kandı sanki.. Nefes alamıyorum. Nasıl gelir o... Gelemez ki... O bizim dolaştığımız dünyadan çok uzaklarda değil mi1... Ben şaşkın- lık içindeyken kapı açıldı. Kur- guni buluta sarılmış gibi.. pelerinini uçurarak geldi.. Evet oydu... İçimin yangınını dindiren derin yeşil göz- lerile kendisiydi.. Deli gibi kolla rna Aatıldım.. Sırmalarla asılan kıhneı Şark güneşinin ebediliği ile parlıyor. Dik başı müteva- zi bir gururla yükselmiş, salonda- kiler huşuğla ayağa kalkıyorlar., Hepsinin gözlerinde bizi takdis eden parıltılar ver... Gözlerim yanıyor, içim yanıyor... Bir şey SERVETİFÜNUN söylemeden, her kesi unutan bir hasretle biribimize ie Ne- den sonra söylüyorum . Ağabey.. igil 3 ve nereden iii Mektebi ne zaman bitir- din... Şimdiye kadar nerdeydin! Mavi yeşil renklerin karıştığı en- gin gözlerinde öyle sonsuz bir sevgi var ki... Yüzümde dolaşan bakışları mk şıcak ki.., — Kardeşim diyor.. nasıl unut- tun, sen nişanlandığın güp, ben- yurd güneşini kararimamağa âhdederek kılıcımla nişanlanmış- tım.. Tekrar sarılıyoruz. Aymlmak- tan korkar gibi... Yılların hesreti- ni bir anda gidermek ister gibi... Sarı başını göğsüme koydu., Baç- larımız birbirine ksrışmış... iy Annem bütün banları bir ne feste anlatmıştı. Niçin, niçin di- ye bhıçkırdı... Boğazına takılan acı sözünü bitiremedi... Sesimle şekillenecek kadar büyük istirabı- mı örtmeğe çalışarak onu teselli edecek yerde.. bir şey düşünme- den sordum... — Annem.. bu benim, vücu- dunun kızıllığıla yurd topraklarını süsliyen Ohiç görmediğim şehid dayım değil mi9. O mes'ut ak- şamdan sonra görmedin mi onu? No. 2076—391 Nasıl ayrıldınız? Dudaklarında her geye acıyan, acı, çok acı bir gü- lüşle söyledi... —. Uyandım yavrum... Büyük bir hayretle sıçradım.. — Nasıl anne, uyandın mıf, Demek rüya görmüştün... —. Evet kızım.. Hakikat zan- ederek yaşadığımız rüyaların eh güzelini... Öyle bir rüyaki, baş nın ağırlığı halâ göğsümde, öyle bir rüya ki gözlerinin ılık serinli- ği olmazsa bir yığın kül olurdum zannediyorum. Annemi çocuk gibi göğsüme çektim. Dalgalı kumral saçlarındaki gümüş teller bu sa- bah fazlalaşmış gibi... Öyle yor- gun, öyle harap ki.. Baba öyle geldi ki, annemi yılların acıları bu geceki büyük inkisar kadar, üzme- miştir, Bir gecede bütün bir gençliğile, en çok sevdiği insanı elle tutula- cak kadar yakın gördükten sonra kaybedişi 9.. Gözlerine bakıyorum.. Onların koyu derinliklerinde, meh- taplı gecelerin yeşil mavi renkler- le yarattığı sihirli aydınlığın izle- ri halâ titriyor.. Gözlerinde onun hayali, yüzünde onun bakışları, Için- de onun hasreti.. ve bütün bunla- rın şekillendirdiği dayımla, onun yeşil mavi repklerin garmaştığı engin rengi!... ikti mi. Nesir: 1. Çoban Duygusu.. Hani o, sürü geçtikten sonra yoldan kalkan toz yokmu?,, kavalımla onları üflerim, onlar çamları sararlar, Ve yürürüm sürümün ar- dından.. Kendi gölgemi kendim çiğneyinceye kadar Akşam kurbağalar kuzularımı ürkütür, de- re boyunda,, boğazı yamık kuzularım su içme- ğe gütikleri zaman.. Onlar geri kaşarlar. Ve ben kavalımla onların kulağına fısıldarım : — Korkma kara gözlüm.. korkma, O zaman sıçprarlar, zıplarlar.. ve teth bir gıpırlı ile sudan içerler.. içerler.. geıpır gıpır.. İşte bu tail şıpırlı kavalıma da ses verir.. dere- ler de coşar., Ahl.. ne yazık köy meydanında yapyalnız kalırım kavalımla.. herkes evine gitmiştir., Be- nim kara gözlü kuzularım bile.. Baka kalırım bu yanlızlığıma.. Ve sürünerek ekmek isteyen ka- ra başıma.. — Öyle değil mi?.. karabaş... 11. Değirmen Yolu.. Değirmen yolu.. sağı derin hendek, solunda koca sarp bir dağın ortasındadır.. Buradan yüklü merkepler.. arabalar geçer, Ve onların ardında bomboş insanlar.. Yalnız ellerinde u- zun, ucu sivri değnekler vardır Bu “İnsanların... Buradan gidenler hep değirmene.. Ve gelen- ler de hep değirmenden gelirler.. gene hayvan- lar dolu insanlar bomboş... Hayvanlar nereye gidip geldiğini bilmezler.. arkasından giden insanlar bilirler,, Fakat ge- ne önündeki hayvanı yeder. Ve onun arkasın- dan giderler.. Yüklü hayvanlarda: Bu kötü dünya yolu üzerinde nereye git- iklerini bilmeden ayaklarının tapırtısına uyar giderler... nereye?.. İşle sabahları kemiren.. akşamları kemiren ve getiren sesler budur. Bu tıpırlılardır.. Ve hep bu soruyu sorarlar: — Nereye?f,. Kalecik : Halid Aslan