, No. 2072—387 “Sergüzeşt” Sanki gene çocukluğumun bir ge- cesine dönmüşüm. Sanki gene, solgun bir lâmba ışığında, yalnız ve gözlerim yaşlı, Sezainin romanını okuyorum: «Dilber» elindeki tepsi ile merdivenlerden çıktı, ayın mağ- mum ziyasile hüznengiz suretle tenvir olunmuş sofayı güzar ederken öbür cihetten baykuş ötüyordu. Harabenin yıkık duvarların- da, gecenin müessir sükünetin. den çıkan bu sadayi samiagüdaz üzerine birdenbire ayaklarından bağına kadar vücudü buz kesildi. Bir dakika tereddütlen sonra hemen adımlarını hızlı hızlı a- tarak odaya girer girmez, #sirci: — Kız sana ne oldu! Tü- zün kül gibi olmuş! dedi. — Hanım burada bir kuş ölüyor, hani... Okudukça gözyaşlarım çoğalıyor, satırlar gözlerimin önünde sanki ateşten birer ok gibi kıvnlıyor. Zavallı esir Dilberin «bu mağmum hanenin mezar gibi soğuk, müthiş odasında yalnız başı- na kaldığını» içim ürpererek görüyorum. Hatrına, hemen kapıdan çıkıp bütün kuvvetile koşarak esircinin odasına kaçmak geldi. Bu teşebbüs için de zaman gep- mişti. Zira kam arlık hayaldi tarafından büsbütün istild edil. mişti. Pencereyi açıp pek yük. sek olmıyan bahçeye atılmak için yüzünü camların tarafına çe- virdi: baykuş ölüyordu. Başını yorgana sararak yattı. Ellerile kulaklarını kapadı. Fay. dasız! Gece hayalâtının pence. relerden kahkahaları, kapıdan ldkırdı eltikleri üşidiliyordu. Asabi bir buhranla yastıklan başını kaldırıp her tarafı dinledi: bu sefer bütün sesler kesilmişti / O sesler nasıl kesilir ki? O sesler UYANIŞ ı Okurken şimdi benim içimde homurdanmıya, o baykuş, o korkunç sesini şimdi be- nim kulaklarımda çımlatmıya başlıyor- du. Okuduğum romanı, çocuk mu- hayyilemin ürperişlerile yeniden &sn- dim yaratıyor, kendim yaşıyorum. Bilmem, Sezainin o baykuşu bu- gün gene İstanbulun bir yangın ha- rabetinde, bir yıkık duvar üstünde hâlâ ötüyor mu? Ben onun çığlığını çocukluğumda “Sergüzeşt»in sayıfa- larından işitmiştim. Sonra aradan yıl- lar, yıllar geçmişti. Artık büyümüş, kendim de şiire ve edebiyata merak sarrnıştım. Nihayet bir yece, Maçkaya çıkar şotuşun başında, karenlıkta çi- seliyen yağmurun altında onun kanad sesi ve haykırışın bir delin, ilini tam. O büykuş şimdi benim id büy kuşum olmuştu. Bir İâhza üröürerek durduğumu hatırlıyorum. Gözlerim karanlığı delerek Taşlığın üstürden Üsküdar ufuklarına çevrilmişti. Kara- a-Ahmedin hayalmeyal rilen ser. vileri arkasından ay yükseliyordu ve o yamaçta sayısız solgun kandiller parıldıyozdu. İşte onun için benim baykuşum Anadolu kıyısına uçup gitmişti. De- mek ki Sezainin çocukluğumda ru huma verdiği ürperme, bende üç per- delik bir facia olmak mukadderdi. Baykuştan belki ben de korku- yorum. Her hürafe gibi bu da bana dedelerimin kanıma şadigâri bir korkul Fakat onu seviyorum. Çünkü Sezai de ondaki şiiri histetmişti. İşte bunun için, bugün göçüp giden üstadın me- zanna eğilen hayalim, onun çukur- laşan ve toprak dolan gözlerinde bu korkuyu araştırıyor. (Çünkü bir roman; bir hayat parçasıdır ye hayat, çocuk- lukta ruha gömülen şevinçlerle gözyaş- larına, ışıklarla kotkuların bir deva- madır. Hattâ mezarda bile .. Bu ande böyle düşünüyorum ve büyük Sezainin büyük korkusunu şimdi daha iyi anlıyorum. Halid Fahri Ozansoy 371 Bir Hatıra Gazetemizin sahibi ve başya» mc Ahmed İhan Tokgöz, merhum Sami Pagasade Sezai tarafından, vaktile Alfone Do. deden tercüme edilerek, « Serve. tifünun> un 1891 de çıkan üçün- cü cildinde tefrikasına başlanı- lan «Jak» romanı hakkında, şu hatırayı anlatıyor; « Tercümelerini Sezai bize Lon- dradan gönderiyordu ve bunlardan Servetifünuna son defa konulan par» çada,.. Şu satırlar verdı: «Elde bir gazete (O bulunmak (o lâzımdı, kendisinden o beklenen işi ogördük- ten sonrada gazeteyi kapamak kolaydı.» o Bu (tefrikanın çıktığı gün Takvimi Vekayün kapatılması için Padişahın bir iradesi çıkmış imiş... Beni çağırtan sadaret müs- teşarı ile aramızda şöyle bir mü- havere başladı ; — Takvimi vekayiin kapana» cağını nereden biliyordunuz ? — Haber'm yok. — Nasıl olur ? Bugünkü röman tefrikanzda — yukarda bahsetti. gim fıkrayı okuyarak — bunu ima ediyorsunuz ? — Jek, telif değil, tercümedir. Ashnı tetkik ederseniz görürsünüz ki bu fıkra, fransizca ni da böylece yazılmıştır. — Neden bugün koydunuz? — Sırası gelmişti de onun için. — “Siran gelmişti: demekten maksadınız Takvimi Vekayiin ka- yanmasını ima değilmi? — Ne münasebet! bu cümle bir başka tesadüfle bu tefrikada çıkmaz, gelecek haftaya kalabilirdi ve bu hafta onun yerine «Mabadı gelecek nüshada» kelimeleri çıkabi- lirdi. Buna benzer bir konuşma tar- zile sorguya çekilmem tam onbef gün sürdü. Neticede cezadan hür. tulduk; fakat Jak tefrikası yasak edildi.» di se ii â i