314 Sami Paşazadenin Ölümü Karşısında Türk romancılığında bir merhale sayılan, büyük üstad Sami Paşazade Sezainin ölümü yurdun her köşe- sinde derin bir acı uyandırdı. Evet, edebiyat ailemiz, daha kendisinden çok şeyler bekliyebileceği bu kıy- metli kalemi birdenbire kaybet- mekle ntuztariptir. Çünkü, “Sergü- zeşt,, müellifi son zamanlarda yaz- d “Konak, isimli romanını da tamamlıyamadan öldü. Bu eser hiç üphe yokturki, yarınki nesillere yalnız edebi bir kiymet olarak kal- mıyacak; ayni zamanda Osmanlı bur» juvazisinin tecelligâhı olan “Konak,ı tam manasile yaşatmakla, kusursuz bir tarih vesikası da olacaktı. Bü- tün bir saltanat psikolojisini en ince teferrüatına kadar bulabilecektik on- da.. Ne yazık ki, üstadı aylardanberi iztırab içinde kıvrandıran mel'un hastalık; bu çok değerli eserini de yarıda bıraktı.. Sami Paşazade Se- zai yaşadığı devrin düşünüşüyle anlaşamıyan, hassas kalemi zama- .— ızurablarına isyan eden, an- Osmanlı “atmosphöre, inin dı- kı rahat bir nefes alabilen adamdı. İşte bu yüksek ruhtur ki, “ Sergüzeşt , in sayfalarında uzak memleketlerden getirilen esir cari- yelerin acılarını terennüm etti.. Onun, yarım kalan romanile birlik- te, son zamanlarda yazdığı birçok küçük hikâyeleri de, henüz neşre- dilmemiş bulunuyor. Çok normal bir hayat yaşıyan Sami Paşazade, günün bir kısmını okumak ve yaz- makla geçirirdi. Bir kısmını ise gezmekle.. Tabiatin, her zaman için, ohayranıydı.. Kırda dolaş- maktan, Moda burnunda denizi seyretmekten sonsuz bir haz du- yardı. Yürümekten bir sportmen kadar zevkalır, yorulmazdı. Yet- mişulte yaşına rağmen, daima taze bir ruh taşıyan bu büyük adam, geçen yıl ani olarak hastalandı ve ebedi dünyasına kavuştuğu ane ka- dar müthiş ağrılar, ıztırablar bir SERVETİFÜNUN No. 2072—387 Sezainin Eserlerinden «İclâb den Bir Parça Sami Paşazade Sezai, bu eserinin baş tarafında şu izahatı belirtmiştir : «İclâl Hanım, es- bak Viyana sefiri eniştem Mahmud Nedim Paşa Hazretlerinin kerimeleri Samiye Hanımın kızıdır. Samiye Hanım benim büyüttüğüm veyahut büyümesine, yetişmesine pek 2zi tesirim olan yeğenim ve kızımdan yakınımdır.» Eserd den aldığımız Z ie İelilin nç yaşında ölmesinden duyduğu teessürü canlandırı <Her çıkışında yıldızların 86- mada söndüğünü gören güneş, bu sabah tulü ettiği zaman bilmem niçün yeryüzünde, Vaniköyünde bir yıldızı sönmüş gördüğü halde bir kere, bir kere bile sormadı! Bu yıldız nasıl toprakların üzerine düşerek sönmüş diye > kere &h etmedi ! Bir kere arama Son dereceğine İni ede alâmı iftirakdan muhakemei zih- niyemi kaybediyor, sonra gene kendime geliyordum. Kendimi ip- tida sokakta buldum. Bir kapıyı çalarak : İclâl gitti ! diye içeri gir- dim. Söylediğimi bilmez bir halde muttasıl: ben bundan sonra &â- bahları niçün uyanayım. Onu gö- remiyeceğim. Eve niçün «vdet dakika olsun yakasını bırakmadı. Hayatı herkesten çok seven, onu ak saçlarında taze bir heyecan ha- linde taşıyan Sami Paşazade; haya- tın en ağır darbesine uğramıştı. İnsanlık, varsın kendini, aldata- dursun! Tabiat, gene her zaman ona hâkim değil mir.. Koskoca birdehâ, bilinmez bir hastalığın ellerinde, sönüyor.. Hayatın nânkör tesadif- lerine, en ufak bir mukavemet bile gösteremeden, kendimizi teslimden başka ne yapıyoruz?.. Hayır! İnsan zekâsı el'an tabiati yenememiştir. Sözüme nihayet verirken, burada hemşireleri Hanımefendinin ve bü- tün Türk milletinin gözyaşlarına gönülden iştirak ederek, derim ki: Sami Paşazada Sezai öldü!. Fa- kat dudaklarındaki henüz doyul- mamış, sıcak bir hayat tebessü- münü de beraber götürerek... Gavsi Ozansoy edeyim. Onu Ölelim. Di- yordum. Rıhtımın üzerinde iken Akıntı Burnundan gayet sür'atle gelen iki çifte bir sandal, küçük bir tabut götürüyordu. Bir yıldız tabutla götürülür mü ! Madem ki İclâli zavallı anneciğinden, bizden ayırıp götüreceklerdi, bari şafak kucağına alsaydı, zühre önünde meş'al olsaydı, gittiği yerde me- lekler istikbal etseydi. Niçün etme- sin! Şafak İclâlden daha mı güzel- di 1 Zühre, İclâlin zekâsından da- ha mı parlaktı 7 Melekler, İclâlden aha mı ruhperver idi1., İclâl! Ben şimdi ne şapayım!... Zekân kadar amik, hüsnün kadar dilriba hislerimi; kalbim kadar rakik, fikrim kadar ateşin ümid- lerimi, tebessümün kadar hayat- perver, gözlerin kadar ilâhi istinad- gâhımı, itikadım kadar namütena- hi, ruhum kadar, semavi hayalle- rimi tabutunda güçücük kucağına alarak beraber götürdün. Ah tabut ne demek ? Bununla beraber bütün insanlığın kapısında bitek taşında beklediği bu <vası- tai nakliye» değil midir 1 Hüsün- lerin, dehaların, şaşaaların, kelble- rin ademe vasıtai nakliyesi... Alp silsilei çibalinde dağlardan b ra akşederek etrafı inleten gürültüleri gibi ruhumdan yöne len mecnun ve mütehevvir bir isyan feryad ederek diyordu ki; milyonlarea omahlükü O insaninin ahü eninini namütenahi bir boğ- luk içinde seyrü devr ettiren Şu kürrei &rzı bir yumrukla O boşlu- ğun içine yuvarlıyacak semada kimse yok muf» a Bamiyenin kızı İclâlin yanında hazırlanın yere in- dirilmiş, derin bir hüzünle Allahın sonsuz rahmetine tevdi olunnmuştur. Mezarın üzerine üç çelenk ko- nulmuştur. Gömülme töreninde Abdülhak Hâmidin eşi Lü- siyen, Şüküfe Nihal, san'at ve matbuat mensupları, üniversiteden bâzı zatle er, edebiyat fakültesi ği lerinden, Vefa lisesi talebelerinden birer grup, m humu seven ve ayan daha bazı kimseler ein Bir miktar polis de refakat ve selâm resmini ifa eğiyordu, Havanın gerin, gökyüzünün bulutlu olduğu ve yağmurun hafif hafif çiselediği bir günde, pek sevdiği Boğaziçi sahilinde toprağa bırakılan Sami Paşazade Gezainin gömülme töreni, bu mütevazi ve İnziva sever insanın hayatı gibi, sadelik ifade edici bir tarzda olmuştur. «Uyanış - Servetifünun» , bu büyük kayıp karşı- sında duyduğu derin teessürü belirtirken, merhu: ma Allahın sonsuz rahmetini temenni ve ailesi! mensuplarına içten taziyetini beyan eder.